Pazartesi Eylül 16, 2024

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Çeşitli haber kaynaklarının aktardığına göre; şimdiye kadar 87 bin konut tamamen yıkılmışken, toplamda 297 bin konut ise kullanılamaz durumdaymış. Keza 189 hükümet binası ile 108 okul ve üniversite yerle bir edilmişken; 313 okul ve üniversite ise kullanılamaz duruma sokulmuş. Keza 160 sağlık kuruluşu, 55 sağlık merkezi, 33 hastane, 130 ambulans ve 206 tarihi ve kültürel varlıkları imha edilmiş. Yani özetle, insanların yaşam alanları, hastane, okul ve adeta tüm üretim tesisleri ve kültürel varlıkları yerle bir edilmiş durumda.

 

Takriben 2 milyon civarında Filistinli de yerinden edilmiş. İnsanlar yiyecek, içecek, ilaç ve diğer temel ihtiyaç maddelerinden mahrum bırakılarak, alenen ölüme terk edilmiş durumda. (Aktarılan rakamlara göre 1 milyon 95 bin bulaşıcı hastalık, 30 binden fazla ‘Hepatit A’ vakası tespit edilmiş ve 350 bin kronik hasta ölüme terk edilmiş.) 

Ve de bütün bu insanlık dışı şeyler yeterli görülmüyor olmalı ki katliam, yıkım ve geleceksizliğe mahkûm etme esası üzerinden kurgulandığı aşikâr olan soykırım fiili, olanca hızıyla devam ediyor. Nereye ve daha ne kadar devam ettirileceği ve bilançonun nasıl sonuçlanacağını ise; şimdiden kestirmek pek te mümkün gözükmüyor.

Fakat şu kesin ki Gazze’nin Filistin yurdu olmaktan çıkarılarak, bir nevi ilhak edilmesi ve de mümkün olabildiğince kadın ve çocukların imha edilerek; Filistinlilerin soyunun kurutulması hedeflenmektedir.

Tarihsel tecrübelerle sabittir ki Siyonistler, “vadedilmiş topraklar” mitolojisiyle ‘tarihsel arka planını’ oluşturdukları Filistin’de ki varlıklarını, Filistinlerin yok edilip, topraklarının işgal edilmesi üzerine kurgulamışlardır. Bir devlet olarak kuruluşları da sonraki süreçlerde ‘yeni yerleşim yerleri açma’ vesilesiyle ülke sınırlarını her seferinde daha da büyütmeleri de bu strateji gereğincedir.

Hal böyle olunca da yani bu Siyonist barbarlık ve işgalci tutuma karşı; Filistinlilerin (ve elbette ki benzer durumda ki tüm diğer ulusların da) kendi yurtlarını, toprak bütünlüklerini ve her türlü ulusal haklarını talep etme, geliştirme ve koruma meşru hakları vardır ve de saklıdır da. Gayet tabii ki bu amaç doğrultusunda her çap ve boyutta yürütüle gelen ulusal kurtuluş savaşımları ve ‘evrensel savaş hukukuna uygun’ her türlü direnişleri; haklı ve meşrudur da.

Bu çerçevede olmak üzere; ideolojik kimliğinden bağımsız olarak, elbette ki HAMAS gibi yapılanmaların da görev ve sorumluluğudur kendi yurdunu, halkını ve tüm diğer ulusal haklarını koruma ve talep etme amacıyla bir ulusal kurtuluş davası güdüp, savaşımını sürdürmesi. Bunun için kimsenin icazeti ve onayı da gerekmiyor zaten.

Dolayısıyla da burada sorgulama, HAMAS ve bileşeni olduğu “Al Aksa Tufanı” oluşumunun, bu yönü üzerinden olmayacaktır elbette ki. Ama gerek bileşimin belirleyici aktörü olması sebebiyle özel olarak HAMAS’ın ve gerekse gerçekleştirilen harekatın altında imzası olması dolayısıyla genel olarak Al Aksa Tufanı oluşumunun, 7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirilen askeri operasyonunun kesinlikle sorgulanması gerekiyor. 

Bilinir ki savaşın en temel ve de en öncelikli kuralı; kendi güçlerini korumayı esas almaktır. Bir harekat veya muharebe başlatılacağında, ilk sorgulanacak ve de gözetilecek husus; bu harekat, muharebe veya top yekûn savaşta kendi ana gücünü (bu özgülde kendi halkını) koruyup koruyamayacağının belirlenmesidir. Eğer korunamayacaksa veya güçler dengesi ve coğrafi konumdan da ötürü bu zaten mümkün olamayacaksa ve de karşı taraf seni tümden silip süpürmek için zaten ‘tanrının bir lütfu’ babında, ‘olsun ya da olmasın bahanesi’ arıyorsa kana susamış aç bir kurt misali; bu durumda yapılması gereken şey, düşmana bunun imkânını vermemektir.

İşte tam da bu yönüyle sorgulanması gerekiyor 7.Ekim.2023 askeri operasyonunun. HAMAS’ın ta kuruluş yıllarına kadar geriye dönük değerlendirmelerle, İsrail Devleti ve istihbaratının bilgisi dahilinde ve tamamen İsrail Devletinin emellerine hizmet amacıyla HAMAS’ın böylesi bir eylemi gerçekleştirdiği/gerçekleştirebildiği, yani bir nevi sipariş bir operasyon olduğu ileri sürülse de spekülasyona dayalı bu türden yorum ve nitelemeler, hem çok da fazla bir anlam ifade etmiyor olacak ve hem de bugün yaşananları böylesi bir sorgulama ile izah etmek de pek kolay olmayacaktır.

Kabul görmüş isimlendirmesiyle, gerek bizzat Al Aksa Tufanı operasyonu ve gerekse tüneller sahasında devam eden boyutlarıyla, yani salt ‘askeri bir eylem’ olarak ele alınıp değerlendirilecek olursa; denilebilir ki İsrail Devletinin karizmasını fena halde çizmiş, son derece sofistike ve başarılı bir askeri harekattır.

Fakat operasyon esnasında sivillere yönelik yapılanlar ise zaten ta en baştan bu operasyonun ‘terörist bir saldırı’ olarak damgalanmasına ve Filistin halkının genel olarak kabul görmüş o “meşru müdafaa hakkı”nın o an itibariyle yerle bir olmasına ve dünya kamuoyu nezdinde nefret objesi haline dönüşmesine yol açtı. Ve ama daha da önemlisi; başta tüm devletler olmak üzere, geniş kamuoyu nezdinde İsrail devletinin karşı operasyonunun haklı ve meşru bir savunma hakkı olduğu algısının oluşması sonucunu doğurdu. Ve bu, uzunca bir süre Filistin halkını dünya halklarının o hayati derecedeki önemli sahiplenilmesinden mahrum bırakırken; İsrail Devletinin ise tüm vahşiliği ve gaddarlığıyla saldırılarda bulunmasın bir nevi psikolojik destekleyeni rolü oynadı.

Elbette ki Al Aksa Tufanı operasyonuna ilişkin yukarıdaki bu değerlendirme, esasen tek yanlı ve tek boyutlu olup; öze ilişkin, bütünlüklü bir değerlendirme sayılamaz. Bu operasyonun bütünlüklü değerlendirilmesi ancak ki savaşın öncelikli temel kuralı olan kendi güçlerini koruma kriteri üzerinden sorgulanması suretiyle yapılabilir ancak ki.

Bu yönüyle sorgulandığında ise rahatlıkla görülecektir ki bu temel savaş ilkesi, HAMAS ve diğer müttefiki güçler tarafından, tamamen, evet tamamen es geçilmiştir. Çünkü saldırıdan sonra, alınan rehinelerle birlikte çekilen alan sadece Al Aksa Tufanı bileşeni güçlerin bir askeri üssü veya savunma hattı değildir. Keza üstelik burası, düşman güçleri açısından aşılamaz, ulaşılamaz o eski çağların kaleleri misali korunaklı bir alan da değildir. Burası, milyonlarca Filistinlinin kıstırıldığı ve ‘balık istifi’ misali tıkış tıkış yaşadığı bir sivil yerleşim yeridir. 

Dolayısıyla da böylesi bir yerin çok aleni bir şekilde saldırı ve savunma üssü olarak kullanılması, zaten en baştan, savaşın doğrudan öznesi olamayacak durumda olan o çoluk- çocuğun, kadın, yaşlı ve hastaların da içinde bulunduğu ve milyonlarla ifade edilen o sivil halkın doğrudan düşmanın önüne yem olarak atılmasıyla eş anlamlıdır.

Bunun literatürdeki yalın karşılığı şudur: Savaşın en temel kuralı gereğince davranmayarak kendi güçlerini düşmanın karşı saldırısına maruz bırakan; pratiğinin kendiliğinden sonucu olarak böylesi bir ortam yaratıp sunan bir savaş kurmayı, hem ağır bir savaş suçu işlemiş olur ve hem de doğan sonucun suç ortağı.

Yani ‘eğri oturup doğru konuşmak gerekirse’; Gazze’de yaşanan bu korkunç soykırımın suç ortağı konumundadır HAMAS ve Al Aksa Tufanı’nın bileşeni diğer oluşumlar. Yani burada karşılaşılan durum, “sebep-sonuç denklemi” sarmalının çok tipik bir örneği olduğu, rahatlıkla söylenebilir.  

[1] Al Aksa Tufanı 23 Temmuz 2018’de İsrail işgaline karşı birleşik bir mücadele cephesi olarak oluşturulmuş bir direniş cephesidir. Amacı, eylemleri tek merkezden kontrol etmektir. Zaten kendilerini ifade edişleri de “Filistin Direniş Örgütleri Ortak Operasyon Odası” şeklindedir. Bileşiminde 12 örgüt yer almaktadır. Bunların biri Hamas’a, biri İslami Cihad’a, dört tanesi El-Fetih’e, diğerleri de daha farklı f Filistin örgütlerine bağlı örgütlerdir.

 

2495

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Halil Gündoğan

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)

Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)

Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Sayfalar