Pazartesi Aralık 2, 2024

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor. Her türlü baskının ve yoksulluğun reva görüldüğü Asya kıtasının işçi ve emekçileri; uzun bir süredir Komünist Manifesto’nun öngörüsünü, Mao’nun "Doğu rüzgarı Batı rüzgarını alt edecektir” sözünü doğrularcasına devrimci mücadeleyi yükseltmeye devam ediyorlar. Dünyanın çatısı Nepal’de devrimci dalga emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin yüreğine büyük bir korku salarken, bu korkuyu daha da büyüten Hindistan işçi ve emekçilerin mücadelesi peşi sıra geldi. Emperyalist burjuvazi ve dünya gericiliği, işçi ve emekçilere; "kapitalizmin başka alternatifi yok” diyerek, sosyalizmi unutturmaya çalışırken, uzak Asya’da, zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan milyonların, sosyalizmi yeniden kazanma girişimleri durdurulamaz boyuttadır ve buradaki mücadele, bütün dünya emekçilerine büyük bir moral vermektedir. Herhangi bir ülkedeki işçi ve emekçilerin burjuvaziye karşı mücadelesi, bütün dünya emekçilerinin bir kazanımı, burjuvazinin ise kaybı demektir. Nepal’de ki mücadele de kendi güzergahında düşe kalka ilerlemekte ve bütün ülkelerin sınıf bilinçli işçileri buradaki mücadeleyi, destekleriyle beraber büyük bir dikkatle izlemektedirler. Buradaki devrim, bazı sarsıntılar geçirse de, kendi rotasında ilerlemeye devam edecektir. Yaklaşık bir milyar üçyüz milyon insanın yaşadığı, 17 resmi ve en az 22 farklı dilin konuşulduğu, devasa kapitalist gelişmenin yanında ona koşut olarak devasa yoksulluğun yaşandığı ve yarı-feodal ekonomik yapınında var olduğu, ve deyim yerindeyse dünyanın ekonomik, siyasal ve sosyal laboratuvarı olan Hindistan’da işçi sınıfının önderliğinde sosyalizm için mücadele hiç bir zaman sönmedi. Sosyalizm meşalesi, bazan alevlenerek, bazan ise köz halinde hep var oldu. Bugünkü Hindistan’da bazı eyaletler de kendine Marksist diyen partiler iktidardadır. Hatta Hindistan’ın üçüncü güçlü partisi olarak Hindistan Komünist Partisi (Marksist) olduğu ileri sürülmektedir. Ancak, bu partinin marksizm ile bir ilişkisi olmadığı gibi, gerçek marksistlere karşı devletle beraber savaşmaktadır. Yani, bunlar gerici devletin partileridir. Hindistan gerici devletinin her türlü baskı ve şiddeti kullanarak bastırmaya çalıştığı Hindistan Komünist Partisi (Maoist)’in mücadelesinin tarihi eskilere dayanmaktadır. Çin’deki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin etkisiyle MLM düşüncelerin hızla yayılması ve bu düşüncelerin pratiğe dökülmesiyle, bugünkü mücadelenin başlangıcı atılmış oldu. Bu mücadelenin unutulmaz önderi ve bugün de HKP(M)’nin önder olarak kabul ettiği Çaru Mazumdar’dır. Onun önderliğindeki Naksalbari (naksalit) ayaklanması, Hindistan’ın son 50 yıllık tarihi içinde önemli bir yer tutmaktadır ve bugünkü mücadele de hala halk arasında ve hatta burjuvazi tarafından da bu adla anılmaya devam etmektedir. Naksalbari köylü ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılması ve Çaru Mazumdar’ın ölümünden sonra, Hindistan Komünist Partisi/ML, küçük guruplara ayrılarak dağıldı. Çaru Mazumdar’ın izinden giden ise HKP/ML (Halk Savaşı) adlı parti oldu. Bunun dışında daha bir çok parti ve grupta Çaru Mazumdar’ın takipçileri oldular. 1990’ların ortalarından itibaren başta HKP/ML (HS) olmak üzere diğer bir kaç parti ve grup’ta silahlı mücadeleye başladı ve süreç içinde bunların hepsi birleştiler ve birleşik partinin ismini HKP(Maoist) oldu. Maocu partilerin birleşmesiyle, bu parti önderliğinde ki sınıf mücadelesi daha ileri bir boyuta yükseldi. Kırsal alanlarda gerilla savaşı veren parti, şehirlerde ise işçi ve yoksul emekçiler içinde güçlü bir kitle örgütlenmesi gerçekleştirdi. Aydınlar arasında da giderek saygı kazandı ve onlar içinde de örgütlendi. Hindistan gericiliği, "maocuları” altetmek için, korkunç bir baskı uygulamaktadır. Son aylarda da topyekün saldırıya geçti ve bu konuda hava kuvvetlerini de kullanma kararı aldı. Her ne kadar devrimci-demokrat kesimde buna karşı tepkiler yükselse de, Hindistan gericiliği , işçi ve emekçilerin HKP(M) önderliğindeki haklı ve meşru mücadelelerini kanlı bir şekilde bastırmak amacından vazgeçmeyecektir. Hindistan Devriminin Dinamikleri Hindistan’ın Marksizmle tanışması 1900’lü yılların başına kadar gider. Lenin önderliğinde kurulan 3. enternasyonal’de Hindistan kökenli delegeler yer almıştır. Hindistan’ın Marksizmle tanışması eski olmasına karşın, 1960’lardan sonra gerçek komünist partileri kurulur. Esas olarakta BPKD’nin etkisi burada büyük olur. Bugünkü devrimci mücadelenin de bu etkinin devamı olduğunu, köklerinin oradan geldiğini söylemek, bir gerçeği vurgulamaktır. Hindistan’da işçi sınıfı güçlü bir yapıya sahiptir ve burada kapitalizm tarihi sömürgecilik kadar eskidir. Yani, İngiliz sömürgeciliği döneminde kapitalizm girmiş ve gelişmiştir. Buna karşın yarı-feodal diyebileceğimiz bir ekonomik sistemin varlığından kaynaklı topraksız ve az topraklı geniş bir köylülük mevcuttur. Nüfusun yaklaşık %60’ı nüfusu 5 binin altındaki köylerde yaşıyor. 2006’da 17 bin köylü "borç” yüzünden intihar etti. Nüfusun % 44’ü günde bir ABD dolarının altında yaşıyor. Milyonluk büyük şehirlerde yaşayanların üçte biri sefalet içinde "SLUM” denilen derme çatma klübelerde yaşıyor.( Dünya Bankası verileri) Yoksulluğa ters orantılı olarak zenginlik de bir avuç insanın elinde toplanmış durumda. Hindistan’da 53 ABD Doları milyarderinin yanı sıra 60 binden fazla milyoneri ve 350 nüfusluk milyonluk orta sınıf var (Müthatliler Birliği yayınları 2008) Hindistan devriminin dinamiklerinin başında işçi sınıfı olmak üzere genel nüfus içinde büyük bir orana sahip az topraklı ve topraksız yoksul köylüler gerilla mücadelesinin temel gücünü oluşturuyor. HKP(M)’nin de kırsal alanda dayandığı yoksul köylülüktür. Bunun yanında şehirlerde de güçlü örgütlenmelere sahiptir. Özellikle Şehirlerin yoksul varoşlarında yaşayan kitleler içinde ve işçiler arasında derinlemesine örgütlenmeye sahiptirler. Yer yer genel grevler örgütledikleri ve bu grevlere binlerce işçinin ve memur emekçilerinin katıldığı bilinmektedir. Sınıf farklılığın çok belirgin olduğu, sosyal farklılaşmanın derinlemesine yaşandığı, yani, toplumsal ve sınıfsal çelişmelerin keskin olduğu bu ülkede, doğru bir siyaset izleyen KP kitleler içnde kök salabilir. HKP(M)’de bu özelliklere sahip bir parti olduğu için kitleler içinde kök salmıştır. HKP(M), bugünkü düzeyini kolay yakalamadı. Somut koşulların somut tahlilinden hareket ederek, teori ve pratiğin birliğini ve birbirinin önünü açarcasına uygulayarak emin ve kararlı adımlarla yoluna devam ediyor. O, Hindistan geçekliğini, toplumsal ve sınıfsal çelişmeleri doğru analiz edip, kendi devrimci pratiğine yön vermesini bildi. Ayrıca, burjuva basınının yansıttığı kadar HKP(M)’nin önder kadroları uzun yıllar mücadele içinde pişen kişilerden oluşmaktadır. Bugünkü durum, ağır bedeller karşılığı ilmik ilmik örülerek başarıldı. "Slumdog’un” Maocuları Sosyalizmi Er Geç Kuracaklardır Dünya gericiliği, Nepal’deki devrim mücadelesini boğmak için yoğun çaba harcadı. Ve şimdi Hindistan’daki devrim mücadelesini bastırmak için, Hint gericiliğini her açıdan desteklemektedir. Çünkü, buradaki devrimin başarısı, 1917 Rus devriminin yarattığı sarsıntı gibi dünyayı derinden sarsacatır. Dünya işçi ve emekçilerine büyük bir moral ve mücadele motivasyonu yaparken, burjuvaziye de o denli darbe vuracaktır. Bu açıdan, emperyalist burjuvazi, Hindistan’daki Maocu dalganın önüne geçilmesini isterken, uluslararası işçi sınıfı ve ezilen yığınlar ise, Hindistan işçi ve yoksul emekçilerin ve yoksul köylülüğün haklı mücadelesine en yüksek desteği, kendi gelecekleri açısından da olsa vermekle karşı karşıyadırlar. Hindistan işçi ve emekçilerin mücadelesinin gelişmesi ve boyutlanması, sosyalizme adım adım yaklaşmaları, öncelikle Himalya tepelerinden eteklerine doğru dalga dalga devrimin yayılmasını getirceketir. Salt Asya kıtasını değil, bütün kıtaları saracaktır. Bu subjektif bir gözlemden öte, gerçekleşebeilecek bir olgudur. 21. yüz yıl işçi ve emekçilerin yılı, sosyalizmin geliştiği ve güçlendiği yıllar olacaktır derken, dünya konjonktüründeki emek-sermaye arasındaki çatışmalı gelişmeler ve durumların dikkate alınması üzerine söylenmiş bir öngörüdür. Son yıllarda küçük burjuva oportünizmi, Latin Amerika ülkelerinde bazı reformist burjuva liderlerini "sosyalist” olarak işçi ve emekçilere sunmaya büyük bir gayret gösterirlerken, Hindistan’daki geleişmelere ise kulak tıkıyorlar ya da görmezden gelmeye çalışıyorlar. Oysa orada işçi ve emekçilerin ağır bedeller karşılığında zorlu bir mücadeleleri var. Buradaki mücadele ezilen kitlelerin kendi kurtuluşları için verdikleri bir mücadeledir. Latin Amerika’daki bazı reformist görünümlü burjuva liderlerin konumları ise, kitlelerin daha ileri mücadelesini geri çekmek ve reformizin içine haps ederek, onları pasifleştirmektir. Marksistlerin görevi, reformistleri ne desteklemek ne de güçlendirmek, tersine onların gerçek yüzlerini kitlelere göstermek ve teşhir etmek olmalıdır. MLM’lerin görevi; işçi ve emekçilerin çıkarlarını savunan, işçi sınıfı önderliğindeki mücadeleleri daha aktif desteklemek olmalıdır. Bunu yapmayan MLM olamaz. Ya da "onlar silah kullanıyor” diyerek, burjuvazi ile aynı jargonu kullananların "marksist” kılıklı zavallılıkları ise bir başka acınacak durumdur. Burjuvazi, devrimcileri "gül”le mi karşılıyor? Burjuvazi, kitlelerin en küçük demokratik hak mücadelelerini bile içine sindiremezken ve yer yer katliamlara varan saldırılara girişirken, bunu görmeyip, komünistlerin ve devrimcilerin meşru ve haklı mücadelelerini "terör” olarak değerlendirmek, en iyimser yaklaşımla "yanlış bir algılama”dan öte, ideolojik olarak burjuvazi ile aynı saflarda yer almaktan kaynaklanıyor. Hindistan gericiliği, HKP(Maoist)’in başta önderleri olmak üzere kadro ve üyelerine karşı bir sürek avı sürdürmektedir. Yakladıklarını ise sorgusuz sualsiz katletmekte ya da ağır işkencelerden geçirerek, ağır hapis cezalarıyla zindanlara tıkmaktadır. HKP(M)’yi destekleyen ya da destek verdiğinden şüphelenen köylüler ve emekçiler katlediliyor ya da köyler bombalanıyor. Böylesine bir vahşet uygulayan gericiliğe karşı mücadele eden kitlelerin mücadelesini görmezden gelip, burjuvazinin jargonu ve yaklaşımıyla konuşanlar işçi ve emekçilerin dorstu olamaz. İşçi ve geniş emekçi kesimleri ile Hint gericiliği arasındaki mücadelede, emperyalist burjuvazi ve dünya gericiliği Hint gerici develetine açık destek verirken, uluslararası işçi ve emekçiler de Hindistan işçi sınıfı ve ezilen yığınların mücadelesine açık destek vermelidirler. Başta işçi sınıf örgütleri olmak üzere devrimci demokratik kitle örgütleri de Hindistan işçi ve emekçilerin bu haklı mücadelesini desteklemeli, oradaki burjuvazinin katliamını ve baskılarını teşhir ederek protesto etmelidirler. Yusuf KÖSE 29 Kasım 2009 |

110158

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar