İBO'nun TKP Tahlilleri-I
1971, ateşli bir idealle doğruların izini sürdüğümüz bir yıldı. Doğruların insana yansıyan cesaretini, insanın cesareti olarak algılıyorduk. Doğrularımız arttıkça, cesaretimiz ve zorunluluğa yüklenme azmimiz de artacaktı. Ruhumuzda, daha önceki yılların, Çapalı felsefe öğrencileriyle yaptığımız felsefi tartışmalarından kalma bir ateş vardı. Parmanides'in değişmez, donmuş 'BİR'ine karşı parlayan Heraklit ateşi. Bu antik ateş, okuduğumuz Marksist eserlerle daha bir harlanmıştı.
1971' de' İbrahim, Bora Gözen ve ben, TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) kongresi öncesinde, DABK ( Doğu Anadolu Bölge Komitesi) olarak, program taslağını Siverek bağ evlerinde üç gün boyunca bu ruhla tartışmıştık. 1971'in sonlarında, Dersim'e geldiğimde, tartışmalardan çıkan sonuçların, İbo'nun kafasında, dört başlık halinde belirginleştiğini anladım. Bunlar, 1- Genel eleştiriler, 2- Kurtuluş Savaşı ve sonrasının değerlendirilmesi, 3- Milli mesele, 4-TKP tarihinin değerlendirilmesi.
Son iki ay içinde, TKP üzerinde yoğunlaşmış, Şefik Hüsnü'nün seçme yazılarını, Mete Tuncay'ın Türkiyede Sol Akımlar'ını, Komünizmle Mücadele Dernekleri'nin kurucusu Fethi Tevetoğlu'nun, devlet arşivlerinden yararlanarak ciddi bir şekilde hazırladığı Türkiye'de Sosyalist ve Komünist Faaliyetleri adlı kalın kitabını, Tekin Erer'in Kızıl tehlikesi'ni ve birkaç kitabı daha okumuş, notlar almış, tahliller yapmış defterini doldurmuştu.
Dağ evinde, toprak zeminli, minnacık bir odadaydık. "TKP'ye ciddi bir şekilde kafa yordum, yazıyı taslak halinde çıkardım," dedi.
Çenesindeki kiremit renkli kıllar uzamış, eti kemiğine doğru incelmiş, gözleri kadim mağara dervişlerininkini andırırcasına alametli bir hal almıştı. Ters çevrilmiş domates kasasının üzerindeki ekmeğe uzandı elim. Kopardım, sana yağına bandırıp ağzıma attım, bir fırt çektim çayımdan.
"Uzun bir dönem, " dedim. "Mustafa Suphi'den mi başladın?"
Burnu akıyordu. Cebinden çıkardığı mendiline sümkürdü, "evet," dedi. "Üç döneme ayırdım, okurken daha iyi anlarsın. Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü ve Yakup Demir dönemi."
"Mustafa Suphi dönemine ilişkin belge bulabildin mi?"
Sol gözünü hafif yumdu. Talihsiz zor anlarda, çelişkiler yumağının ilmiğini bulamadığında veya birini ikna edemediğinde sol gözü hafif yamulurdu.
"Kendisine ait birkaç bildirinin dışında, teorik dünyasına ilişkin bir belge yok. Geçmişine dair bilgi edindim biraz. İttihatçılara muhalif olduğu için tutuklanıp Sinop cezaevine atılmış, ordan Rusyaya kaçmış. 1916'da bolşeviklerle ilişkiye geçmiş. Dört yıllık bir tecrübeden sonra da kurulan TKP'nin başkanlığına seçilmiş."
Diyarbakır sıkıyönetim güçlerinin ve Siverek polisinin baskınları sonucunda tüm kadroları kaybedip bölgeyi terketmek zorunda kaldığım için dalgındım. Kalbimi örseleyen kara uğultunun ağlarına yakalanmış bir örümcek gibi hissediyordum kendimi.
"Bu bilgilerle onu değerlendirmek zor," dedim.
Kaynaklarını ve olanaklarını zorlayan, aşan bir belagatla, "Mustafa Suphi'nin Bolşevizm ekolünden geçtiği ve komünist olduğu açık," diye sürdürdü. " Ciddi hataları var ama. Türkiye için kafasındaki model, bana öyle geliyor ki Ekim Devrimi modelidir. Ama bunun nasıl gerçekleşeceğine dair kafası açık değil. Çerkez Ethem ve Halk İştirakyun Fırkası gibi muhalif güçlere dayanabileceğini sanıyor. Kemalistleri müttefik olarak görüyor. Düşman olarak görse, davet beklemez, merkez komitesini yanına alıp açıktan girmez ülkeye."
"Devrimi kime karşı yapacak o zaman?" dedim. "İşgal güçlerine ve onların Sultancı işbirlikçilerine karşı mı? Bu noktayı düşünmek lazım. Ekim Devrimi, itilaf emperyalistlerinin ağır tehditi altındadır o zamanlar. Devrimin, mütteffiklerine en çok ihtiyaç duyduğu bir andır. Bolşevikler, 'gidin Kemalistlere destek olun,' diye telkinde de bulunabilirler TKP'ye. Onlar da, destekçiyiz diye korkmadan girebilirler ülkeye."
Gülümsedi. "Sınıf uyanıklığı konusunda zaaf içinde oldukları açık," dedi. "Kemalist burjuvazinin çağrısını ve davetini bekliyorlar Anadolu'ya girmek için."
Parti program taslağının tartışıldığı dönemde, çok yoğun tartışmalara girdiğini, okuduğunu, düşündüğünü ve kendisini temel bir teorik çıkışa, tarihsel bir yol ayrımına doğru taşıdığını düşündüm. Mustafa Suphi dönemini çocuksu bir saflıkla savunuyordu. O döneme Ekim Devrimi coşkusunun damgasını vurduğu inancındaydı. Mustafa Suphi'nin teorik görüşlerine ait, birkaç bildirinin dışında hiçbir metin yoktu. Tekin Erer'in kitabına dayanıyordu.
Kış, pencere camını buzlandırmıştı. Kapının önünde, kara gömülüp donan serçeden kurtaramıyordum kendimi. İbo konuşuyor, ben ise dinler görünüyordum. İçimde, kendi gölgelerine mezar kazan aç serçeler dolaşıyordu.
Muzaffer Oruçoğlu
Muzaffer Oruçoğlu, 20 şubat 1948’de, Kars’ın Göle kazasına bağlı Büyük Zavot köyünde doğdu. Köyünde ilkokul olmadığı için İlkokulun ilk üç yılını komşu köyün (Küçük Zavot) okulunda, bir yılını kendi köyünde, son yılını da Kars’ta okudu. Kars Orta Okulu’nu bitirdikten sonra, Öğretmen okulu sınavlarını kazanarak Rize Öğretmen okuluna, iki yıl sonra da İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık Lisesine gitti. Bir yılsonra, Fen Fakültesi Matematik Astronomi bölümüne girdi. 67’de içlerinde İbrahim Kaypakkaya’nın da olduğu 9 arkadaşıyla birlikte, Amerikan 6. Filosuna karşı yayınladıkları bildiri gerekçesiyle Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’dan atıldı. 68 öğrenci hareketlerine katıldı. 1969’da Değirmen Köyündeki toprak işgaline katıldı ve tutuklanıp Silivri cezaevine konuldu. 1972’de TKP(M-L) kurucuları arasında yer aldı. 1973’de İstanbul’da yakalandı ve ömürboyu hapse mahkum edildi. Tutsaklık yıllarını şiir ve roman yazarak geçirdi. 13 yıl tutsaklıktan sonra askere alındı. Askerden 40 gün sonra, mayıs 1986’da firar edip Yunanistan’a geçti. Fransa’da iltica etti. Yeniden roman yazmaya ve resim yapmaya başladı. Siyaset ve edebiyat dergilerinde makaleleri yayınlandı. 1988’ de evlenerek Avustralya’ya yerleşti. Bu kıtada ilkin iki yıllık resim ve heykel kolejini (Greensborough TAFE COLLEGE - NMIT) bitirdi. Daha sonra Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsüne (RMIT) bağlı, PUBLİC ART bölümünde üç yıl Resim ve Heykel eğitimi yaptı. Şimdiye kadar toplam 6 ülkede altmışa yakın kişisel resim sergisi açtı. 13’ü roman, 7’si şiir, 2’si masal olmak üzere 30 kitabı yayınlandı. 2011’de Abdullah Baştürk işçi edebiyat ödülü ,Grizu romanına verildi. Halen Avusturalya'da yaşamaktadır.
Son Haberler
Sayfalar
Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-
Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.
Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.
Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)
İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.
Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.
Fakir (Nubar Ozanyan)
Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.
Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı
Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.
Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.
Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama
Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.
6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.
İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”
Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR.
Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!
Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”
KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.