“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!
14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.
1. Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada önümüzdeki süreçte iktidara geldiklerinde Kürt sorunuyla ilgili çözüm önerileri konusunda açıklamalarda bulunmasının yanında ayrıca yargıya, adaletsizliğe, hukuksuzluğa vurgu yaptı. Yargının AKP yönetimi tarafından sopa olarak kullanıldığını, HDP eski Eş Genel Başkanlarının tutuklu olduğunu, HDP’li seçilmiş çok sayıda belediye başkanının hapishanelere doldurulduğunu, belediyelere kayyum atandığını ve dolayısıyla da halkın iradesinin gasp edildiğini vb. açıkladı.
Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olan K.Kılıçdaroğlu tarafından bu toplantıda içeride neler konuşulduğu, ne gibi güvenceler verildiği vb. önümüzdeki süreçte her iki partinin pratikteki çalışmalarından ortaya çıkacaktır. K. Kılıçdaroğlu’nun basın önünde yaptığı açıklamalarda görülen şu ki; HDP ve Kürtlere verilen mesaj, kayyumların olmayacağı, seçimle gelenin seçimle gideceği, insan hakları, yargı, kadın hakları konularında adımlar atılacağı, parti kapatılmasına zorlaştırılacağı vb.’dir.
Kılıçdaroğlu ile HDP’nin görüşmesinden sonra 22 Mart günü Emek ve Özgürlük İttifakı da bir basın açıklamasıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmayacağını duyurdu. İttifakın tutum belgesini açıklayan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Tarihsel sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday göstermeyeceğiz” ifadelerini kullandı. Böylece üstü örtülü de olsa Kılıçdaroğlu’nu işaret etmiş oldu.
Basın önünde HDP’li belediye başkanlarının görevden alınarak hapishanelere doldurulmasına ve yerlerine kayyum atanmasına karşı olduğunu açıklamasına karşın o süreçte neden bir şey yapmadıklarını CHP’nin başkanı ve şimdiki cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’na sormak gerekmez mi? Yine aynı zamanda HDP eski Eş Genel Başkanlarının ve halkın oylarıyla seçilmiş 9 milletvekilinin halen hapishanede olmalarında CHP’nin payını, “Anayasaya aykırı olmasına rağmen milletvekillerinin dokunulmazlıklarıyla ilgili öneriye evet oyu vereceğiz” diyen yöneticilere hatırlatmak gerekiyor.
Tarih tekerrür mü ediyor?
Örneğin TC’nin üzerinde yükseldiği Osmanlı Devleti’nin yıkılması sürecinde Abdülhamit diktatörlüğünden kurtulmak isteyen İttihatçılar, “Kahrolsun İstibdat” diyerek o süreçte en güçlü dinamiklerden biri olan Ermeni ulusuna ve onların temsilcilerine birlikte çalışmayı teklif etmişlerdi. İlginçtir günümüzde de “Kahrolsun İstibdat” sloganları atılmakta -İYİ Parti’nin genel başkanı M.Akşener her kürsüye çıkışında bu sloganı haykırıyor- ve Tayyip diktatörlüğünden kurtulmak için başta Kürt ulusal hareketi olmak üzere muhaliflere çağrı yapılmakta, devletin kurucu partisi ve İttihat ve Terakki’nin mirasçısı Kemalist CHP’nin adayının desteklenmesi istenmektedir.
Cumhuriyet öncesinde Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası mücadele ediyordu. Bu partilerin dışında Osmanlı topraklarında yaşayan çeşitli ulus ve azınlıkların da temsiliyetlerini sağlayan partiler vardı. Bunların başında da Ermenilerin kurduğu Ermeni Devrimci Federasyonu (EDF) geliyordu. EDF, İTC ile Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı mücadele ediyorlardı. Bu iki partinin birlikteliği yasallaştıktan sonra da, 1908 seçimlerinde de devam etti. Ama İTC’nin üyeleri pratikte, yaşam alanlarında tam tersi bir tavır alıyorlardı. Bunun en somut örneği Adana’daki Ermenilere yönelik katliamda yaşandı. Adana’da Ermenilere yönelik katliamda İTC’ler rol oynamış, görev almışlardı.
1909 yılında İstanbul’da gerçekleşen gerici bir ayaklanmada İTC’nin önde gelen üyelerinden bazıları EDF’nin bürolarına sığınarak kurtulmuşlardı. 1912 seçimlerinde Ermeniler Meclis-i Mebusan’da 10 mebus ile temsil edilmişlerdi. 1914 seçimlerinde Ermeniler ”Ermenilerin Ulusal Haklarını” içeren talepleri bir muhtıra olarak açıklayınca İTC ile iş birlikleri sona ermiş oldu. Ve süreç içerisinde İTC’nin başka istekleri de devreye girince İTC’nin gizli planı olan “Ermeni Meselesini Halletme” devreye girdi. Neydi bu plan?
1914 yılında İTC’de ağırlık kazanan düşünce yeni kurulacak olan devletin Müslüman ve Türk olarak şekillendirilmesidir. O tarihe kadar ticaretle uğraşanlar Hıristiyan uluslar olduğundan öncelikle sermayenin Müslümanlaştırılması gerekliydi. İTC, 24 Nisan 1915’te “çözüm planı”nı uygulamaya başladı! Öncelikle Ermeni ileri gelenleri, aydınlar, yazarlar İstanbul’da tutuklandılar. İdamlar yapıldı. Bir gün önce Osmanlı sadrazamıyla birlikte kahve içen ve aynı masada yemek yiyen mebuslar aynı gece tutuklanarak hapse atıldılar.
Neydi bu çözüm planı? Ermeni halkının yaşadıkları yerden, yurtlarından tehcir edilerek Arap çöllerine gönderilme çözüm planı! Bu “çözüm planı”yla 1.5 milyon Ermeni tehcir yollarında katledildi ve soykırım gerçekleştirildi.
İTC’nin devamcıları Kemalistlerin de daha cumhuriyet kurulmadan önce Pontos Rumlarına karşı gerçekleştirdikleri soykırım saldırısı da benzer bir “çözüm”dür! Katliam ve göçettirme daha “kurtuluş savaşı” sırasında gerçekleşmiştir. Tehcir, sürgün ve son olarak mübadele ile 190 bini Karadeniz’den olmak üzere 1 milyon 250 bin Rum sürgün edilmiştir. 1923 yılı sonuna kadar bütün Karadeniz bölgesinde 353 bin Rum katledilmiştir. Topal Osman çeteleri çok büyük katliam yapmıştır.
Sonuç olarak “çözüm” olarak yeni kurulacak olan devletin Müslüman ve Türk olarak şekillendirilmesi uğruna 1.5 milyon Ermeni, 300 bin Süryani, 353 bin Rum katledilmiştir.
“Alavere Dalavere Kürt Mehmet Nöbete” Siyaseti!
Türk ve Müslüman bir ulus yaratmada İTC’nin devamcısı olan Kemalistler Ermeni ve Rumları katletmekle, ülkeden temizlemekle yetinmemiş cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra da Kürtlere yönelik katliamlara girişmişlerdir. Türkleştirme politikası yeniden yürürlüğe sokulmuştur.
TC devletinin kuruluşundan kısa bir süre sonra “Kurtuluş Savaşı”nda birlikte savaşan Kürtler, ulusal hak taleplerini dillendirince “sorun” olarak görülmüş ve ret edilmişlerdir. Bu nedenle Kürtler ulusal hak talepli isyan etmişlerdir. İlk Kürt ayaklanması Şeyh Sait İsyanı’dır. Ardından 1926 yılında Ağrı İsyanı, 1938’de Dersim İsyanı… Son olarak da 1984’te PKK önderliğinde gerçekleşen Kürt ulusal özgürlük mücadelesidir.
TC devletinin önemli sorunlarından biri Kürt sorunudur. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte “Şark Islahat Politika”larıyla birlikte başlayan ve bugün AKP-MHP faşist iktidarıyla devam eden bir sorunun Kemalistler tarafında “çözüleceği” umuluyor! Oysa cumhuriyetin kuruluşundan bu yana aynı anlayışla devam eden politika -Kemalist politika- iş başına gelen iktidarlar döneminde özünü hiç değiştirmemiştir.
TC devleti bugün Zap’ta, Metina’da, Avaşin’de gerillaya karşı kimyasal silah kullanıyor. Bu yeni bir şey değil. 1938’de de Kemalistler Dersim’de (Almanlardan aldıkları gazı) savaştan kaçan, mağaralara saklanan Dersim köylülerini katletmek için kullanmışlardır. İktidarlar değişse de anlayışta bir değişiklik yoktur. Katliam, soykırım politikası aynen devam ediyor.
AKP-MHP faşist iktidarı döneminde Kürtler çok büyük acılar çektiler. Gerçi sadece Kürtler değil ülkede yaşayan tüm azınlık milliyetler, inançlar, kadınlar ve farklı cinsel yönelimler kısaca faşist iktidarla “aynı” olmayan herkes büyük acılar çekti. Ama konu CHP’den, Kemalistlerden Kürt sorununun çözümü noktasında beklentiler olduğundan daha açıkçası “Erdoğan gitsin”den çokça bahsedenlerin yerine gelecek olan Kemalistlerden Kürt sorununun çözüm beklentisine kapılmanın ne kadar gerçekçi olduğudur.
AKP-MHP faşist iktidar döneminde sözüm ona muhalif olan CHP, R.T.Erdoğan’ın Kürtlere yönelik politikalarında hep iktidarın arkasında olmuştur. CHP ve Kılıçdaroğlu 21 yıllık AKP rejimine bu konularda tam destek vermiştir. Sınır ötesi yapılan tüm askeri operasyonlara parlamentoda onay vermiştir. TC devletinin Irak Kürdistanı’na, Kuzey Doğu Suriye’ye, Rojava’ya yönelik işgallerini onaylamıştır.
Sur, Cizre, Nusaybin… daha birçok Kürt şehri hendek ve barikatlar bahane edilerek uçak, helikopter ve tanklarla bombalandı. Bazı mahalleler yerle bir edildi. Bodrumlarda yaralılar katledildi. Bu katliamlarda CHP’nin kurumsal olarak tek bir itirazı olmadığı gibi iktidarı “terörle mücadele” adı altında desteklemiştir.
AKP-MHP faşist iktidarı döneminde uygulanan bu politikalarda sorumluluğu bulunan Kemalizm’in yılmaz savunucusu ve gerçek sahibi CHP ve onun başı Kılıçdaroğlu’ndan Kürt sorununun çözümünü beklemek ne kadar mantıklıdır? Irkçı, tekçi, Türkçü ideolojiden çözüm beklemek ne denli gerçekçidir? Bu politika bir kez daha Türk burjuvazisiyle, Kürt burjuvazisinin ortaklaşarak “alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” politikası değil midir?
1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!
1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.
"Legal parti sorunu" Üzerine
Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.
Emperyalizm Üzerine Notlar -2
“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”
Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)
TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!
Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var
TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!
“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!
Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!
Emperyalizm Üzerine Notlar
Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.
Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.
Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..
"Başkası olma kendin ol
Böyle çok daha güzelsin"
Anasının kuzusu
Ciğerimin köşesi"
Marifet solun sağıyla başarılı olmak değil ki.
Afyon, antalya, istanbul, ankara...
İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.
Sanki seçimleri kaybettiren sol gibiymiş gibi
Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi
Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.
Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.
Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*
Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.
Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim
Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.
TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!
İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı
İsyan, Direniş, Serhildan!
Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.