Kapitalist Devlet: Burjuvazinin Tüm Pisliklerinin Biriktiği Lağım Çukurudur!
Kapitalist devlet, burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde egemenliğni kurduğu bir iktidar aracıdır. Toplum içinde azınlıkta olan burjuva sınıfı, bu devlet sayesinde, çoğunluk üzerinde kurduğu diktatörlüğüne bir yasal ve meşruti bir zemin hazırlar. Bir avuç haydutun çoğunluk üzerine kurduğu baskı ve sömürü sisteminin temiz olması bekelenebilir mi? Elbette ki hayır!
Hiç bir kapitalist devlet “temiz” değildir ve temiz olamaz. Çünkü, bir avuç azınlığın çoğunluk üzerinde esas yanı baskı ve zor olan kurduğu ve sürdürdüğü bir iktidar biçiminde, ne “temiz toplum” ne de “temiz devlet” olabilir. Sömürü ilişkilerinin hiç bir biçimi toplumsal anlamda temiz olamaz.
Başkalarının emeğini çalarak, onları karın tokluğuna çalıştırarak, bütün üretim araçlarına el koyup, toplumun ezici çoğunluğunu yaşam araçlarından mahrum bırakarak, bir avuç burjuvaziye mahkum eden bir sistemin; ister başta sosyal demokrsi olsun isterse faşizm olsun, temiz bir toplum ya da temiz bir devlet olması söz konusu olamaz.
Sömürü ilişkilerini, bir sistem olarak yürütmenin esas yolu baskıdır. Çalışanları baskı altına almaktan geçer. Bunun için, mahkemeler, polis, ordu ve bütün bürokrasi ve elbette esas olarak toplumsal rıza gibi gösterilen anayasa ya da kanunlar, bütünüyle sömürü ilşkilerinin yürütmeyi garanti alatına alan ve düzenleyen bir şekilde oraganize edilir. Bu düzenleme faşist iktidarlar döneminde daha çıplak ve aleni olarak yapılırken, burjuva demokrasisinin asgari ölçüde uygulandığı ülkelerde ise, deyim yerinde ise “çaktırmadan”, “yumuşak” bir şekilde yapılmasına kısmen dikkat edilir. Örneğin, İskandinav ve bazı Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi.
Ama her ikisi de burjuva diktatörlüğüdür ve her ikisi de işçi sınıfı ve emekçileri sömürmek için vardır.
Sömürü ilişkileri, her türlü burjuva pisliğini içinde barındırır. Bu bazan açıktan lağım çukuru gibi toplum üzerine bir koku salar. Bazan ise daha gizli yapılmaya çalışlılır. Türkiye, İran, Kolombiya, Hindistan, Brezilya ya da ABD’nin diğer ülkelerde yaptığı katliamlar ve CIA’nın çevirdiği tüm pislikler gibi, ve daha nice ülkelerde olduğu gibi açıktan yapılır. Gizlenemez hale gelir. Burjuvazi arasındaki çıkar çatışmalarından dolayı Mehmet Ağarlar, Çakıcılar, S. Pekerler ve daha niceleri gizlenemez.
Ancak, burjuva devletin kirli yanının “mafya ilişkileri” gibi göstermek, burjuvaziyi temize çıkarmak, burjuva diktatörlüğünü halkın devleti gibi göstermek gibi tehlikeli ve yanlış yönlendirilen bir yanıda vardır. Burjuva liberal kesimler bunu yapıyor.
En temiz gözüken burjuva devletlerinden en kirli görünenine kadar hepsi de işçi sınıfı ve emekçilerin karşısında kirlidir. Burjuva sisteminin kendi varlığı temiz değildir. Çalışanın emeğini çalan, sömüren, ona baskı uygulayan ve bunları sadece bir avuç burjuvazi için yapan bir sistem nasıl temiz olabilir ki?
Toplumsal sistemin temizliği, sömürü ve baskı ilişkisinin olmadığı yerde olur.
Kapitalist devlet içinde, ne burjuvazisi ne de onun hizmetinde çalışanlar temizdir. Bu bağlamda toplumsal olarak da büyük bir ideolojik kirlenme vardır. Üretim araçlarından yoksun mülksüzleştirilmiş ezici çoğunluğunun bir kısmının burjuva siyasetinin etkisi altında kalması ideolojik bir kirlenmedir.
Burjuva devletinde, şirketinden siyasetçisine kadar kirlenme diz boyudur. Çünkü, sistem başka türlü yürümez ve yürütülemez. Özel mülkiyet ilişkileri üzerine kurulmuş, birbirinin üzerine basarak, birilerini ezerek, birilerini sömürerek, birilerini aç bırkama pahasına zenginleşme ve iktidar olma toplumsal ilişkisin de “temiz”lik bulmaya çalışmak bir aldatmacadır.
En büyük kirlilik, işçilerin sömürülmesidir. En büyük baskı, en büyük sömürü ilişkisi Kod-29 gibi yasaları işçilere karşı uygulamaktır. Kod-29’un olduğu, işçilerin sorgusuz sualsiz işten çıkarıldığı ve bu yasayla aşağılandığı, kriminalize edildiği bir yerde “temzi”lik aramak, saflıktan öte burjuva sömürü sisteminin kirli yüzünü gözden kaçırmak demektir.
Kürt olduğu için ulusal hakları yasaklanan, dili yok sayılan, ve salt bu nedenle katledilen, aşağılanan bir ulusun varlığı kabul edilmemek için her türlü zulmü reva gören bir devletin temiz olması nasıl olur?
Barış istediler diye işten atılan ve tüm medeni hakları elinden alınarak yaşayan ölü haline getirilen bir devletin “temiz” olaması nasıl olur ki?
Bu bağlamda, Türk devleti kurulduğu günden itibaren temzi değildi. Dün M. Kemallerin Topal Osmanları vardı. Bugün aynı yöntemle hareket eden Erdoğanların, M. Ağarları, Çakıcıları ve S. Pekerleri var. Bunlar, aysbergin görünen çok az bir kısmıdır. Bunlar, burjuva devletlerinde her zaman olur ve burjuvazinin ihtiyaç duyduğunda tetikçi olarak kullanılır. Kullanım süresi bitince de bir şekilde tasfiye edilirler. Ama ihtiyaç duyduklarında yenilerini yaratırlar. Ya da el altında tutularak bekletilirler. Egemen sınıflar arasındaki bölüşüm ve iktidar ilişkilerindeki anlaşmazlık sonucu bu tür pislikler daha fazla ortaya dökülür.
Devletin esas sahibi olan, Koçların, Sabancıların, OYAKların, Rönesans Holdinglerin, Kolinlerin, Cengizlerin, Yıldız Holdinglerin ve daha onlarca tekelin pislikleri topluma analtılmadan, bunların sömürü ilişkilerinin bu tür mafyatik ilişkileri kaçınılmaz kıldığı gösterilmeden, ve elbette, bu sömürü ilişkileri yıkılıp yerine sosyalizm kurulmadan “temiz” toplum aramak yetersiz ve eksik kalır.
“Derin Devlet” denilen olgu, devletin kitlelerden gizlemeye çalıştığı yerdir. Ama burjuva devletinin dışında ya da onun bilgisi dahilinde olmayan bir şey değildir. “Derin devlet” devletin ta kendisidir.
Devletin mafyatik ilişkileri her zaman vardır ve bu yapısaldır. TC kurulduğu günden itibaren, güvenlik güçlerinin yanısıra, mafyatik tetikçisini de beraberinde taşımıştır. MİT’inden ayakçı tetikçilerine kadar bu böyledir. Bunlar elbette teşhir edilmelidir. Üzerine üzerine gidilmeli, ama bunlar yer altına çekilince ya da devlet tarafından görülmeleri engellenince, bu devlet temize çıkmıyor. İşçi sınıfı ve emekçilere bu anlatılmalıdır.
Bugün ortaya dökülenler bilinmeyen şeyler değil. Daha fazlasıyla bilinenler var. Erdoğan iktidarının ekonomik olarak ağır bir kriz yaşaması, siyasi olarak yönetememesi ve toplumsal çürümenin hat safaya varması sonucu ortaya dökülen pisliklerin küçük bir kısmı. Artık, her sıradan vatandaşın bile ayağına dolanan kapitalist toplumsal sistemin pislikleri. Burjuva sisteminin bu çürümüşlüğü, kitlelerin kazanılmasında, örgütlenmesinde; komünist ve devrimcilerin derlenip toparlanması içinde önemli bir teşhir malzemeleri de biriktirmektedir. Burjuva sisteminin en zayıf en çürümüş yerlerinden vurulması, tatktiksel devrimci mücadelelerin geliştirilmesi için önemli bir araçtır.16.05.2021
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]
hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.
Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik
Proletaryalarla sohbet.
Ah... ah... kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.
Hemi de kaçımız.
Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.
Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.
Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.
Belki de... sadece bu konularda da değil.
Başka konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.
Bir Devrim Yapmalıyız!
Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.
T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi
Giriş:
Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.
İyi Yahudiler de Var!
"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"
Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı
Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz.
Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan
Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.
TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı
Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi
Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.
Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!
Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.
TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi
Giriş:
İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.