Pazartesi Ocak 20, 2025

Kapitalist Devlet: Burjuvazinin Tüm Pisliklerinin Biriktiği Lağım Çukurudur!

Kapitalist devlet, burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde egemenliğni kurduğu bir iktidar aracıdır. Toplum içinde azınlıkta olan burjuva sınıfı, bu devlet sayesinde, çoğunluk üzerinde kurduğu diktatörlüğüne bir yasal ve meşruti bir zemin hazırlar. Bir avuç haydutun çoğunluk üzerine kurduğu baskı ve sömürü sisteminin temiz olması bekelenebilir mi? Elbette ki hayır!

Hiç bir kapitalist devlet “temiz” değildir ve temiz olamaz. Çünkü, bir avuç azınlığın çoğunluk üzerinde esas yanı baskı ve zor olan kurduğu ve sürdürdüğü bir iktidar biçiminde,  ne “temiz toplum” ne de “temiz devlet” olabilir. Sömürü ilişkilerinin hiç bir biçimi toplumsal anlamda temiz olamaz.

Başkalarının emeğini çalarak, onları karın tokluğuna çalıştırarak, bütün üretim araçlarına el koyup, toplumun ezici çoğunluğunu yaşam araçlarından mahrum bırakarak, bir avuç burjuvaziye mahkum eden bir sistemin; ister başta sosyal demokrsi olsun isterse faşizm olsun, temiz bir toplum ya da temiz bir devlet olması söz konusu olamaz.

Sömürü ilişkilerini, bir sistem olarak yürütmenin esas yolu baskıdır. Çalışanları baskı altına almaktan geçer. Bunun için, mahkemeler, polis, ordu ve bütün bürokrasi ve elbette esas olarak toplumsal rıza gibi gösterilen anayasa ya da kanunlar, bütünüyle sömürü ilşkilerinin yürütmeyi garanti alatına alan ve düzenleyen bir şekilde oraganize edilir. Bu düzenleme faşist iktidarlar döneminde daha çıplak ve aleni olarak yapılırken, burjuva demokrasisinin asgari ölçüde uygulandığı ülkelerde ise, deyim yerinde ise “çaktırmadan”, “yumuşak” bir şekilde yapılmasına kısmen dikkat edilir. Örneğin, İskandinav ve bazı Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi.

Ama her ikisi de burjuva diktatörlüğüdür ve her ikisi de işçi sınıfı ve emekçileri sömürmek için vardır.

Sömürü ilişkileri, her türlü burjuva pisliğini içinde barındırır. Bu bazan açıktan lağım çukuru gibi toplum üzerine bir koku salar. Bazan ise daha gizli yapılmaya çalışlılır. Türkiye, İran, Kolombiya, Hindistan, Brezilya ya da ABD’nin diğer ülkelerde yaptığı katliamlar ve CIA’nın çevirdiği tüm pislikler gibi, ve daha nice ülkelerde olduğu gibi açıktan yapılır. Gizlenemez hale gelir. Burjuvazi arasındaki çıkar çatışmalarından dolayı Mehmet Ağarlar, Çakıcılar, S. Pekerler ve daha niceleri gizlenemez.

Ancak, burjuva devletin kirli yanının “mafya ilişkileri” gibi göstermek, burjuvaziyi temize çıkarmak, burjuva diktatörlüğünü halkın devleti gibi göstermek gibi tehlikeli ve yanlış yönlendirilen bir yanıda vardır. Burjuva liberal kesimler bunu yapıyor.

En temiz gözüken burjuva devletlerinden en kirli görünenine kadar hepsi de işçi sınıfı ve emekçilerin karşısında kirlidir. Burjuva sisteminin kendi varlığı temiz değildir. Çalışanın emeğini çalan, sömüren, ona baskı uygulayan ve bunları sadece bir avuç burjuvazi için yapan bir sistem nasıl temiz olabilir ki?

Toplumsal sistemin temizliği, sömürü ve baskı ilişkisinin olmadığı yerde olur.

Kapitalist devlet içinde, ne burjuvazisi ne de onun hizmetinde çalışanlar temizdir. Bu bağlamda toplumsal olarak da büyük bir ideolojik kirlenme vardır. Üretim araçlarından yoksun mülksüzleştirilmiş ezici çoğunluğunun bir kısmının burjuva siyasetinin etkisi altında kalması ideolojik bir kirlenmedir.

Burjuva devletinde, şirketinden siyasetçisine kadar kirlenme diz boyudur. Çünkü, sistem başka türlü yürümez ve yürütülemez. Özel mülkiyet ilişkileri üzerine kurulmuş, birbirinin üzerine basarak, birilerini ezerek, birilerini sömürerek, birilerini aç bırkama pahasına zenginleşme ve iktidar olma toplumsal ilişkisin de “temiz”lik bulmaya çalışmak bir aldatmacadır.

En büyük kirlilik, işçilerin sömürülmesidir. En büyük baskı, en büyük sömürü ilişkisi Kod-29 gibi yasaları işçilere karşı uygulamaktır. Kod-29’un olduğu, işçilerin sorgusuz sualsiz işten çıkarıldığı ve bu yasayla aşağılandığı, kriminalize edildiği bir yerde “temzi”lik aramak, saflıktan öte burjuva sömürü sisteminin kirli yüzünü gözden kaçırmak demektir.

Kürt olduğu için ulusal hakları yasaklanan, dili yok sayılan, ve salt bu nedenle katledilen, aşağılanan bir ulusun varlığı kabul edilmemek için her türlü zulmü reva gören bir devletin temiz olması nasıl olur?

Barış istediler diye işten atılan ve tüm medeni hakları elinden alınarak yaşayan ölü haline getirilen bir devletin  “temiz” olaması nasıl olur ki?

Bu bağlamda, Türk devleti kurulduğu günden itibaren temzi değildi. Dün M. Kemallerin Topal Osmanları vardı. Bugün aynı yöntemle hareket eden Erdoğanların, M. Ağarları, Çakıcıları ve S. Pekerleri var. Bunlar, aysbergin görünen çok az bir kısmıdır. Bunlar, burjuva devletlerinde her zaman olur ve burjuvazinin ihtiyaç duyduğunda tetikçi olarak kullanılır. Kullanım süresi bitince de bir şekilde tasfiye edilirler. Ama ihtiyaç duyduklarında yenilerini yaratırlar. Ya da el altında tutularak bekletilirler. Egemen sınıflar arasındaki bölüşüm ve iktidar ilişkilerindeki anlaşmazlık sonucu bu tür  pislikler daha fazla ortaya dökülür.

Devletin esas sahibi olan, Koçların, Sabancıların, OYAKların, Rönesans Holdinglerin, Kolinlerin, Cengizlerin, Yıldız Holdinglerin ve daha onlarca tekelin pislikleri topluma analtılmadan, bunların sömürü ilişkilerinin bu tür mafyatik ilişkileri kaçınılmaz kıldığı gösterilmeden, ve elbette, bu sömürü ilişkileri yıkılıp yerine sosyalizm kurulmadan “temiz” toplum aramak yetersiz ve eksik kalır.

“Derin Devlet” denilen olgu, devletin kitlelerden gizlemeye çalıştığı yerdir. Ama burjuva devletinin dışında ya da onun bilgisi dahilinde olmayan bir şey değildir. “Derin devlet” devletin ta kendisidir.

Devletin mafyatik ilişkileri her zaman vardır ve bu yapısaldır. TC kurulduğu günden itibaren, güvenlik güçlerinin yanısıra, mafyatik  tetikçisini de beraberinde taşımıştır. MİT’inden ayakçı tetikçilerine kadar bu böyledir. Bunlar elbette teşhir edilmelidir. Üzerine üzerine gidilmeli, ama bunlar yer altına çekilince ya da devlet tarafından görülmeleri engellenince, bu devlet temize çıkmıyor. İşçi sınıfı ve emekçilere bu anlatılmalıdır.

Bugün ortaya dökülenler bilinmeyen şeyler değil. Daha fazlasıyla bilinenler var. Erdoğan iktidarının ekonomik olarak ağır bir kriz yaşaması, siyasi olarak yönetememesi ve toplumsal çürümenin hat safaya varması sonucu ortaya dökülen pisliklerin küçük bir kısmı. Artık, her sıradan vatandaşın bile ayağına dolanan kapitalist toplumsal sistemin pislikleri. Burjuva sisteminin  bu çürümüşlüğü, kitlelerin kazanılmasında, örgütlenmesinde; komünist ve devrimcilerin derlenip toparlanması içinde önemli bir teşhir malzemeleri de biriktirmektedir. Burjuva sisteminin en zayıf en çürümüş yerlerinden vurulması, tatktiksel devrimci mücadelelerin geliştirilmesi için önemli bir araçtır.16.05.2021

5161

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Sayfalar