Pazartesi Eylül 23, 2024

Kapitalizm Vahşettir

Faşist Türk devletinin artık gizlemeye gerekesinim duymadan, işkence fotograflarını basına servis etmesi, ve iktidar yanlısı faşist basının ise bunları “ovücü” ve bir “zevk aracı” olarak sunmaları, kapitalizmin çürümüşlüğünün resminden başka bir şey değildir. Ayrıca, bu tür görüntüler ilk defa ne Türk devletince servis ediliyor ne de İŞİD vasıtasıyla, ne de CİA/Pentagon’un Ebu Gureyp’inde…

Özel mülkiyetçi toplumların tarihi, ezilenlere zulüm tarihidir. Zulmün, idamın, işkencelerin ezilen binlerce insanın önünde sergilenmesinin de tarihidir. Kapitalizm de bu, daha da resmileştirmiş ve meşrulaştırmıştır. “Demokrasiyi koruma” adı altında kitle gösterilerinin bastırılması, tek tek muhaliflerin yok edilmesi, toplu kırım ve katliamlar, kapitalizm ile yaşıt ve sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak da bu tür görüntüler, gizli olmaktan çıkıp, açıktan yapılır hale gelmiştir.

En modern kapitalist devletlerde, gizli mahzenlerde işkenceler yapılır. ABD’nin CIA vasıtasıyla çoğu ülkelerde işkence yaptığı ya da işkecenin nasıl yapılacağının eğitimini verdiği bilinen gerçeklerdir. Bunu gizleme ve yalanlama gereksinimi bile duymuyorlar.

Türk devletinin kurulduğu günden bu güne kadar işekenceleri ve katliamları bir bir sıralandığında; bugün yaşananların dünden pekte farklı olmadığı, aynı sistem içinde kanlı vahşetin defalarca sahneye konduğu ve kitleleri korkutmak içinde sistemleştirildiği bilinir.

Muğla’nın Seydikemer ilçesinde 7 Kürt işçisine yapılan işkence görüntülerin yayınlanması ne yeni ne de son olacaktır. Öldürdüklerini askeri cemselerin arkasında sürükleyenler, ölü bedenleri çıplak olarak teşhir edenler, mezarları tahrip edenler, Kürt şehirlerini bombalayıp insanları diri diri bodrumlarda yakanlar aynı sistemin, aynı sınıfın, aynı idarenin ve aynı devletin yönetimi ve denetimi altında olan uygulamalardır. 

Seydikemer’de yapılanlar ile 1978 yılında Bahçelievler katliamı arasında benzerlikler çoktur. Burjuva sınıfın aynı kiralık katilleri ve aynı sınıfa ait kurbanlar. Sistem farkı değil, sadece zaman farkı var. Yaşananlar, burjuvazinin kanlı saltanatını kormak için karşıtı sınıfa karşı kanlı uygulamlardır.

Dün bu tür olaylara tepk göstermeyenlerin bugün buna tepki göstermesini beklemek insan olmanın bir gereğidir. Ancak, insanlıkta sınıflara ayrıldığı için, herkes ait olduğu sınıfın ya da etkisi altında kaldığı sınıfın ideolojisine göre hareket eder. Burjuvazi, kendi sistemini korumak için, bu tür vahşetlerini olağan hale getirmiştir. Faşist iktidar, bu olaylara karşı çıkmayı değil, yığınları, en azından, sessiz kalarak kendi vahşetine ortak etmeyi amaçlar.

Vahşetin kitlelerin gözüne kanlı kanlı sokulması, işçi sınıfı ve emekçilerin, aydınların, demokratların susturulması ve vahşet korkusunun herkesi kuşatması altına almasını isedikleri içindir. Hitler faşizmin insan yakan fırınlarının etrafında faşistlerin çoşuku gösterileri ne ise, işkencelerin aleni bir şekilde kitlelerin gözü önünde yapılması da aynı ideolojinin, aynı sınıfın ve aynı sistemin çürümüşlüğün gösterileridir.

Faşist egemen gericilik, salt geri yığınları değil, “ilerici” görünen birçok kesimleri de kuşatır, kendine benzetmeye, kendini savunmaya zorlar. Muhalif gözüken burjuva partileri, bir çok konuda iktidardaki faşist partiden daha kralcı kesilir. Gericileşmekte ve faşistleşmekte diğeri ile yarışır. Aydın1 gözükenlerin bir kısmı iktidara mehtiyeler düzerken, bir kısmı da ona yakınlaşmanın adımlarını atar. Atol Berhamoğlu’nun eli kanlı faşist M. Akşener’e methiyeler dizmesi, korkunun ve kapitalist sistemin, bir yanı “sol” bir yanı ırkçı, milliyetçi görünen kesimleri de, kendi içine çektiğinin resmdir bu. İnsanın bu türleri, Aydın değil, faşizme ve kapitalizme methiyeler düzen burjuva düşünce kalpazanlarıdır.

Faşizm, küçük burjuva reformistlerini gericileşmenin etkisi altına alır, gericilik ile ilericilik arasında utangaç bir yere oturtur. Yine, “sosyalizm cumhuriyete yakışır” diye bağırmaya çalışanların bu siyasal argümanları, burjuvazinin tarihsel gericiliğine, yani kapitalizme övgüleridir. Sosyalizmin içini boşaltma, işçi sınıfına güvenmemenin son durağı ve burjuvazinin anti-komünist propagandasına teslim olmaktır.

Burjuvaziyle işçi sınıfı arasındaki iktidar savaşımında, ortada olanlar, güçlüden yana tavır alırlar ve bu, bazen, burjuva vahşetini “masum” gösterme şeklinde kendini gösterir, bazen ise açıktan işçi sınıfı ve onun ideolojisine karşı mücadeleye dönüşür.

Kapitalizmin vahşetine karşı çıkmak, kapitalizmin kendisine karşı çıkmakla söz konusu olabilir. Sömürü üzerinde yükselen bir sistemin masumiyeti, hümanizmi olmaz. Sömürü üzerinde şekillenen ve yürütülen bir toplumsal sistem; baskı, vahşet ve katliamla içiçedir. Burjuvazi bunları uygulamadan ayakta kalamaz. Burjuvazinin, “teröre karşı mücadele” adı altında baskı, anti-demokratik ve faşist uygulamalarını olağan göstermeye çalışması bundandır. 

Bu nedenle, kapitalizme karşı, sosyalizm için mücadele; işçi sınıfının tüm emekçilerin kurtuluşunun tek yolu ve adresidir. Gerisi, burjuvazinin ehveni şeri olan liberal düzeni ile yine burjuvazinin vahşeti faşizm arasında seçim yapmaktır. Ancak, bunların aynı madalyonun iki yüzü olduğunu unutmadan. Burjuvazi, duruma göre madalyonları ters çevirebilir. 

44117

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Zindanlar direnişte ses ver

Bugün Süresiz Açlık Grevinin 58. günü...

T.C. nin  hapishanelerinde eksik olmayan eylem biçimi  Açlık Grevi bugün 58. gününü tamamladı.Ve bu Açlık Grevindeki insanlarımız ' eşiği aşma ' sınırındalar.

Yani yaşam için geriye dönüşün eşiğindeler...

T.C. hapishanelerinde bir süre de olsa kalanlar -özellikle de 12 eylül ve devamındaki süreçte- yaşadıklarından dolayı iyi bilirler 60 lı günlerde geriye-yaşama dönüşün ne denli sancılı,sıkıntılı olduğunu..

Soslandırılmış başkanlığa da geleceksizleştirme saldırılarına da H-A-Y-I-R

“Referandum sürecinde en çok durmam gereken şey 18 yaş meselesidir. Seçme hakkı olan yaş grubuna seçilme hakkını da vermek en büyük reformdur. Bu bizim gençlerimize ufuk getirecek!”

Bu sözler Pakistan dönüşünde uçakta gazetecilere açıklamada bulunan R. T. Erdoğan’a ait. 16 Nisan referandumunda oylanacak olan ve var olan faşist sistemi daha da boyutlandıracak anayasa değişikliğinin gençlere getireceği “en büyük reform” buymuş. Artık 18 yaşında meclise seçilebilecekmişiz!

Toplumsal Tarihin Öne çıkardığı Komünist Kadınlar

Toplumsal tarihin başlangıcından günümüze kadınlar, toplumsal kurtuluş mücadeleleri içinde her zaman yer almışlardır. Kadınlar, yok sayıldıkları toplumsal süreçlerde dahi, tarihi daha ileriye taşıma mücadelesinin dışında kalmamışlardır. Her süreçte onlar kendi önderlerini de yaratmıştır. Özellikle kapitalizmin gelişmesiyle beraber, sınıflar mücadelesinin en önlerinde kadın hakları ve sosyalizm mücadelesinde yerlerini almasını bilmişlerdir.

Kandıra’dan Tutsak Partizan: “Pandora’nın Kutusu’nu açan kadınların siyaset sahnesine çıkması oldu”

Gazetemiz Özgür Gelecek’in bürolarına dönük gaspın devam etmesine ilişkin gazetemize mesaj gönderen Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishane’den Tutsak Partizan Resmiye Vatansever “…dinamiklerini yapıya kurumsal olarak mal etmeye kalkışan kadınlar değişmek isteyenlere cesaret, statükoculara ise sıkıntı vermiştir. Bu nedenle saldırıların kadınlara ve kadınların daha fazla çalıştığı, söz sahibi olduğu kurumlara yapılması tesadüf değildir” dedi.

“Pandora’nın Kutusu’nu açan kadınların siyaset sahnesine çıkması oldu”

Parlayan herşey altın değildir -2

Bu kadınlar da nereden çıktı!

Gerçeğe ışık, devrime pusula: Mehmet Demirdağ -4-

Mehmet Demirdağ ve “birlik anlayışı” üzerine

Demirdağ yoldaşın tarihsel pratiğini, belirli ve gündeme denk düşen özellikleri ile tartışmaya çalıştığımız yazı dizisinin son bölümünü, onun 94 tasfiyeciliği ile yürüttüğü hesaplaşmadaki en kritik nokta olarak “birlik sorunu”na yaklaşımı olarak belirledik. Zira, Demirdağ yoldaşın “kolektifi ilkeleri üzerinden ayağa dikme” sürecindeki en kritik manevra alanını ve kolektifin o dönemki tasfiyeci etkiden arındırılması çabasını en net özetleyen yönelimlerin başında birlik sorununa yaklaşım gelmektedir.

Diyalektik

Teori ve Komünist Partisi

„Öncü savaşçı rolünün –der Lenin- ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir parti ile yerine getirebileceğini belirtmek istiyoruz.“2

Parlayan herşey altın değildir-1

Sınıflardan müteşekkil bir toplum gerçekliği içinde yaşıyoruz. Özel mülkiyetin ortaya çıktığı günden bugüne bu böyle. Hiçbir şey bunun dışında değil. İktidarı elinde tutan sınıf, bunu korumak ve güçlendirmek adına tüm topluma kendi ideolojisini ve bunun değişik alanlardaki iz düşümlerini dayatır. Bunun en etkin ve öncelikli aracı ise devlettir. Toplum geliştikçe bu mekanizmalar da çoğalır, çeşitlenir ve devleti de içine alan daha büyük bir daire çizer. Bir yanıyla uzlaşmaz karşıtlıkların birbiriyle sürekli bir mücadelesi söz konusu.

Dürüstlük…

Zamanında Engels yoldaş tarafından söylenen “Her şeyin başı dürüstlüktür” sözünün ne kadar anlamlı ve önemli olduğu kolektif içinde proleterleşemeyen küçük burjuva tasfiyeciler tarafından öne sürülen yalanlar karşısında daha iyi anlaşılıyor.

Düşüncesi devrimci olmayanın pratiği devrimci olmaz!

Dünyada ve ülkemizde zulmün yaşanmadığı bir karış toprak parçası yoktur. Ülkemizde burjuva-feodal sistemi, faşist diktatörlüğü alt edip yenilgiye uğratmadan zulüm ortadan kalkmaz. Her bir politikaya, savaş ve kitleleri örgütleme pratiğine devrimci ideoloji yön vermezse zulmün ömrü uzar. Düşünceleri ve pratiği devrimci olan bir kolektif ancak zulme son verebilir.

“Dağılmanın değil birleşmenin, karamsarlığın değil umudun yolundayız.” (Mehmet Demirdağ)

Milyonların emeği ve alınterini gasp ederek, sömürerek ayakta kalan egemenlere karşı ezilenlerin en büyük gücü, birliğidir.

Sayfalar