Çarşamba Şubat 26, 2025

"Kaypakkaya, devrimin kutup yıldızı, direnişimizin meşalesidir!"

"Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın faşist cellâtlar tarafından Amed Zindanı’nda katledilmesinin üzerinden 43 yıl geçti. Faşist diktatörlük, önder yoldaşı fiziken imha ederek ondan duyduğu büyük korkuyu ilan etmiş ve böylece onun düşüncelerini yok edebileceğini düşünmüştür.

Ancak Kaypakkaya, gerek işkence tezgâhlarında sergilediği 90 günlük destansı direniş gerekse de girdiği açık siyasi hesaplaşma ile düşmanı bozguna uğratmıştır. Kaypakkaya, faşizme kendi kalesinde komünist bir devrimcinin takınması gereken tavrı takınarak, büyük bir yenilgi yaşatmış ve ülkemiz devrimci hareketinde “ser verip sır vermeyen” direniş geleneğinin ilk köşe taşını döşemiştir!

Önder yoldaş, ’68 devrimci gençlik hareketinin yarattığı fırtına içinde, Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan ile birlikte ipi ilk göğüsleyenlerden oldu! Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’la Türkiye devrimci hareketinin, revizyonizme ve parlamentarizme karşı buzu kıran, yol açan ’71 silahlı devrimci çıkışına önderlik edenlerdendi.

Bir farkla ki; o komünist bir devrimciydi!

Onun perspektifi, proletaryanın bilimsel ideolojisinin rehberliğinde, demokratik halk iktidarından sosyalizme, oradan komünizme giden yolu ve nihayetinde komünist bir toplumu kapsıyordu. Bundandır ki; vücudunun parça parça kesilip sır istendiği 90 günlük işkencede kendini bir komünist olarak savundu, siyasi fikirlerinin sonuna kadar arkasında durdu. Devamında mahkeme kürsüsünde fikirlerini ilan ederek faşist diktatörlüğe meydan okudu."

Açıklamada Kaypakkaya'nın 71 silahlı devrimci çıkışı içinde yer aldığına değinilerek onun içinde de bir kopuşu ifade ettiğine dikkat çekildi

"Kaypakkaya, 24 yıllık kısacık ömrüne sığdırdıklarıyla bugün hala biz ardılları için büyük bir bilgi kaynağı olmayı sürdürmektedir! Onun araştırma-inceleme yöntemi, öğrenme azmi; kendini sürekli geliştiren, ileri taşıyan özellikleri, çalışkanlığı ve mütevazı duruşu; işçi sınıfı ve emekçi yığınlara duyduğu sarsılmaz inanç hala rehberimiz olmaya devam etmektedir!

Kaypakkaya, “kırmızı ışık altında gitar çalmanın yasak olduğu” koyu karanlık faşizm koşullarında, ihtilalci çizgisinden ve cüretinden, davaya olan bağlılığından ödün vermedi.

Önder yoldaş, tüm enerjisini, yeteneklerini, devrimin olanakları ve gelişimi, bunun yol ve yöntemleri için harcadı! Ülkenin sosyo-ekonomik yapısı, devletin niteliği, devrimin yol ve yöntemleri, devrimin önder ve temel gücü, kurmay örgütü; devrimci zor ve bu çerçevede silahlı mücadele ve alacağı biçimler; Kemalizm, milli mesele ve daha bir dizi başlıkta ortaya koyduğu tezler bu karakterinin birer ürünüdür!

Kaypakkaya, dönemi içinde henüz gündeme bile gelmeyen pek çok konuda çığır açacak analizler yapmış, ’71 silahlı devrimci çıkışı içinde bir kopuş olmuştur! Bu bağlamda Kaypakkaya, devrimin temel ve güncel sorunlarına yönelik ortaya koyduğu yol haritasıyla ülkemiz devrimin kutup yıldızı olmuştur!

Faşist diktatörlüğün, onu “ihtilalci komünizm bu topraklardaki en tehlikeli temsilcisi” olarak görmesi bundadır!

Aradan geçen 43 yıla rağmen onun resimlerini taşıyanlara, onu savunanlara kesilen cezaların duyulan düşmanlığın nedeni budur!"

T. Kürdistanı'nda yaşanan abluka ve yasaklara dikkat çekilen açıklamada, Erdoğan'ın "ya baş eğeceksiniz ya baş vereceksiniz" sözlerine atıfta bulunularak Kaypakkaya'dan dörtlere ve haki karer'e direniş çizgisinin altı çizildi:

"Baş verecek ama baş eğmeyeceğiz!

Faşist diktatörlük, Türk, Kürt uluslarından ve çeşitli milliyet ve mezheplerden emekçi halkımızın gelişen mücadelesini bastırmak adına katliamlar eşliğinde büyük bir kuşatma ezme ve saldırı furyası başlatmıştır.

T. Kürdistanı’nın dört bir yanında Kürt halkının büyüyen direnişi karşısında düştüğü aczi, gözaltı, tutuklama ve faşist ablukalar ile katliamlarla bastırmaya ve yok etme çalışmıştır! Devşirdiği, besleyip büyüttüğü, cihatçı çetelerle, emekçi halkımızın büyüyen mücadelesine set vurmaya, onları korku iklimi için teslim almaya yönelmiştir!

Amed Sur’dan Cizre’ye, Silvan’dan Yüksekova ve Nusaybin’e Kürt halkının öz yönetim talebine karşılık tam da katliamcı niteliğine uygun bir şekilde, ilçeler ve mahalleler ablukaya alınmış, sokağa çıkma yasakları ile darbe dönemlerini aratmayacak uygulamalar yaşama geçirilmiş, direniş bölgeleri tank ve savaş uçaklarıyla bombalanarak taş üstünde taş bırakılmamıştır!

Tüm bunlara paralel bir şekilde işçi sınıfı ve emekçi yığınların her türlü demokratik hak ve özgürlük talebine de azgın bir devlet terörü şiddeti ile karşılık vermiştir!

Karşı devrimci zor, coğrafyamızın dört bir yanında; Kürt halkının, yurtsever, devrimci, ilerici güçlerin sokak ortasında infaz edilmesi, gözaltına alınarak tutuklanmasıyla gemi azıya almıştır! Faşist iktidar, tüm organları ve silahlı gücüyle, Kürt ulusu başta olmak üzere işçi ve emekçilerin dinmeyen öfkesini teslim almaya yönelmiştir. Bugün sınıf mücadelesinin aldığı biçim, Kaypakkaya yoldaşın 43 yıl önce devrimci zorun gerekliliğine dair tezlerin doğruluğunu bir kez daha ispatlamaktadır! Faşist karşı devrimci şiddete karşı en etkili yolun devrimci şiddetten geçtiği bugün açık bir örnek olarak karşımızda durmaktadır!

Başkanlık ve padişahlık hayalleri ile yatıp kalkan R. T. Erdoğan’ın “ya baş eğeceksiniz ya baş vereceksiniz” sözleri faşist cellâtların parolası olmuştur.

Kaypakkaya yoldaş, tam da böylesi bir süreçte “ser verip sır vermeyen”, diz çökmeyen, baş eğmeyen duruşu ile yol göstermeye devam etmektedir! Önder yoldaşın direnişi, “baş eğeceksiniz”diyen cellâtlara karşı bilincimiz, ilham kaynağımız ve meşalemiz olmayı sürdürmektedir!

Türk hâkim sınıflarının, Osmanlı’dan devraldığı imha, inkâr ve asimilasyona karşı Türk milliyetinden bir devrimci olarak mücadeleyi büyüten ve 18 Mayıs 1977’de katledilen Haki Karer; teslimiyete ve ihanete, karanlığa karşı bedenlerini ateş topuna çeviren Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Öner ve Mahmut Zengin’de, “baş eğmeyip baş vererek”, 1982’nin 18 Mayıs’ında yine Amed zindanında adlarını tarihin onurlu sayfasına kazıyarak ölümsüzleşmiştir!

Dörtler’in yaktığı ateş bozkırı tutuşturmuş ve Kürt halkının bugün faşizme kan kusturan isyanına dönüşmüştür.

Açıklama şu sözlerle sona eriyor:

"Önder yoldaşın 43 yıl önce göklere çektiği kurtuluş bayrağı, yüzlerce şehitle birlikte, 21 Ekim’de Dersim Ovacık Şahverdi’de son mermisine ve son nefesine kadar direnen halk savaşçıları Cengiz İçli, Hakan Çakır ve Özgüç Yalçın’ın ellerinde büyümüş; 6 Mayıs gecesi Dersim Geyiksuyu’nda son mermisine kadar çarpışan Haydar Arğal ve Murat Akgöz’ün elinde kızıla boyanmıştır!

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın çağrısı, sınıf mücadelesinde çatışma ve direnişin, hesaplaşma ve kopuşun en fazla yaşandığı alanlaradır!

Kaypakkaya’nın çağrısı, işçi sınıfı ve geniş emekçi yığınlarla daha fazla buluşma ve onları örgütleme çağrısıdır! Önder yoldaşın çağrısı halkımıza yönelen her türlü saldırıya anlayacağı dilden yanıt verme çağrısıdır!

PARTİZAN  MAYIS 2016"

47093

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar