Pazartesi Aralık 2, 2024

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Yüz yıllık TC tarihini Kaypakkaya’nın ortaya koymuş olduğu görüşler çerçevesinde ele almak, eskiyi atıp, yeniyi kuşanmak onun izlemiş olduğu bilimsel tutumla mümkündür. Bunun ilk adımı da yetersizliklerimizle hesaplaşmakla, inceleme- araştırmada derinleşmeyi içermeyen, tutucu düşünüş ve hareket tarzından uzak durmakla başlar. Eğer Kaypakkaya, bu bilimsel yolu izlememiş olsaydı söz konusu tarihi süreçte ilk hesaplaşmayı geleneksel “sol” düşünüş tarzıyla yapmazdı.

Onun, Kemalizm’in önüne çekilen “sol” perdeyi çekip, faşist niteliğine ışık tutması, Kürt ulusal sorununda hakim ulus ırkçılığına, sosyal şovenizme karşı yol açıcı, tavizsiz bir mücadele içine girmesi, olayları ele alışta izlemiş olduğu bilimsel tutumdan kaynaklıdır.

Bu düşünüş tarzıyla hareket eden Kaypakkaya, kitle hareketlerine katılarak pratikten öğrenmeyi oldukça önemsemiştir. Yine tarihi tecrübelerden öğrenme, bu tecrübelerle, güncel siyasal gelişmeler arasında doğru bir tarzda bağ kurma çabasını tüm analizlerinde rahatlıkla görebiliriz.

Cumhuriyetin kuruluş sürecine, Kemalizm’e bugün de övgüler dizen her türlü anti- MLM anlayışa karşı Kaypakkaya’nın, uzlaşmaz tutumunu sürdürmek zorundayız. Çünkü yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin özlü ifadesi “Tek vatan, tek millet, tek bayrak”tır. Dolayısıyla “tekçilik” üzerine kurulan Cumhuriyetin faşist tabutuna çivi çakma yerine “sol” adına, kırmızı şal örtmeye çalışanlar, objektif olarak kanlı bir tarihe hizmet etmiş olurlar. Oysa bu yüz yıllık tarih, askeri darbelerle, göstermelik parlamentolarla, Kürt ulusunu ve diğer azınlık milliyetleri imha ve inkar etmekle geçmiştir.

Keza, Kemalizm anti-komünizm niteliğiyle yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin en kanlı sayfalarından biridir. M.Suphi ve yoldaşlarının katledilmesiyle başlayan bu tarihin her sayfasında devrimci ve komünist güçlerin, Kürt halkının ve azınlık milliyetlerin kanı vardır. Cumhuriyetin kuruluş döneminde M.Kemal’in elinde bir oyuncak işlevi gören Kemalist devlet, bugün de AKP-MHP koalisyon iktidarının oyuncağı durumuna gelmiştir.

Dolayısıyla Kaypakkaya’nın, Kemalist iktidarın niteliğine dair yaptığı değerlendirmeler bir yüz yıllık tarihi kapsar niteliktedir. Soruna bu bakış açısıyla yaklaştığımızda, Kemalizm’in kanlı sopasının el değiştirerek günümüze kadar geldiğini göreceğiz. Ama ne yazık ki, kendini “sol”da tanımlayan kitlelerin önemli bir bölümünün üzerindeki Kemalizm etkisi sürüyor. Özellikle siyasal İslamcı anlayışa karşı Kemalizm bir seçenek olarak sunulmakta. Bu anti-komünist düşünüş tarzına karşı Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda kararlı bir mücadele yürütme görevi de karşımızda durmaktadır. Bu gericiliğin alternatifi Kemalizm değildir. Çünkü Kemalizm tekçidir, Kürt ulusunu, azınlık milliyetleri yok sayma, yok etmenin ideolojisidir. Emperyalizme bağımlılık, komünizme düşmanlıktır.

Kemalist Cumhuriyete “devrimci tarihsel bir rol” biçenler, her zaman Kaypakkaya’nın fikirlerine karşı mesafeli durmuşlardır. Hatta bu düşüncelerin karanlıkta kalmasını istemişlerdir. Çünkü Kaypakkaya’nın düşünceleri Kemalist Cumhuriyetin reddi üzerine kurulmuştur. Keza Kürt ulusal sorununda da sosyal şovenizmin derin etkisi altında olan anlayışların Kaypakkaya yoldaşın görüşlerine hürmet etmeleri beklenemez. Bu gerçeğin bir yönü; diğer yönü ise bu fikirlerin karanlıkta kalmasını sağlamaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğidir.

Son günlerde Bursa’da Amedspor oyuncularına karşı yapılan faşist saldırıları selamlayan iktidar ortağı Bahçeli de bu kanlı tarihin sürdürücüsüdür. İdeolojik gıdasını bu çöplükten almaktadır. “Amedspor yoktur” söylemi özünde Kürt ulusunun varlığına, diline, kültürüne duyulan düşmanlığın, inkarcılığın itirafıdır. Hiç kuşkusuz dün olduğu gibi bugün de bu saldırılar sökmeyecektir. Kürt inkarcılığı başta Kürt halkı olmak üzere devrimci ve komünist güçlerin mücadelesiyle tarihin çöplüğüne gömüldü.

5309

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

Sayfalar