Çarşamba Şubat 26, 2025

Komünistler Alman Burjuvazisini Yargılıyor (Münih Duruşmaları)

Yıl 4 Ekim-12 Kasım 1852, Köln’de, 11 Komünistler Birliği üyesi yargılanıyor.

Yıl 2015-2016 Münih. TKP/ML (Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist) olduğu gerekçesiyle 10 komünistin “yargılanma” amaçlı duruşmaları ve esaretleri devam ediyor.

Birinciler, “vatana ihanet” suçlamasıyla ceza alıyor.

TKP/ML’liler; “Türkiye’de terör örgütü yöneticileri oldukları” gerekçesiyle “yargılanıyor”.

TKP/ML, Almanya’da yasak değil ve hiç bir AB ülkesinde yasak olmadığı gibi “terör örgütü” olarakda değerlendirilmiyor. Burjuvazinin, komünistleri “terör örgütü listesine” almaları, komünistleri gücendirmez. Bu tür “liste”ler, burjuvazinin sınıf düşmanlığının belgesi olması dışında bir anlam taşımaz.

Alman burjuvazisinin tarihi, burjuvazinin anti-komünizm tarihidir. Köln Komünistler Birliği üyelerinin cezalandırılması ilk olmasına karşın son değildir. 21 Ekim 1878 tarihinde Bismarck hükümetinin, çıkardığı; anti-komünist yasa (Gesetz gegen die gemeingefärlichen Bestrebungen der Sozialdemokratie –Sosyaldemokratların tehlikeli tolumsal emellerine karşı kanun-) Sosyal-Demokrat Parti’nin tüm faaliyetlerini yasakladı.

Aynı burjuvazi, Nazi faşizmine karşı en kararlı mücadeleyi veren ve bu mücadele içinde binlerce üyesini ve taraftarını yitiren Almanya Komünist Partisi (KPD), proletarya diktatörlüğünü savunduğu gerekçesiyle, binlerce üyesi ve kadrosu olan bir parti 17 Agustos 1956’da yasaklandı. Böylece Alman burjuvazisi, o dönem SSCB’ye karşı efendisi ve koruyucusu ABD burjuvazisinin McCarthizmci yöntemini ve Nazi Almanya’sının komünist yasaklamalarını yeniden uygulamaya soktu.

Tarih tekerrür etmiyor. Kendini yenileyerek devam ediyor. Ancak aynı toplumsal sistemin temel karşıt sınıfları arasındaki mücadele, bu toplumsal sürecin içinde birbirine benzer şekilde meydana geliyor. Kapitalist sistemin efendileri burjuvazi ve onun siyasal temsilcileri ile proletaryanın temsilcileri komünistler arasında kıyasıya bir mücadele sürüyor. Burjuvazi dipten gelen dalganın önüne geçmek için çaba harcıyor. Komünistler, dalga boyutunu en yükseğe çıkarmak için mücadele veriyor. Siyasal savaş burada kızışıyor. Proletarya ile burjuvazi arasındaki uzlaşmaz sınıf savaşımı burjuva mahkemelerinde de yansımasını buluyor.

1852’den günümüze kadar, komünizm korkusu, proletarya diktatörlüğü korkusu, Alman burjuvazisini korkutmaya devam ediyor. O, komünistleri “terör örgütü” olarak kriminalize etmeyi deniyor.

Nazi iktidarı sürecinde, fabrika yakınlarına toplama kampı kurduran burjuvazi, alçalmanın dibini bulmuştu. Ve günümüz Alman teklelerinin sermayesi kan ve göz yaşıyla semirmiştir.

Engels, yoldaşı Wilhelm Wolff’u anlattığı bir makalesinde, 1848 devrimleri sürecinde, Alman burjuvazisi için şöyle bir belirlemesi var: “ ..devrimden ayrılarak kendini alçattı.” O günden beri Alman burjuvazisi işçi sınıfı hareketi ve onun siyasal önderleri karşısında korkuya kapılarak cellatlaşmıştır. Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Ernst Tählmann gibi işçi sınıfı önderlerini alçakca katledimiştir.

Burjuvazi komünistleri, devrimcileri ve ezilen ulus hareketlerini hala tehlikeli görmeye devam ediyor. Almanya’da PKK, FARC, DHKPC ve daha bir çok devrimci ve ilerici ezilen ulus hareketleri var. Sermayenin “güvenliği, selameti ve egemenlik alanlarını genişletmek için”, komünizme karşı savaşının yanında ilerici halk hareketlerine karşı kendinini alçaltma prensibinden taviz vermiyor. Soykırımla karşı karşıya kalan bir ulusun temsilcisi PKK’yi, Türk devleti karşısında “terörist” görmeye devam ediyor.

Alman devleti’nin sermaye ve meta ihraç ettiği ve ucuz işgücünden yararlandığı ülkelerin burjuvazisine destek vermek için 129a-b yasası var: “terör örgütü oluşturmak.” Neye karşı: öldürme, kitle katliamı, insanlığa karşı suç, savaş suçu, kişilerin özgürlüğünü engellemeye yönelik suç” vb. 129b ceza kanunu ise, 129a’nın yurtdışında işlenmesi yönelik.

Bu kanun maddeleri içinde yazılanlara uygun bir terör örgüt yapılanması; TKP/ML ya da herhangi bir devrimci örgütü değil, Alman devleti ve onun bağlaşıklarına uygundur. Afganistan’da, Belgrad’da... Afganistan halkının üzerine yağdırılan bombalar ve o ülke halkının ortaçağ karanlığına mahkum edilmesinin ikinci sorumlusuda Alman emperyalist devletidir.

“Sırpları durdurma” adı altında, günlerce Belgrad ve diğer Sırp şehirlerinin havadan bombalanması ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak uranyum bomların kullanılması... Yugoslav halklarının birbirini boğazlatmada birinci derecede sorumlusu ve suçlusu Alman emperyalizmidir.

Bunlara daha eklenecekler var. Başta, Güney Afrika ırkçı devletiyle yıkıldığı güne kadar resmi ilişki kurmak, ticari ve siyasi ilişki yürütmek. Aynı şekilde Şili’nin seçilmiş Cumhurbaşkanı Allende’ye darbe yapan Arjantin faşist cuntasıyla resmi ilişki kurmak. Türkiye’de 12 Eylül 1980’de anayasal düzeni askeri cuntayla yıkan 12 Eylül faşist cuntasıyla ilişki kurmak ve ticari ilişki yürütmek. Ve bu ülkelere silah satmanın yanı sıra sermaye ve meta ihraç etmek.

Demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerle ilişki kurmak ve onlara silah satmak. Bunların başında Suudi Arabistan gelmektedir. Kürtleri katleden (129a völkemord), Kürt şehirlerinin “Made in Germany” yazılı silahlarla bombalayan TC ile ilişki kurmak, geliştirmek ve silah satmaya devam etmek. İŞİD’i her yönden destekleyen TC hükümeti ile sıkı ilişki yürütmek. Alman basınında Türk hükümetinin Cizre ve diğer Kürt şehirlerinde “savaş suçu” işlediği yazılmasına karşı, ilişkilerin sürdürülmesi... Der Spigel: “Özgürlüğünü Kaybeden Ülke”1 diye kapak yapmasına karşın, TC ile “sıkı dotluk ilişkisi” sürdürülüyor. Yine T.C. CB Erdoğan ve diğer Hükümet üyeleri hakkında, Uluslararası Hukuk Demokrasi Derneği (MAF-DAD)2 dava açmasına karşın, hala resmi ilişkiyi sürdürmek. Irak, Suriye ve Libya’da kitle katlimaları (129a stgb, völkemord) ABD ile suç ortaklığı yapmak.

Yukarıda söylediğime tekrar dönersem: Ortada bir suç ve bu suçu işleyen var. Ancak, bu, ne TKP/ML ne de diğer ezilen ulus örgütleri ne de devrimci örgütler... Bu suçu işlemeye devam eden Alman hükümetidir. Alman burjuvazisi insanlığa karşı suç işlemeye hala devam ediyor.

Uluslararası Af örgütü (Amnesty), Almanya devletini, “ırkçı saldırılara karşı halkı korumuyor” diye suçladı. Almanya’da son bir yıl içinde 23 bin ırkçı saldırı oldu. Bunların 1458 şiddet içeriyor.3 Komünistlere yönelik bu tür bir suç iddiası olmadığı gibi, bu tür olaylar komünistlerin karşı çıktığı ve mücadele ettiği faşist yönelimlerdir. Ancak, Alman savıcılığı, Neonazi ırkçılarını değil, siyasal görüşlerinden dolayı komünistleri tutuklamayı, burjuvazinin çıkarına görüyor. Nazilerin içinde bir hayli V-Mann (gizli polis) olduğuda basına çıkmıştı. Ve sosyal medyada alay konusu olmuştu. “V-Mannlar açığa çıktı, Neonaziler yöneticisiz kaldı” diye. Ve Naziler içindeki gizli polis yoğunluğundan hareketle bir de film yapılmıştı: “V-Mann-Land”4 (Gizli Polis Ülkesi)

Komünistleri tuvaletlerde dahi dinlemeye alan devlet, 7 yıl (2000-2006) içinde 10 kişiyi katleden neonazi faşist (NSU)5 çetesini nedense takip etmemiş. Yine devletin gizli polisinin (V.mann) bu çetenin içinde yer aldığı haberleri peş peşe basına yansıyor. Bu seri cinayetleri, Alman polisi bilinçli olarak ”dönerci cinayetleri” olarak lanse etti: “Yabancılar arasındaki karanlık işler.” Amaç; kamuoyunu yabancı düşmanlığına yönlendirmekti.

Ünlü yazara Günhter Gras, daha 1997 yılında, ülkedeki yabancı düşmanlığını eleştirmek için; “ülkemden utanıyorum” demişti. Alman burjuva hükümetlerinin dıştalayıcı, kutuplaştırıcı ve yabancı düşmanı politikaları sonucu AfD (Almanya için Alternatif) gibi ırkçı partileri bazı eylaetlerde ikinci parti durumuna getirildi.

Karşı-devrimin tüm ideolojik-siyasal toplumsal türevlerini bünyesinde toplayan burjuvazinin, “barış, demokrasi ve özgürlük””ten söz etmesi, savunur gözükmesi, büyük bir sahtekarlıktır. Bunların olmadığı yerde burjuvazi vardır.

Savcı, TKP/ML’nin ,silahlı mücadeleyi savunmasını “suç” görüyor. Nazizme karşı savaşan hiç bir örgüt ve birey Nürnberg Mahkemeleri’nde yargılanmadı. Nazizme karşı silahlı mücadele meşru ve haklı görüldü. O mahkemelerde o zaman sadece ve sadece Nazi ve ileri gelen yöneticileri yargılandı. Demek ki, soykırımcı, ırkçı ve faşist rejimlere karşı özgürlük için silaha sarılmak meşruymuş. Türkiye’de “demokrasi değil, diktatörlük var” diye bütün Alman basını yazıyor. “İnsan hakları”, Türk ve Suudi sultanlarıyla altın varaklı koltuklarda oturarak savunulamaz. Hiç bir politik özgürlüğün olmadığı ülkelerde burjuvazi, işçi sınıfına ve emekçilere tek bir seçenek bırakıyor: karşı-devrimin silahlı devlet terörüne karşı silahlı devrimci mücadele!

Bugünde özgürlüğünü isteyen, her türlü sömürü ve baskıya karşı çıkanlara “neden silaha sarıldın” diye suçlama ya da kınama yapılamaz. Dünya haklarını terörize edenler,, baskı uygulayan, sömüren, her türlü işkence yöntemini meşru gören, anti-demokratik ve faşist tüm rejimleri destekleyen ve bunlara silah satanların önce kendilerinin aynaya bakması gerekiyor. Bugün dünyanın her yerinde karşı-devrimci bir şiddet varsa onun tek sorumlusu, Alman devletinin de içinde olduğu emperyalist devletler topluluğudur.

TKP/ML’nin, Alman burjuvazisi tarafında “yargılanması”nın arkasında, Alman sermayesinin Türkiye’deki yoğun faaliyetleri ile yakından ilgilidir. Ve Alman tekelci burjuvazisi Türkiye’den Almanya’ya akan sermaye birikiminin önüne engel çıkarılmasını istemiyor.

1933’de Nazi rejmi Dimitrow’u ne amaçla yargılanmışsa, bugünkü burjuvazinin siyasal temsilcisi koalisyon (CDU-SPD) hükümeti de aynı siyasal nedenlerle TKP/ML’lileri “yargılıyor.” Ancak, Nazi mahkemelerinde Dimitrov, yargılanan değil, yargılayan oldu. Şu anda TKP/ML’li komünistlerde aynı şeyi yapıyor: Yargılanan değil, yargılayanlar kürsüsünde oturuyorlar.

TKP/ML, Münih Duruşmaları’nı, yargılanan değil, yargılayana çevirmiş durumda. Alman işçi sınıf kendi tarihini de aynen böyle yazacaktır. TKP/ML tutukluları, “savunma” yapmıyorlar. Başta Alman bujuvazisi olmak üzere, tüm emperyalist ve faşist rejimleri yargılıyorlar.

Alman devletinin faşist Türk devletiyle ilişkileri ve neden desteklediklerini belgeleriyle ortaya koyuyorlar. “TKP/ML Münih Duruşmaları” üzerindeki kamuoyuna açılma yasağı kalktığında bu daha net görülecektir. Alman işçi sınıfı bu komünistleri sahiplenmeye hep sürdürecektir.

Enternasyonal proletarya adına burjuvaziyi kendi salonlarında yargılayan bu komünistler, salondaki dinleyiciler tarafından ayakta alkışlanmayı hak ediyorlar.

Korkun burjuvazi, komünistler vardı, var olacak! 

48171

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”

“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]

 

“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.

“5N 1K değil miydi?” denecek olursa…  Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…

Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]

“Bir yazarı okumak, yalnızca

neler söylediğini öğrenmek değildir;

onunla birlikte yollara düşmek,

onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

 

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2



Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2

DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz 

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]

“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]

Sayfalar