Korktum:Muzaffer Oruçoğlu
Ehlibeytle birlikte Şii Arapların, Türkmenlerin Tanrısı kaçtı. Bütün Asur Tanrıları kaçtı. Eğer günah işlemiyorsam, sanırım dünya işlerine karışmayan bizim güzel Tanrımız Azda da kaçtı. Mezopotamya sisine büründü, Zerdüşti ve Sufi ışıltılar içinde çekilip gitti zaman ötesine. Ve en son, kaçmaz dediğim Melek Tavus da kaçtı. Dayanamadı şehirdeki vahşete. Cümle Ezidiler kaçtı. Yalnız kaldım. Korktum.
Yüzleri kapalı, kara bayraklı genç mücahit ordusu, kendince sapkınların, şeytana ve yanlış tanrılara tapanların şehirden kaçamayan güzel kadınlarını topladı. Toplananlar arasında, gülümseyişlerini gizleyen ama bana yönelik gülümseyişlerini kalbinin gamzesiyle ayan eden o güzel kadın da vardı. Boşalmış evleri aradılar. Altın, para, mücevher ne bulduysalar götürdüler. İnanamadım gözlerime. Korktum. Bana öyle geliyor ki, IŞİD İslam ordusunun imamları, devşirme mücahitlerine güvenmiyorlar; çalmasınlar diye Enfal Sûresi'nin birinci ayetini anımsatıyorlar sık sık: "Ganimetler, Allah'a ve Resûlüne aittir."
Başı açık, pantolonlu, çıplak kollu kadınları gördükleri her yerde vurdular. Evlerden başı açık ölü kadınlar çıkarıldı. Bütün kadınlar kara çarşaflara büründü. Yaşlı, kambur ve topal olduğum için bana dokunmadılar. Esir aldıkları yedi yüz askerin kurşuna dizilişini seyretmeme bile karışmadılar. Şehri her gün kolaçan ettim ve her gün korktum. Beni tanıyan biri gidip, "Bu topal adam Êzîdî'dir, Laleş'teki Nûranî Dergâhı'na on yıl hizmet etti" diye gammazlasa, Türkmen delikanlısını kestikleri gibi beni de ensemden testereyle keserler. Bereket versin ki, Gılgamış Destanı'nı, Tevrat'ı, İncil'i, Kur'an'ı, Meshaf-ı Reş'i, Kitab-i el Celve'yi okumuş, bilgi yükünü almış bir adamdan ziyade bir dilenciye benziyorum. Bu şehir zaten oldum olası beni, Azrail'in uyuduğu yerlerde uyuyan kurnaz bir yaşlı sanıyor. Beni tanımıyor bu şehir. Hayata hep aynı yarıktan baktığım halde farklı şeyler gördüğümü, farklı hayaller kurduğumu bilmiyor. Hiç sevilmediğim halde, hayal gücümü delice sevmekten aldığımı hiç bilmiyor.
Bu sabah mezarlık arazisinde iki kadını taşlayarak öldürdü, IŞİD İslam ordusu. Zinakâr diye ihbar edip yakalatmışlar kadınları. Geleceğinden kaçmış, geçmişiyle yaşayan kara bir kalabalığın oluşturduğu çemberin ortasında bir kadın ağlıyordu. Diz çökmüştü, elleri arkasından bağlıydı. İlk taşları şahitler attı. Bunlar, mavi mermer parçalarıydı. Kadın kafasından yaralandı. Şahitlerden sonra recm cezasını veren hakim de bir mermer parçası attı, tutturamadı. Daha sonra herkes bir taş attı. Korktuğum için bir taş da ben attım, değdirmeden. Kadın, kanlı taş yığınları içinde bağıra bağıra öldü. Ölüyü kaldırdılar. Ölüyü kaldırır kaldırmaz, mümin kalabalık ölünün kaldırıldığı yere sökün etti, kanlı kansız taşları aldı. Meydan taşsız kaldı. İkinci kadını getirdiler. Tanıdım. Bizim mahalle pazarında lavaş arası kebapla canlı tavuk satan, Sabiilerden bir kadın. İki IŞİD İslam neferinin arasında diz çökmeden önce, "Bu şehirde herkes birbirini ihbar ediyor, utanın!" diye bağırdı kadın. Kalabalığın zoruna gitti bu. Karadonlu neferler, kadına diz çökerttikten sonra çekildiler. Çekilmeleriyle taş yağmurunun başlaması bir oldu. Kadın kanlar içinde ayağa kalktı, dimdik durdu. Bağırmadı. Büyük taşlar fırlatılınca, çam yarması gibi devrildi. Yazıklar olsun bana, bir taş da ben attım. Korktum.
Eskiden bu şehirde canım sıkılırdı. IŞİD İslam ordusu şehre girdiğinden bu yana artık canım sıkılmıyor. Feleğin alnına basarak yürüyor bu ordu. Sekiz dokuz yaşındaki Şii, Sabii, Asur ve Êzîdî kızları mücahitlerine nikahlıyor, gerdeğe ve çarşafa sokuyor. Anlamıyorum. Bir yandan Êzîdî çocuklarını kadınlarla beraber kırıp toprağa gömerken, diğer yandan 12-13 yaşlarındaki sünni Arap çocuklarını silahlandırıp cephelere gönderiyor. Her gün ummadığım bir olay oluyor ve her gün şehri kolaçan ediyorum. Kafam silgi, ayaklarım kalem ucu gibi işliyor, ayaklarımın yarattığı zamanı kafam siliyor. IŞİD İslam ordusu, büyük bir cesaret örneği göstererek kiliselerle birlikte Şit'in, Cercis'in ve Yunus Peygamber'in türbelerini bombayla patlatıp yerle bir etti. Yunus Peygamber'in türbesinin yıkılışını göremedim. Ama gittim, yıkıntılarını yakından gördüm. Kanım dondu. Korktum. İlk sevgilim bana bu türbenin dibinde vermişti mendilini. Kiliselerden, camilerden, Laleş Vadisi'nden, Dicle kıyısından gelen güvercinler bu türbenin kubbesinde toplanırlardı. Her sıkıldığımda koşa koşa gelir, üç kere tavaf eder, duvarına yüz sürerdim bu türbenin. 1300 yıl ayakta kaldı bu türbe. Sevgilimin cemali, 1300 yıl gülümseyip durdu bu türbenin duvarlarında. 1300 yıl sevdim ben bu türbeyi.
IŞİD İslam ordusunun yıktığı Ced Bayan minarelerinin taşları arasında ak sakallı bir adam ağlıyordu bu sabah. Sordum; Şeyh Reşit Lolani'nin soyundan geldiğini, Şeyh Reşit Lolani Camisi'nin yerle bir edildiğini, bir IŞİD mücahidinin de "Avec'leri kıracağız" dediğini anlattı. Adam, şeyhin soyundan gelmişe benzemiyordu. Ama acıdım, benzettim. Sonra ne olduysa dayanamadım, Dicle kıyısına gittim. Elli yıl evvel, sevgilimin kendisini Dicle'ye attığı yerde durdum. Çömeldim, sudaki suretime baktım. Suretim çekip gitmiş; yerine, yapması gerekirken yapmadığı iyiliklerin kefareti altında kalmış, tükenip yamulmuş, ak sakallı bir yüz gelmişti. Korktum. Sırt üstü uzandım kevnü mekana, göğün ışıklı rahmine diktim bakışlarımı. IŞİD İslam ordusunun götürdüğü o güzel kadını düşündüm. Güvercin çığlıkları geliyordu öteden, Laleş Vadisi'nden.
Son Haberler
Sayfalar
Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-
Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.
Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.
Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)
İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.
Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.
Fakir (Nubar Ozanyan)
Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.
Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı
Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.
Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.
Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama
Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.
6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.
İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”
Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR.
Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!
Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”
KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.