Kristal geceler, kırılan ve sokaklara yayılan camlar (Nubar Ozanyan)

Tarihe geçen kanlı katliamlardan biridir, Kristal Gece. 1938 yılının 9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gecesi, Naziler tarafından Yahudilere karşı düzenlenen saldırılarda ev, işyeri, okul, hastane, sinagog ve mezarlıklar yakılıp yağmalandı. Yahudilere karşı sürek avı başlatıldı. Ardı arkası kesilmeyen yağmalama, kundaklama, tutuklama ve pogromlar devam etti. 30 bin Yahudi erkek, “Yahudi olmak” suçundan tutuklandı. Yüzlercesinin ortadan kaybolduğu toplama kamplarına gönderildiler. Okullar, kamuya açık mekanlar Yahudi genç ve çocuklarına yasaklandı. Soyutlama, dışlama, aşağılama, çaresizlik içinde intiharlara sürüklendi insanlar.
Kasım kıyımı, 1933’te başlayan Yahudi düşmanlığının düzenli bir takibe dönüşmesinin başlangıcıdır. Ve birbirini takip eden olaylar sonrasında adım adım büyük Yahudi Soykırımı’na dönüşmüştür. Kanlı, ölümcül saldırıların gerçekleştiği gecenin adı “Kristal Gece” olarak katliamlar tarihine yazıldı. Soykırımcılar bazen parçalanmış çocuk bedenleri geride bırakır, bazen de tuz buz olmuş camların yansımalarını karanlık gecelerin ortasına.
Direnişlerin oluşumu-gelişimi nasıl ki bir sonraki direniş ve isyanlara ilham kaynağı olmuşsa katliam ve soykırımların oluşumu ve gelişimi de sonraki katliam ve soykırımlara örnek olmuştur. Katliam ve soykırımların tarihi ve hafızası kadar direniş ve isyanların hafızası ve bilinci vardır. Katliam ve soykırımların dikkat çekici benzerlikleri oldukça düşündürücüdür. Soykırım okumalarında halkların farklılığı, yaşandığı yer ve değişen zamana rağmen Almanya’da gerçekleşen Yahudi Pogromuyla Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan Ermeni-Rum-Süryani-Kürt-Alevi halkına karşı yapılan soykırımlara bakıldığında nasıl hayret verici bir tarzda benzerlikler olduğunu görebiliriz.
Kristal gecelerde Naziler tarafından Yahudilere karşı yağma, kundaklama ve ölümle gerçekleşen organize faşist saldırılarla 6-7 Eylül’de İstanbul’da Rumlara karşı gerçekleşen saldırıları okuyup dinlediğimizde nasıl bir büyük benzerlik olduğu açıkça görülür. Bir gecede alınan sınır dışı etme kararıyla birlikte Almanya’da zorla sürgüne gönderilen Yahudiler, bir valizden fazla yanlarına bir şey alamayacaktı. Zorla göç ettirilmek istenen Rumlar da yanlarında ancak bir valiz götürebilecekti.
Keza Ermeni-Rum-Süryani-Alevi soykırımlarıyla Kürt soykırımları arasındaki benzerlikleri de rahatlıkla görürüz. Uçurumlar, mağaralar, dipsiz kuyular, nehirler halkların boğazlandığı mekanlar olur. Alman Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, gittiği her yerde ateşli Yahudi karşıtı konuşma ve telkinlerle Alman halkının bilincini esir alıp duygu dünyasını kirletti. Soykırım suçlarına Alman halkının bir kısmını katmayı başardı.
Tüm soykırımlar başlangıcından önce bölge halkının bilinci şovenizmle gasp edilir ve duyguları linç kültürüyle kirletilir. Dün komşu deyip yüzüne baktığı insanların rahatlıkla canına, malına göz dikecek birer katil yaratırlar. Soykırım suçuna halklar dahil edilmesine çalışılır. Bunun için büyük bir çaba gösterilir. Yalan haberler üzerine katliam planlayan özel harp dairesi örgütlediği faşistler aracılığıyla yalanlar yayar. Halkı provokasyon zeminin askerleri haline getirirler. Bu zemin üzerinde kirletilmiş bilinç ve zehirlenmiş duygularla gözü dönmüş linç saldırıları gerçekleştirilir. “Tanrı-iman-vatan-millet” naraları ile talan ve yağma başlar. Her dönem bayrak ve kılıcın yanı sıra Kitab-ı Mukaddes de yayılmacı soykırımcıların silahı haline gelir. Bayrak ve kılıçla zenginlikler zorbalıkla el değiştirilir. Ülkenin homojenleştirilme politikası zalimane bir katliamla uygulanır. Provokasyon ortamında muhaliflere-ilerici-yurtsever-devrimcilere yönelik gerçekliği olmayan asparagas haberlerle iftira kampanyası başlatılır. Toplu tutuklamalar sıklaştırılır. Egemenlerin eli yağma ve yıkıma iyi çalışır. Akıllarını ise halkların bilinçlerini şovenizmle kirletmek için kullanırlar.
Bugün de Türk egemen sınıf temsilcileri ve askerleri gözü dönmüş bir şekilde her yerde Kürt avına çıkmıştır.Kimyasal silahlarla gerillaların canlı bedenleri tanınmaz hale getirilmektedir. Dün Vietnam bugün Kürdistan olur. Önce bilinçler dumura uğratılır. Ardından utanmaz bir şekilde gerilla görüntüleri üzerinden yalan haberler piyasaya servis edilir. Nazi Alman Propaganda Bakanı Joseph Gobbels’in ateşli nutuklarını şimdi Erdoğan, Soylu ve Akar sürdürmektedir.
Alman kanı ve onurunu korumak için soykırımlar gerçekleştirenler, bugün Türk vatanı ve sınırını koruma bahanesiyle kimyasal silah kullanarak Kürt gerillalarını katlediyor.
Anlatılan tüm hikayeler “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacakların” hikayesidir. (16.11.2021)
Son Haberler
Sayfalar

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)
Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...
Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6
13-15 Eylül 2024 ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1. Gün
Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.
Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!
İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…
Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?
Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir
Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?
Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)
Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.
Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...
Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...
Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...
ne kadar güzel olurdu...
mecliste, belediye başkanlıklarında bir...
Öyleyse.... öyleye...
Hayeller.... söylemler...
Kitleler...
yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...
Gerçekler ise....
Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..
Hemi... hemi...
hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın
Tüm kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi
Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.