Pazartesi Mart 3, 2025

Özgüç Yalçın’ın kaleminden… ŞİMDİ DAĞLARDAYIM…..

Bazı anılar vardır insanın yaşamında. Bir sürü anlatıma, düzinelerce okumayı bedeldir. Bazı şeyleri daha iyi kavratır insana. Hani deriz ya kafamda bir şimşek çaktı diye. İşte öyle anlardır bahsettiğim. Benim hayatımda da oldu öyle anlar.

Çocukluğumun geçtiği yerler Altındağ sokakları kavrattı bana bazı şeyleri. Çinçin Bağları, Çalışkanlar, Yenidoğan, Hıdırlık Tepe’nin çamurlu yolları. Bu yollarda her türlü romantizminden ve inceliğinden sıyrılmış, en kaba haliyle duruyordu yoksulluk. Çamurlu yollarda on santim kar yağdığında arabaların çıkmadığı o yollarda, sokakta oynayan çocukların yırtık yamalı üst başlarında, işten dönüşte alışveriş yapılmış ama yine de yarısı boş poşetlerde, kısacası her şeyde yaşanıyordu yoksulluk.

Buralarda fazla alternatifi yoktu kurtarmak için; bazıları mafyatik işlere bulaşır, bu işlere girmek için çok fazla zorlanmazsın buralarda. Zaten köşe başı bu konuda bağlantılarla doludur. Torba tutanlar hırsızlık çeteleri, yankesici-cepçi şebekeleri… Her isteyen istediği mesleği seçebilirdi. İş bulmakta sorun yoktur. Zaten eleman aramaktadır kendisine bütün işverenler.

Bazıları ise daha risksiz işler ararlar kendilerine. Hoş mafyatik mevzularında bir riski yoktur aslında. Zira polis çok karışmaz. Hatta çorba parası alır bu çetelerden. Ama yine de daha az riskli işlerde vardır. Çankaya, Oran gibi zengin semtlere temizliğe, çocuk bakıcılığına giden kadınlar. Sömürünün doludizgin gittiği siteler, OSB'de işe giren, boğaz tokluğuna çalışan gençler vs. bunlarda bu gurubu oluştururlar.

Bazıları vardır ki; aslında en riskli işe giren onlardır. Bu sorunları bir tek kendilerinin yaşamadığını ve daha köklü bir değişim için çaba harcamak gerekirse bedel ödemek gerektiğini kavrayarak mücadeleye katılırlar.

Düzenin sokaklarımıza saçtığı tüm pisliğine rağmen buraların devrimci geleneği de eskidir. Yoksul dayanışması daha başkadır. Her dönem devrimcilere de kapılarını açmıştır buraların halkı. İşte ben bu noktada şanslı olanlardan biriydim. Ailem zaten bedel ödemiş bir aileydi devrimci mücadelede. Evde genelde politika konuşuluyordu. Aynı zamanda devrimcilerin sürekli uğradığı ailelerden biriydi. İlkokula gidiyordum yaşım küçüktü ama onlarda bir farklılık olduğunu biliyordum. Oturup kalkmalarından konuşmalarına, üsluplarına benzemiyorlardı diğer insanlara. Ve ben mahallenin külhanlarına kabadayılarına değil; onlara öykünmeye başladım.

Artık ortaokula başlamıştım. Bazı şeyler daha iyi netleşiyordu. Bu içinde bulunduğumuz durumu değiştirmek için bir şeyler yapmak gerektiğini düşünüyordum bende onlar gibi. Ama nasıl olacağı konusunda kafam çok net değildi. Bir yandan yavaş yavaş devrimci abilerimize yardımcı olmaya da başlamıştık. Afişlerde gözcüydük. Toplatması çıkan yayınları biz götürüyorduk çünkü yaşımız küçüktü çok şüphe çekmiyorduk. Silahlı mücadele bize destansı bir kahramanlık gibi geliyordu. Ama çok gerekli ve olmazsa olmaz olduğunu anlayamıyorduk. Sadece silaha olan meraktı bizdeki.

İşte bu insanlardan birisi vardı ki beni en çok etkileyen o olmuştu. Ulucanlar katliamında sonuna kadar savaşarak devrimciliğin adına layık bir şekilde canını veren ABUZER ÇAT (MLKP şehidi).

Görünüşte bizim oturduğumuz bölgeye hiç uymuyordu o. Kibar, naif biriydi. Ama mahallede olağanüstü bir saygınlığı vardı. Çünkü insanlara değer veriyor; onları dinleyip anlamaya çalışıyordu. Hatta herkesin serseri çakal, adam olmaz gözüyle baktığı mafyatik çevrelere girmiş gençlerle bile diyaloğu vardı. Kazandığı bile oldu içlerinden.

Sonra tutsak düştüğü haberini aldık onun. Ve en sonunda da şehadet haberini. Ulucanlar zindanında partimiz savaşçısı Halil Türker yoldaşında arlarında olduğu on devrimci tutsak yapılan operasyon sonrasında hapishanenin hamamına götürülerek kalas, jop ve demir çubuklarla dövülerek, vücutları jiletle, kasatura ile kesilerek, vücutlarına paslı çiviler çakılarak vahşice katledilmişlerdir. Abuzer abinin lime lime olmuş bedenini devrimci bir yayında gördüm. O an babamın söylediği bir söz aklıma geldi; ''insanlık insan olana yapılır.'' Bu kadar insan sevgisiyle dolu kimseyi incitmeyi geçtim bir kötü sözle kırmaya çekinen Abuzer abinin -ki diğerlerini tanımıyorum ama devrimciliği seçtiklerine göre onlarda öyle insanlardır- vücuduna kasatura jilet vb. ile faşist semboller çizilmiş paslı çiviler çakılmış. Benim kafamda şimşeği çaktıran anın bu olduğunu söylemeliyim.

Yoksulluğumuzun nedeni olarak devleti görmesek de onun bir parçası olan polisiyle oturduğumuz yer ve siyasi meselelerden kaynaklı yoğun bir şekilde karşı karşıya gelme oluyordu. Mahallede çetecilerle olan temasları mahalle giriş çıkışları rasgele insanları taciz etmeleri, kadınlara tacizde bulunmaları, kimlik kontrolü yaparak bahane aramaları vs… Mahallenin çok içlerine girmeye genelde çekiniyorlardı. Dik başlıydı ve kendimizi ezdirmiyorduk. Onun için giriş çıkışlarda yakalamaya çalışıyorlardı.

Bu yüzden Ulucanlar katliamı ve bu yaşananlar hepsi birleştiğinde tam olarak meseleyi çözmesem de bağlantıyı kurmam zor olmadı. Düşmanımız Onlar’dı ve Onlar'a “insanlık” yapılmazdı. Bize bu vahşeti reva görenler, hak ediyorlardı karşılığı. Onun için silahlı mücadelenin sadece basit bir kahramanlık değil; bu çektiklerimizi bitirecek bir zorunluluk olduğunu kavramaya başladım.

Ulucanlar katliamının ertesi günü, hayatımdaki ilk eyleme katıldım. Henüz 13 yaşındaydım. Akşam saat 7 sıralarında Çalışkanlar Dörtyol’dan yürüyüş başlamıştı. Abuzer abinin mahallede tanınan sevilen biri olmasından kaynaklı herkes hınçla sokağa akmıştı. Hiç ummadığınız, çete-mafya işleriyle uğraşan insanlar bile vardı aralarında. Saat 8'de Dışkapı SSK önünde düşmanla karşı karşıya gelmiştik. Ve ilk taşlar atılmaya başlamış, yüzlerinde kızıl maske olan devrimciler ilk molotofları yağdırmaya başlamıştı. İlk olmasından kaynaklı biraz korksam da, yaşanan olayın hıncıyla biz çocuklar da taş atmıştık. Ardından mahalleye doğru geri çekiliş, yağmaya devam ediyor taşlar, alev topları... Mahalleye girdiğimizde ilk barikatlar kurulmaya başlamıştı. Biz görmemiştik ama düşmanın ateş açtığı söyleniyordu. Bunu duyduğumuzda herkesin tepkisi aynı olmuştu. Ne olurdu bizim de silahımız olsaydı…

İki gün sonra cenazeler alınmıştı. Karşıyaka mezarlığında, katliamda şehit düşen 3 devrimcinin uğurlaması vardı: İsmet Kavaklıoğlu, Önder Gençarslan ve Mahir Emsalsiz... Aralarında Abuzer abi yoktu ama biz yine de katılmayı bir görev bildik kendimize. Çünkü “On”lar da ayrı değildi. Beraber dövüşmüşlerdi aynı barikatta, bizim de düşmanımıza karşı. Ondan her türlü saygıyı hak eden insanlardı. Orada anaların konuşmasını dinlediğimde birkaç gün içinde bende uyanmaya başlayan şeyler iyice pekişti.

Şimdi dağlardayım, ama artık sadece Abuzer abimin değil tüm devrim şehitlerinin hatta vergilere bağlanan, evleri başlarına yıkılan, her gün her türlü sömürüyü tekrar tekrar yaşayan, kadınsa tacize tecavüze her gün maruz kalan, yok sayılan, Kürt’se kimliği çalınan, köyleri yakılan, toprağından sürülen, gençse geleceği çalınan... Bütün bir halkın intikamı için savaşıyorum artık. Faşist katiller sürüsü, Ulucanlar'da “başarılı” bir operasyon yaptığını düşünüyordu. Ama bilmiyorlar ki; o katliamdan sonra benim gibi bir sürü gençte oluşan “bunlara insanlık yapılmaz” düşüncesi, onların sonunu getirecek.

(Bu makale Şahverdi Şehitleri’nden Özgüç Yalçın (Sefkan) tarafından kaleme alınmıştır. Özgüç Yalçın yoldaş, faşizme karşı mücadele içerisindeyken çatışarak şehit düşen Özgüç Tuncay adlı Devrimci Yol şehidinden aldığı adını, militan bir mücadele içinde taşımayı başarmış ve tıpkı adını andığı ya da yazısında ifade ettiği devrim şehitlerinin direniş pratiğine uygun olarak, 21 Ekim tarihinde düşmanla yaşanan çatışmada şehit düşmüştür.)

 

48834

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar