Paris ve Timsah Gözyaşları
Paris’te 7 Ocak günü İslamist El Kaide’ci teröristlerce mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı sonucu 12 kişi öldürüldü, 20 ye yakın insan da yaralandı. Ardından bir matba ve marketteki insanların rehin alınmaları sonucu gerçekleştirilen operasyonla, teröristler dahil ölen insan sayısı 19 oldu. Bu gün katliamlara karşı tüm Batı dünyası Paris’te yüzbinlerin katıldığı bir mitingde bir araya geldi ve “teröre karşı birarada” görüntüsü verdi..
Avrupa ülkelerinde son yıllarda görülmeyen bu kanlı saldırıda içlerinde 80 yaşında Georges Wolinaki ve 76 yaşındaki Jean Cabut da olmak üzere birçok karikatürist, sanatçı, yazar katledildi. Fikir özgürlüğünün sonuna kadar savunulması, insan yaşamının, özellikle de aydın, yazar, sanatçı ve sivillerin korunması, teröre karşı birlikte hareket edilmesi, son derece yerinde, anlaşılır tavırdır.
Ancak bu olayda bazı noktaların altını önemle çizmek zorundayız. Bu saldırı ve katliamlar salt gerici, dinci, şeriatçı örgütlerce yapılan bir saldırı olarak değil, başkaca yönleri ve boyutlarıyla da incelenip irdelenmelidir.
Fotoğrafa bakılınca ilk görülen şey, özellikle Afrika, Uzakdoğu ve Ortadoğu coğrafyasında dinci, tekfirci, vahhabi ve selefi grupların (ki, bunların önemli bir kısmı paralı katillerden oluşmaktadır) buralarda kadın erkek genç yaşlı, çocuk demeden en vahşi şekillerde ve topluca insan katlettiler ve hergün katletmeye de devam ediyorlar. Ve bunu da Müslümanlık, İslamiyet adına rahatlıkla yapmaktadırlar. Ki, zaten İslam dini tam da bu yapılanlara cevaz verir. Kimilerinin günlerdir bu katilleri ve örgütleri İslamiyetle hiçbir ilgisi, ilişkisi yokmuş gibi göstermeye çalışmaları boşunadır. Bunların örneklerini Pakistan’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Nijerya vb ülkelerde bolca gördük, görüyoruz.
Tıpkı ülkemizde de Maraş, Çorum, Sivas’ta “tekbir sesleri” nidalarıyla kundaktaki bebekleri, hamile kadınları öldüren, kadınların memelerini kesip ağaçlara çocuk çiviledikleri gibi. Tıpkı 2 Temmuz 93 te Madımak Oteline sığınan aydın, yazar, çizer sanatçılarla birlikte 12 yaşındaki Koray’ı yaktıkları gibi.
Tıpkı daha geçtiğimiz aylarda Şengal’de Ezidi köylerinde, Kobane’de Kürtleri ve yine Irak’ta Türkmen yerleşim yerlerinde çoluk çocuk demeden kafa kesip, mide deşen, ciğer ve beyin yiyen tekfirci, vahhabi, selefi katillerin yaptığı katliamlar gibi.
Tıpkı yine tekfirci çetelerin Suriye’de Hama Maan Alevi Köyünde, ya da şeriatçı Boko Haram’ın Nijerya Baga’da yaptıkları katliamlar gibi..
Görülen o ki, El Kaideci katillerin Paris’teki katliamları ile, yukarıda saydığımız yerlerdeki katliamları gerçekleştirenlerin bir tek ortak özellikleri vardır.. Tümü de yaptıklarını İslam dini adına, Müslümanlık adına, ya da İslam peygamberi adına ve de cihadist bir anlayışla yapıyor.
Öte yandan olayın bir başka boyutunu da gözden ırak tutmamalıyız. Yıllar yılı başta ABD olmak üzere batılı emperyalistler, El Kaide, Taliban, El Nusra, IŞİD vb terörist, şeriatçı, selefist örgütleri, dünyanın değişik bölgelerinde kendi çıkarlarına hizmet etsinler diye kurdular. Bu örgütlere her türden eğitim, finans, lojistik ve askeri desteği de verdiler.
Ve bu emperyalistler geçtiğimiz yıllarda bizzat kendi askeri ve özel kuvvetleriyle Vietnam’da, Laos’ta, Ortadoğu coğrafyasında, Afrika’da Ruanda, Nijer, Gine, Liberya ve Nijerya vb ülkelerde halklara karşı katliamlar gerçekleştirdiler. Esasen emperyalistlerin ve bu terörist örgütlerin yaptıkları katliamların birbirinden farkı yoktur.
İnsanlık her durumda bu eli kanlı, gerici, insanlık dışı katliamlara imza atan terör ve teröristlerden korkmadığını göstermelidir, göstermiştir de. Paris’te ve dünyanın değişik yerlerinde milyonlarca insan bu katliamları protesto etmiştir.
Ve çok ilginçtir ki, tekfirci, vahhabi ve selefi terörist katillerin en büyük destekçilerinden “yeni Osmanlıcı” Ahmet Davutoğlu da önce Fransızca attığı tweet'te, "Fransız halkıyla teröre karşı birlik olmak için Paris'teyim" diye yazdı, ardından Paris’e gitti. Kameralar karşısında üzgünmüş gibi pozlar vermiş, daha sonra da Paris’teki yürüyüşe katılmıştır.
Oysa aynı Davutoğlu ve AKP iktidarı, Suriye’de, Irak’ta binlerce Ezidi, Kürt, Arap, Türkmen, Nusayri ve Alevi’yi katleden terör örgütlerine her türlü siyasi, mali, askeri ve lojistik desteği vermeye devam ediyorlar. Geçmiş yıllarda yaşanan Maraş, Çorum, Sivas, Madımak katliamlarına sessiz kalan, katilleri koruyan, davaları zamanaşımına uğratan, Roboski ve Gezi Ayaklanmasında yitirdiklerimizin ölümünden birinci derecede sorumlu olan da bu zihniyet ve bu iktidar sahipleridir. Böyle bir iktidarın Başbakanının Paris’teki yürüyüşe katılmakla takındığı tavır ancak “timsah gözyaşları” olarak açıklanabilir.
Ve insanlık bu timsah gözyaşları dökenlere kanmamalıdır, kanmayacaktır.
Erdal YILDIRIM
Erdal Yıldırım
2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.
erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar
Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-
Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.
Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.
Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)
İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.
Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.
Fakir (Nubar Ozanyan)
Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.
Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı
Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.
Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.
Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama
Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.
6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.
İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”
Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR.
Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!
Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”
KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.