Perşembe Nisan 24, 2025

Partizan: “Acı ve öfkeyle soykırımın hesabı sorulacak”

Osmanlı Devleti döneminde, 19. yüzyılın sonlarına doğru kurulan “Hamidiye Alayları” ile başlayan “farklılıklardan temizlenme” operasyonu, Osmanlı’nın zayıflaması sonucu İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC)’nin bayrağı devralmasıyla devam etti.

İTC hükümeti önderliğinde, İTC’nin bir katliam örgütlenmesi olarak açığa çıkan Teşkilat-ı Mahsusa çeteleri 20. yüzyılın başından 1915’lere kadar azınlıklara yönelik katliam ve kırım politikalarının birebir uygulayıcısı oldular. Osmanlı’nın ve ardından da TC’nin homojenleştirilmesi uğruna, hapishanelerden yüzlerce kana susamış halk düşmanı çıkartılacak, azınlıklara yönelik katliamlar, bu çeteler aracılığıyla düzenli ve sistematik bir şekilde hayata geçirebilecekti.

Bundan tam 100 yıl önce 24 Nisan 1915’te İttihat ve Terakki Cemiyeti kadroları; binlerce Ermeni aydınını, örgüt liderini, kanaat önderini bir gecede “ölüm seyahati”ne çıkartarak Çankırı ve Ayaş’a sürgünü sırasında katletti. Yapılan katliamla, başta Ermeni halkı olmak üzere Rum, Süryani, Keldanilerin savunmasız bırakılması ve oluşabilecek uluslararası kamuoyu baskısı engellenmek isteniyordu.

1915’lerde hız kazanan ve günümüze kadar belli etkileri ile devam eden bu politikalar, 1.5 milyon Ermeni’nin kendi topraklarında yok edilmesi ve sermayesinin Türkleştirilmesi temelli bir harekâttı. Sermayenin gasp ve yağma yolu ile Türkleştirilmesi ve Ermenilerin kendi topraklarında yok edilmek istenmesinin iki yolu, İttihat ve Terakki tarafından bulunmuştu. Homojen bir TC, ya az olanın daha fazla azaltılması, hatta mümkünse yok edilmesi ya da çok olanın daha da artırılması ile sağlanacaktı. İttihat ve Terakki Cemiyeti ve ardından İttihatçı kadroların Mustafa Kemal çevresinde biraraya gelerek oluşturulan Mudafaa-i Hukuk Cemiyeti, bu iki yöntemi de olabildiğince kanlı bir biçimde uyguladı.

Ermeniler, Rumlar, Keldaniler, Süryaniler; yani faşizmin “Türk- Sünni” çerçevesine sığmayanlar, önce tehcir ve büyük bir kırımdan geçirildi, ardından da kültürleri yok edilmeye çalışıldı. 1928 yılında birkaç İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisinin “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyasını başlatması ile Türkçe dışındaki dillerin kırımları ile girişildi.

Devletin bu saldırıları sonrasında, kültürel anlamında ciddi bir çarpıklıkla birlikte boşluk da oluştu. Bu boşluğu TC; yağma, talan ve barbarlık ile doldurmaya çalıştı. Bu politika küçümsenmeyecek boyutta kitlelerde de etkisini gösterdi.

Temelinde inkar olanın toplamı yok saymadır!

100 yıllık soykırım ve TC tarihi işte bu şekilde yazıldı. Muktedir ve homojen bir TC’yi oluşturmak için Ermeni ve Rum sermayesi talan, yağma ve gasp ile Türkleştirilirken bir taraftan da “Anadolu” ve İstanbul’da yaşayan müslümanlık inancına sahip olmayan kesimler önce devlet kurumlarından, ardından da özel şirketlerden uzaklaştırıldı. Bu uygulamalarla Türkiye topraklarında azınlıklara yaşam hakkı tanınmaması tasarlanıyordu.

100 yıl sonra, günümüze geldiğimizde yapılan soykırımın kabul edilmesi bir tarafa, soykırımı lanetlemek için sokağa çıkanlara ırkçı saldırılar örgütleniyor; soykırım, medyada hala bir “suçlama” olarak reklam ediliyor. Çünkü inkâr ve “gayrimüslim” mallarının zorla Türkleştirilmesi yoluyla kurulan tarih bunu şart koşuyor. Böylece inkâr siyaseti daha TC kurulmadan önce başlamışken sonrasında da devam ediyor.

Mustafa Kemal, Aralık 1917’de Almanya’nın Strasbourg şehri valisi Nikolaus von Dallwitz’in Ermenilere yönelik saldırılar ile ilgili soru sormasına şaşırarak şu sözleri söylemişti: “Siz neden Ermenilerin lehine bir düşünceye kapılıyorsunuz! Tarihin bilinmeyen bir zamanında millet olduğunu iddia ederek ve bu milletin varlığını ispata kalkışanlara böylece dünyayı kandırarak Türkiye’ye zarar vererek maddi ve manevi her türlü desteği veren bir savaş müttefikinizin desteğini riske sokuyorsunuz.”

Reddetme ve inkârı, yine ilk ağızdan duymak için Mustafa Kemal’in 16 Mart 1923 tarihinde Adana esnafına karşı yaptığı konuşmaya bakalım: “Ermeniler sanat ocaklarımızı işgal etmişler ve bu memleketin sahibi gibi bir vaziyet almışlardır. Şüphesiz haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz. Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.”

Bütün bunlar bir kez daha gösteriyor ki TC’nin temeli; yok sayma ve inkâr ile atılmıştır. Bu yüzdendir ki temelin üzerine çıkılan her katta bu inkâr ve yok sayma ile karşılaşmaktayız. TC devletinin tarihi ters düz ederek yok sayıp inkâr ettiği gerçekleri açığa çıkartanlar, açığa çıkartmak için çaba gösterenler bugün de ya öldürülüyor ya ölüm tehditleri alıyor ya da kitlesel eylemlerde gaza boğulup, en hafif haliyle polis barikatları ile karşılaşıyor.

Der Zor (Der-ez Zor)’a sürgün edilirken 1.5 milyon Ermeni, Süryani, Keldani’’nin katledilmesiyle uygulanan soykırım politikaları devam ediyor. 5 Şubat 2006 tarihinde, Trabzon’daki Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro’nun 16 yaşında bir genç tarafından öldürülmesi, 19 Ocak 2007’de Ermeni yazar Hrant Dink’in editörü olduğu Agos gazetesi önünde öldürülmesi, 18 Nisan 2007 tarihinde, Malatya’da Hıristiyanlıkla ilgili yayın yapan Zirve Yayınevi katliamı, İstanbul Samatya’da Ermenilere yönelik saldırılar, Sevag Balıkçı’nın 24 Nisan’da Batman’da askerliğini yaparken “dikkatsizlik sonucu” vurularak öldürülmesi gibi örnekler, soykırım politikaların hala diri olduğunun göstergeleridir.

2015’in 24 Nisanı’na gelirken hala tekçi-ırkçı bir anlayışla, toplumu homojenleştirme isteğinin bir sonucu olarak; asimilasyon, yok sayma, inkâr, çarpıtma siyaseti sürekli olarak pompalanıyor. “Affedersiniz bana ‘Ermeni’ dediler” diyebilecek kadar imha ve inkar siyasetini tepeden yürüttüğünü her fırsatta kanıtlayan TC devleti, 100. yıl vesilesiyle kendisine dönük soykırımı kabul etme çağrılarına ülkedeki Ermenileri sınır dışı etme tehdidini tekrarlayarak cevap vermiştir.

TC devletine sesleniyoruz. Soykırımı kabul et, hesap ver ve Ermeni halkı üzerinden kirli ellerini çek! Ermeniler, senin iki dudağın arasından çıkacak kelimeye bakan “misafir” değil, bu coğrafyanın daimi halkıdır. Üzerine konduğun, yandaşlarına peşkeş çektiğin birçok varlığın, toprağın sahibidir. Hiç kimsenin halkımızı “güvercin ürkekliğinde”, diken üstünce yaşatmaya hakkı yok! Soma’da, Torunlar’da, Ermenek’te yüzlerce işçiyi katleden; DAİŞ gibi örgütleri besleyerek Ortadoğu’yu kana bulayan siz; kafanızdaki “beyaz bere”nizi çıkarın ve hesap verin!

Bizler soykırımın 100. yılında katledilen halkımızın acısı ve öfkesi ile alanlarda olacak, örgütlenecek olan ırkçı-faşist saldırılara karşı barikat olacağız. Halklar arasına nifak sokmaya çalışan TC devletine karşı Gomidas’ın dilsiz öfkesi, Armenak Bakır, Nubar Yalımyan yoldaşların savaşma bilinci, Paramaz Kardeşlerin cesareti ile soykırımın elbet hesabını soracağız!

PARTİZAN

 

İstanbul İçin 24 Nisan Eylem Programı:

Ermeni Aydınlarını Anma

24 Nisanda ölüme gönderilen aydınlardan Gomidas, Dr Rupen Sevag, Dr Avedis Nakkaşyan’ın evlerine hafıza taşı konulacak.

Buluşma Yeri: Cumhuriyet Caddesi No: 87 Elmadağ

Sevag Balıkçı Anması

24 Nisan 2011’de askerlik hizmetini yaparken ırkçı saiklerle öldürülen Sevag Şahin Balıkçı anılacak

Saat: 15.30

Yer: Şişli Ermeni Mezarlığı

Ermeni Soykırımı’nın Kurbanlarının Anılması

100’üncü yılda, tüm dünyadan Ermeni diyasporası mensupları ve insan hakları aktivistleriyle birlikte Ermeni Soykırımı’nın kurbanları anılacak

Saat: 19.15

Yer: İstiklal Caddesi girişi (Fransa Konsolosluğu önü)

Düzenleyen: Ermeni Soykırımı’nı Anma Platformu 

 

55082

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar