Perşembe Nisan 24, 2025

Proletarya Partisini ortaya çıkaran şartlar

24 Nisan 1972, coğrafyamızda komünist mücadele ateşinin yakıldığı tarihtir. 1920 Eylül’ünde Bakü’de Mustafa Suphi önderliğinde kurulan TKP’nin mirasçısı olarak ortaya çıkan proletarya partisinin kuruluş tarihidir. Proletarya partisinin kuruluşunun ilanı, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Kemalistler tarafından katledilmesinin ardından 50 yıllık reformizme ve parlamentarizme karşı cepheden bir ideolojik, siyasal saldırıdır/savaşımdır.

Proletarya partisi, bundan 49 yıl önce bir anda ortaya çıkmadı. Onu ortaya çıkaran, kuruluşuna neden olan o dönemdeki uluslararası ve Türkiye topraklarındaki koşullar ve bu süre içerisinde gençlik ve işçi sınıfı içerisinde verilen devrimci mücadelenin ürünleriydi. Bu mücadele içerisinden onu ortaya çıkaran, örgütlenmesinin mimarı da yoldaş Kaypakkaya’dır. Kaypakkaya, 1970’li yıllarda partisiz devrim tezini kullananların karşısında yer alarak proletaryanın öncüsü olarak komünist partisi olmadan devrimin gerçekleştirilemeyeceğini savunuyordu. Ve Marksizm’in yeni bir boyutta sistematikleştirdiği Leninizm ve Maoizm’in parti adında yer almasının gerekliliğini vurguluyordu. ”Biz kendimizi kesinlikle bunlardan ayırmalı, komünist kelimesine ilave olarak Marksist-Leninist sıfatını da kullanmalıyız. Önce diğer isimler üzerinde duralım, İhtilalci İşçi Köylü Partisi adlandırması niçin yanlıştır? Çünkü, bizim gerçek niteliğimizi, nihayi hedefimizi belirtmiyor. Biz işçi sınıfı hareketiyiz, onun öncü müfrezesiyiz. Köylü hareketi asla değiliz. Ülkemizin somut şartları bize köylülükle ilgili görevler yüklüyor, ama bu geçicidir, bizi asıl görevimize yakınlaştıran geçici bir adımdır. Köylülük kitle olarak, bir bütün olarak ‘üretim araçlarının özel mülkiyeti alanında’ bulunmaktadır. Ve kapitalist toplumun muhafazasından yanadır.”

Ve devamla,

”Köylülük, modern sanayi karşısında dağılan ve yok olmaya doğru giden bir sınıftır. Oysa proletarya, mülkiyetle bütün bağlarını koparmıştır. Modern sanayinin özel ürünü ve asıl ürünüdür. Modern sanayinin gelişmesiyle birlikte gelişir ve güçlenir. Geçmiş değil geleceği temsil eder. Yok olanı değil, büyüyüp gelişeni temsil eder. Özel mülkiyetin muhafazasını değil, kesinlikle ortadan kaldırılmasını ister.” (İK Seçme Yazılar, s. 292)

Proletarya partisinin Türkiye topraklarında doğduğu 1970’li yıllarda dünyada ve ülkemizdeki devrimci durumu değerlendirdiğimizde, 1970’li yıllarda gençlik ve işçi sınıfı mücadelesinin devrim ve sosyalizme evrildiğine, dünyanın kırlarında Asya, Afrika ve Latin Amerika’da gerilla mücadelelerinin geliştiğine tanık oluruz.

Bu dönem emperyalistler arasında, ABD emperyalizmi ile Rus Sosyal Emperyalistleri arasında dünya pazarlarının paylaşım kavgasının sürüp gittiği bir dönemdir. Dünya pazarlarını ele geçirme kavgasında esas olan ise sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin pazarlarının ele geçirilme kavgasıydı. Buna karşın da sömürge ve yarı-sömürgelerde yaşayan ezilen halk ve milletlerin emperyalistlere karşı mücadeleyi örgütledikleri, silaha sarıldıkları, silahlı direnişler, gerilla mücadeleleri verdikleri bir dönemdi.

Devrim dalgası bu yıllarda ”dünyanın kırlarında” ayağa kalkmıştı. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi’nin ve Çin’de gerçekleşen Demokratik Halk Devrimi’nin yol göstericiliğinde ilerliyordu.1917 Sosyalist Ekim Devrimi’yle açılan proleter devrimler çağı, gerilla savaşlarıyla emperyalistlere ve yerel faşist yönetimlere karşı devrimci örgütlerle, partilerle yanıt oluyordu.

Gerilla savaşı (öncesi barikat savaşlarından sonra) bu çağın -proleter devrimler çağının- temel mücadele biçimi olarak ortaya çıkıyor ve çağa damgasını vuruyordu. 1970’li yıllarda 1968-69 yılının özellikle emperyalist ülkeleri sarmalayan isyan dalgasının yatışmasından sonra sömürge ve yarı-sömürgelerde BPKD, Vietnam Devrimi ve ”dünyanın kırlarında” gerilla savaşlarıyla sarsılmaya devam ediyordu.

Küba’da gerilla savaşıyla yönetimin ele geçirilerek ABD emperyalizminin uşakları yenilerek ülkeden kovulması ve kurulan devrimci yönetim, Latin Amerika’daki devrimci mücadelelere yol göstererek devrimleri tetiklemiştir. Latin Amerika kıtasının birçok ülkesinde gerilla birlikleri oluşmuş, devrimci örgütlenmeler devrimlere yol açan bir güzergaha girmişlerdir.

Diğer yandan dünyanın ”şehirlerinde” de yönetenler (emperyalist-kapitalistler) rahat değillerdi. Öğrenci gençliğin, işçi sınıfının mücadelesi keskinleşmişti. BPKD’nin Çin’de yankılanan top sesleri dünyayı etkiliyordu. 1966 yılında Mao’nun ”Ateşini benim yaktığım” dediği BPKD tüm dünyada yankılanıyordu, hem de Marksizm ile revizyonizm, sosyalist yol ile kapitalist yol arasındaki mücadeleyi merkezine koyarak.

BPKD’nin Çin’de gürleyen top sesleri çok geçmeden tüm dünyanın öğrenci gençlik, işçi sınıfı ve aydınlarını etkisi altına aldı. 1968-69 yıllarında ”her şeyi ve hemen şimdi istiyoruz” şiarıyla özellikle Avrupa ve tüm dünyayı saran isyan hareketleri gelişti. Ağırlık merkezi Fransa olan gençlik hareketlerinin ardından Fransa işçi sınıfı ayağa kalktı. Grevler, fabrika işgalleri tüm ülkeye yayıldı.

Fransa’da başlayan bu isyan dalgası diğer Avrupa ülkelerine de yayıldı. Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki bu isyan dalgası sömürge ve yarı-sömürgelerde de yankısın buldu. Özellikle gençlik içerisinde mücadele ateşini körükledi. Bizim ülkemizde de gençlik üniversitelerde boykotlar, işgaller gerçekleştirdiler.

Dünyayı sarmalayan bu rüzgar faşist diktatörlükle yönetilen yoksullar içerisinde yaşam savaşı veren işçi sınıfını ve müttefiklerini de içerisine aldı.

Dünyadaki devrimci mücadele, devrim lehine olan bu tarihsel gelişmeler ülkemizde de ortaya çıkacak olan devrimci ve komünist hareketin ayağa doğrulmasında etkili oldu.

1970’in bu devrimci mücadelelerinin içerisinde üç büyük devrimcinin önderlik ettiği üç büyük akım ortaya çıktı. Bu üç büyük devrimci Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya, bu üç büyük akım da THKO, THKP-C ve TKP-ML’ydi. Üç liderle anılan bu üç büyük akımın ortaya çıktığı dönemde gerek iç gerekse dış koşullar devrimin lehinde güçlü olanaklar sunuyordu.

Ülkemizde BPKD’nin top seslerinin devindirici etki yaptığı, sınıf ve sokağın canlanma içerisinde olduğu, dünyadaki nesnel koşulların da elverişliliği Kaypakkaya gibi bir önderi yarattı. Türkiye’de öğrenci gençliğin, işçi sınıfının eylemlilikleri, köylülüğün toprak işgalleri, bunların içerisinde birlikte mücadelede yer alması, kitle hareketinden beslenmesi Kaypakkaya ve proletarya partisi işte böylesi koşullarda ortaya çıktı.

Proletarya partisini doğuran Türkiye’deki öğrenci gençlik hareketleri, köylülüğün toprak işgalleri en önemlisi de işçi sınıfının grevleri, fabrika işgalleri, dahası 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’dir.

Yoldaş Kaypakkaya, öğrenci gençliğin boykot ve direnişlerine, köylülerin toprak işgallerine, işçilerin grev çadırlarına özellikle de 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne bizzat katılmış ve buralardan dersler çıkarmıştır. Başkan Mao’nun bir öğrencisi olarak onun ”kitleleri örgütlemek bir siyasettir” politikasının Türkiye’deki pratiğe uygulayıcısı olmuştur.

Kaypakkaya’nın komünist fikirlerle olgunlaşmasında kitle eylemleri içerisinde yer almasıdır. Kitlelerden öğrenmesini bilmesidir. Özellikle 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin Kaypakkaya’nın düşüncelerinde gelişim yaratması önemlidir. Kaypakkaya’nın bu mücadele deneyimlerinden, özellikle de 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nden öğrenerek çıkardığı derslerle ve Başkan Mao’nun öğretilerinin sadık bir izleyicisi olarak kuramcısı olduğu Proletarya partisinin kuruluşunda birinci derecede rol almıştır.

Burada belirtmeden geçemeyeceğimiz bir olgu da dönemin elverişli koşullarının Kaypakkaya gibi bir önderi ve Proletarya partisinin ortaya çıkması için şartları olgunlaştırmış olmasıdır.

Proletarya partisini ortaya çıkaran koşulları anlatan bir yazısında Kaypakkaya şunlara yer vermişti:

”Kahraman işçi sınıfımızın, fedakar köylülerimizin ve yiğit gençliğimizin çığ gibi yükselen mücadelesi, hızla yayılan Marksist-Leninist eserler, Çin’de başkan Mao’nun önderliğinde yer alan BPKD’nin dünyayı sarsan etkileri, bütün bunlar, ülkemiz toprağında yığınların mücadelesine önderlik edecek genç bir komünist hareketin fışkırmasına elverişli ortamı hazırlıyordu.”

Proletarya partisinin kurucusu Kaypakkaya’nın devamcıları da bugün işçi sınıfını, emekçileri örgütleyerek devrim mücadelesini ileriye taşımakla yükümlüdürler.

9903

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Sayfalar