Sedat'a….. Ihsan Feridun Berkin
Sen’inle 1977 yılında, kavurucu bir Ağustos gecesinde, İzmir Karabağlar’da bir gecekondu’da tanışmıştık. Sen, Ben ve bir arkadaş daha, el yapımı iptidai bir matbaa ile, sabaha kadar binlerce bildiri basmıştık. Bildirilerin mürekkepleri kuruyup, üst üste istifledikçe keyfimize diyecek yoktu doğrusu ; rotatif misali çalışıyordu körpe kollarımız ; rotatif ne kelime….ertesi günkü mitingde dağıtılacak binlerce bildiriyi, o gece sabaha kadar sadece biz üçümüz basacaktık.
Gecenin üçünde demlediğimiz, ‘tavşan kanı’ çayın tadına da diyecek yoktu doğrusu, mahmurlaşmış gözlerimizi çakı gibi deliyordu o zifiri karanlık çay ……bir yandan bildirileri istifler, diğer yandan çayları yudumlarken, koyu bir de muhabbet tutturmuştuk. Konuşulan tüm konulara hakimiyetin, önerilerin dikkatimi çekmişti ; kıvanmıştım senin gibi birisiyle tanıştığıma. Daha sonra birçok kez karşılaşmıştık aynı mekanda.
Sonra Orhan Bakır’ ın kaçırılmasında bir araya geldik,
12 Kasım 1977 akşamı Buca Cezaevine girerken ikimiz birbirimize kelepçeliydik, ayaklarımız yanıyordu, ama başımız dikti. İşte o günden beri seni daha iyi tanımaya başlamıştım. Ancak Sen’i tanıdıkça şaşkınlığım artıyordu, ilkokul mezunu ve işçi kökenli olamana karşın, mürekkep yemişlere taş çıkarıyordun. Cezaevindeki tüm kitaplar, okuma açlığını gideremiyordu adeta.
Sürgünü de, prangayı da, falakayı da yaşadın mapuslukta……..
Sonra, Muzo’nun deyimiyle, ölüm hücrelerinin « Sedat Abi »si oldun, ölümle dalga geçtin,
– ‘Son mektup’ larımızı düşmanın denetiminde yazmamak için, daha çok öncesinden avukatımıza verdiğimizi anımsar mısın,
– Darağacında tabureye tekme atmayı planlayıp, ama cellatların buna fırsat vermediğini öğrendiğimizde-meğerse bir değil, iki cellat varmış ve biri boynundaki iple uğraşırken, diğeri de tabureyi tutuyormuş-moralimizin bir hayli bozulduğunu anımsar mısın,
– Yeni Asır’dan bir gazetecinin, Kenan Evren tarafından yasaklanan Cezaevi anılarında, « idamlıklar çocuklar gibi şendi » başlıklı yazı dizisini anımsar mısın,
– Sanki gökten düşmüşcesine senin hücrenin önüne gelen, sonra seninle arkadaş olan ‘tekir kediyi’, ölüm hûcrelerinin maskotu, hücreler arası kuryelik yapan, ‘Kara Marsık’ı anımsar mısın,
– Güle oynaya ölüme giden hücre yoldaşların, Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun, Necati Vardar, İlyas Has, Hıdır Aslan’ı anımsar mısın……
Sen bunları yaşadın, yoldaş oldun ölüme,ölüm sana ne yapar be çocuk…
16 Mart 1978’de mit-kontrgerilla istanbul Üniversitesinde patlattıkları bombayla 7 öğrenciyi katlettiler.
16 Mart 1988’de Halepçe katliamı yapıldı.
16 Mart 1971’de Deniz gezmiş ve Yusuf Aslan Sivas, Gemerek’de çatışmada yakalandı.
Ve 16 MART 2013’de ŞARKIŞLA’LI SEDAT YILMAZSOY TABUREYE TEKMEYİ VURDU !
Feridun Berkin
Son Haberler
Sayfalar
Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.
NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.
Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?
Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?
DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.
ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.
BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!
Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.
CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.
Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.