Pazartesi Eylül 23, 2024

Serdareme, Caneme, Hevaleme…

Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında. Amed’in bıçkın sokak ve caddelerinde düşmana yönelik cezalandırma, kolektifi ve halk adına kamulaştırma eylemlerine imza atmaktan geri durmadı. Giydiği şalvar, belindeki on dörtlü ve uzun boylu devrimci yürüyüşü en çok ona yakıştı.

Önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın görüşleriyle ilk tanıştığında İGD’liydi. Devrimin sert esen rüzgarı gibi yayılan önder yoldaşın devrimci görüşleri onu fena sarsttı. Savunduğu sosyal şoven pasifisit parlamentarist görüşler bir deprem gibi sarsıldı. Önce sersemledi. Kimdi bu köylü kılıklı, genç Kaypakkaya? Silahlı devrimdeki ısrarı, hemen her konudaki berrak-bilimsel temel teorik görüşleri Serdar yoldaşı fena etkiledi.  Kaypakkaya yoldaşın görüşlerini anlamaktan, ne yapılması gerektiğini düşünmekten geri durmadı. Şapkalı, köylü kılıklı bu önderin görüşleri, onun öğrenci kökenli bir küçük burjuva kibrine ya da şehir görünümlü gençlik kaprislerine kapılmasına zaman tanımadı. Büyük bir alçakgönüllülükle sarıldı önder yoldaşın devrimci görüşlerine. Amed’in küçelerinde büyümüş, Ankara’yı sonradan görmüş bir Amedli çocuğun küçük burjuva fikirden ve solculuğundan kopması zor olmadı. Beline on dörtlü silahı taktığında artık geriye dönüp bakma, eskiden savunduğu görüşlere tenezzül etme ihtiyacı duymadı. O artık Amed’in yiğit bir Partizanıydı.

12 Eylül’ün sert esen faşist rüzgarında Amed’de, Siverek’te, Karcadağ’da oluşturulan ilk gerilla birimleri içinde yer almakta bir an olsun tereddüt etmedi. İki yoldaşıyla Hazro kırsalında düşmanla giriştikleri çatışmaya kadar dağları mücadele ve direniş alanı olarak seçti. Takım elbiseli Serdar Can artık üzerinde şalvar, elinde güllü G1, dağların ilk Partizanlarından biri olmuştu. Kürdistan dağlarında artık Ermeni bir Partizan’ın devrimci şarkı ve şiirleri esecekti.

Kürdistan dağlarında oluşturulan ilk gerilla birimi içinde yer aldı. Hazro-Lice kırsalında ilk gerilla olmanın onurunu taşıyanlardandı. Partizan’ın Dersim’den sonra oluşturulan ilk gerilla direniş notunu son mermisine kadar çatışıp savaşarak Hazro dağlarında bıraktı. Mermisi bitince ne elini ne de silahını düşmana verdi. Mermisi biten silahını kırarak İstanbul-Altıyol’da şehit düşen M.Zeki yoldaşın geleneğini yaşattı. Yanında Amed’in-Hazro kazasında iki yoldaşı şehit düşünce yaşamı boyunca ne onları ve ne de önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşı unuttu. Hem ideallerine hem de şehitlerin anılarına bağlı kalarak dürüst ve onurlu yaşadı.

Bütün Partizanlar gibi hem işkenceli soruşturmalardan hem de Amed’in 5 Nolu Zindanın ağır işkencelerinden geçti. Şiiriyle, kalemiyle, sesiyle direnişin onurlu saflarında yerini aldı. Tüm devrimci tutsaklar gibi birkaç zindan ziyaretinden sonra geride direnişçi şiirleri, nenesinin Ermeni soykırım trajedisini masal tadında anlatılarından oluşan bir kitap bıraktı.

Her yerde hakikati aradı. Nenesinin anlattığı şifreli soykırım masallarını çözmeye çalıştı. Nenesinin ve sonra da direnişçi annesinin zulüm yollarında bıraktıkları her bir kanlı mendil parçasını arayarak gerçek kimliğini buldu. Kılıç artığı bir Ermeni olduğunu öğrenince faşizme ve soykırımcılara olan kini daha da büyüdü. İlk kez usta kalemiyle müslümanlaşmış Ermeni halkının derin ve bitmez acılarını kaleme aldı. Türkiye ve Kürdistan’da sayısı tahmin edilemeyecek kanlı, acılı toprağa dokundu. Kimsenin kolay kolay cesaret edemediği bir hakikate dokunduğunda aslında zorlu bir o kadar da aydınlık bir yol açtığının fakında değildi. Onun açtığı yolda Lübnan kamplarında birlikte gerilla yoldaşlığı yaptığı Nubar Ozanyan yürümeye devam etti.

Nubar Ozanyan yoldaşla Serdar Can’ın devrimci yolculuğu Ermeni halkının yaptığı sayısız zorlu yolculuklar gibi geçti. Bekkaa Kampı’nda ilk kesişen yolları Hayastan’da daha sonra İstanbul’da devam etti. Onları ne tel örgülü, mayınlı hudutlar ne düşman karakolları durdurdu. İki kadim yoldaş vefa ve bağlılığın en anlamlı ve en değerli örneklerini yaşamları boyunca ve son nefeslerini verinceye dek gösterdiler.

Serdar Can yoldaş proletarya partisine yönelik iç saldırı sonrası hakikatin, devrimci değerlerin ve ideallerin yanında saf tuttu. Kadim yoldaşı olan Nubar Ozanyan’ın şahadet haberini duyunca heybetli duruşuyla “Komutan cephededir” diye haykırarak hem derin üzüntüsünü hem de nasıl durmamız gerektiğini herkese gösterdi ve öğretti. Kalbi kadim yoldaşının toprağa düşüşüne daha fazla dayanamadı. Son kez İstanbul’da karşılaştıklarında yılların hüznü ve yoldaşlığa bağlılığın en değerli anılarını birlikte yaşadılar.

Nubar Ozanyan yoldaş yönünü savaş alanına verirken Serdar Can halk ve devrim için çalışıp mücadele etme sözünü İstanbul’un yoksul semtlerine dönerek verdi. Her iki yoldaşın yaşam ve mücadele pratikleri, devrim ve halk için yaptıkları hepimize örnektir.

Serdarame, Caneme, Hevaleme geride okunacak eserler, anılacak devrimci pratikler bıraktı. Belinde düşürmediği on dörtlü, elinde eksik etmediği güllü G1 en çok ona yakıştı. Amed Zindanı’nda söylediği direniş şarkısı en çok da ona yakışıyordu. Devrim yapma duruşu, gerilla yürüyüşü en çok ona yakıştı. Biz geride kalanlara derin bir hüzün, keskin bıçak gibi devrimci öfke ve öndere bitmeyen derin bağlılık bırakan Can Serdar yoldaşa sonsuz minnet ve derin saygıyla.

(Bir yoldaşı)

623

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Dogmatizmle hesaplaşmada teorinin önemi üzerine -2-

Sürecin tüm örgütlü yoldaşlarımıza çok daha fazla sorumluluk ve görev yüklediğini belirtmiştik. Bunlardan biri de dogmatizmle mücadele yöntemlerinden en önemlilerinden biri olan devrimci teori üretimi üzerine yoğunlaşmaktır. Devrimci teoriyle yeterince ilgilenmeme sebeplerinden birinin de ezilenlere ait bir teorik kültürün eksikliği olduğunu vurgulamıştık. Teorik kültürün eksikliği, artık üniversite okuyanların dahi teorik ilgisizliğini ve ayrıca teoriyle ilgilenenler için de önceden az çok belli olan güçlü teorik çizgilerden yoksun olmayı getirmektedir. Konuyu biraz daha açalım.

Tutuklu gazeteci Aslı Ceren Aslan yazdı: Kıyafet meselesi ve iki saldırı konsepti

TC devletinin bugünkü uygulayıcılarından AKP’nin baskı, sindirme ve yok etme politikalarıyla eşgüdümlü olarak yaşamın her alanında çeşitli yansımalar vücut buluyor; bunlardan birisi de giyim-kuşam, üst-baş, nam-ı diyar kıyafet, elbise. Tekçi ve erkek yapısının koruma altına alarak saldırılarını yoğunlaştıran devlet, mayasında yer alan özellikleriyle dönem dönem değişen başlıklarla ezilenlere nasıl giyinmesi gerektiğini öğretiyor(!); esas olarak kendi bekasını sağlama almaya çalışıyor.

Bir insan ömrünü neye vermeli?

Her insan için yaşamının belkide en önemli sorusudur bu. Bitimsiz ve sonsuz bir döngüden ibaret olan sürekliliğe,insan kendi sınırları ve ölçüleri içinde “Hayat” adını veriyor. Bunuda insanın doğmasından ölümüne kadar ki zaman dilimi içinde yorumluyor. Hayat dediğimiz şey, karalanmaya hazır bembeyaz bir defter değilmidir zaten? Herkes bu gerçeği nefes alıp vermeye başladığı andan itibaren yaşar. Farkında olsun veya olmasın.

Dersim’den İstanbul’a uzanan bir mücadele

Yaşamını yitiren Cumartesi İnsanları’ndan Güzel Şahin’in Dersim’den İstanbul’a uzanan mücadelesini kızı Meral Nergis Şahin, “Ötekileştirilen kim varsa tereddüt etmeden yanına giderdi” sözleriyle anlattı.

“Kaybedilen her çocuk benim evladımdır” diyerek Cumartesi Anneleri’nin 22 yıldır Galatasaray Meydanı’nda verdiği mücadeleye destek veren ve geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Cumartesi İnsanları’ndan Güzel Şahin’in mücadelesinin altında kendi hayat öyküsü yatıyor.

Faşizm almanyada resmileşti

Özellikle, kapitalizmin 2008 büyük krizinden sonra, Avrupa ülkelerinde iç faşistleşme giderek arttığı gibi, kitleler içinde de güçlü taban bulmaya başladı. Avrupa’nın en bilinen faşist partileri Frans’nın “ulusal cephe”si (FN), Avusturya’nın “özgürlük parti”si (FPÖ) ve Hollanda’nın “özgürlük parti”si (PVV) dir. Bunun yanında, diğer Avrupa ülkelerinde de faşist partiler parlamentoda yerlerini almışlardı.

Sınırsız, mülksüz, ulussuz bir yaşam: Nubar Ozanyan

Gazeteden gördüm seni güneşe uğurlayışımızın haberini...  Aliboğazı şehitlerimizin yokluğunu derin bir şekilde yaşarken seninde aramızdan bedenen ayrılışının acısı eklendi.

Kısa bir haberdi; “Filistin'den Rojava'ya bir Ermeni” başlığıyla verilmişti. Başlığın kendisi ve yanındaki resim ilk andan çok farklı, özgün bir komünistin yanıbaşımızdan ayrıldığını anlatmaya yetiyordu.

Tam sınıf bilinci

Proletaryanın devrim biliminde dikkatli bir okuma yapıldığında “Tam anlama-tam kopuş-tam çözüm-tam sınıf bilinci-tam demokrasi-tam özgürlük-tam hak eşitliği“ vb. kavramlara rastlanır. MLM, ekonomi-felsefe-bilimsel sosyalizm konularında kendi içinde bütünlüklü ve birbiriyle uyumlu olan dünya görüşüdür. Özgürlüğe kurtuluşa geleceğe ait tüm sorunlarda ve konularda kırıntı halinde parçalı, sınırlı hiçbir şeyi talep etmez, mücadele hedefine bunları koymaz.

Ekim Devrimi'nin yüzüncü yılında,öğretileri ve kazanımları

  1. İşçi Sınıfının Öncüsü Olarak Parti:

Ekim Devrimi Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik) -RSDİP (B) -Bolşevik Partisi önderliğinde gerçekleşmiştir. İşçi sınıfının dünya görüşleriyle donanmış bir öncü parti olmasaydı, Ekim Devrimi gerçekleşemezdi. Bu nedenle, burjuvaziyle proletarya arasındaki sınıf savaşımında, kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmak isteyen işçi sınıfı; örgütlenmiş ve çelikten bir disipline sahip bir parti olmadan, işçi sınıfı iktidarı burjuvaziden alamaz. Ekim Devrimi ve daha sonraki işçi devrimleri bunu kanıtlamıştır.

GÜNEY KÜRDİSTANDA REFERANDUM (Hasan Ali Köse)

HER ULUS GİBİ KÜRT ÜLÜŞÜ DA AYRILIP AYRI DEVLET KURMA HAKKINA SAHİPTİR. HİÇBİR GEREKÇE İLE BU HAK GÖRMEZDEN GELİNEMEZ, İNKAR EDİLEMEZ. KÜRTLER İSTER “ BÖLGESEL ÖZERKLİK, İSTER KÜLTÜREL ÖZERKLİK,İSTER DAHİL OLDUKLARI SINIRLAR İÇİNDEKİ DİĞER HALKLARLA, BİRLİKTE YAŞAMA , İSTER FEDERAL BİR YÖNETİM BİÇİMİNİ TERCİH ETME, YA DA AYRILIP AYRI DEVLET KURMA” TERCİHİNDE TAMAMEN ÖZGÜRDÜRLER.

Güzel Ana'nın öyküsüdür: ‘Dünyanın bütün anneleri birleşin’(Ayşegül Tözeren)

Güzel Şahin’in önce hastaneye kaldırılış haberi kulağıma çalındı. Ardından farkettim ki sokakta gördüğüm, tanıştığım kim varsa Güzel anne için endişeleniyor, onun kaldırıldığı hastaneye koşmuş. Fotoğrafına baktım, Cumartesi Anneleri oturumlarından, cezaevi önündeki özgürlüklerinden tanıdık bir dost yüzü olduğunu anladım. Birkaç gün sonra da vefat haberi geldi. Yaşıtları pek evden bile çıkmazken, o politik eylemlilikten hiç kopmamıştı. İster istemez Güzel annenin hikayesini merak ediyordum. Bazen insanın kalbi bir hikayenin peşine düşer ya... Öyle oldu.

Bizim Ulaş'lar...Şemdin Şimşir

"Bir acının izini sürdüm durmadan/ Aydınlık bir gelecek adına./ Geçmişte kalanı kitaplardan aldım/ Yaşadığımı koydum üstüne / Hayatı bir yoğun acıda kavradım..."

Bizimkileri anlatmak zordur, bizim Ulaş'ları, çünkü bizimkiler inançları uğruna ölümün eşiğinde bükülmeden duranlardır. Spartaküs, Marks, Engelslerle başlayan bizimkiler. İlk onlar direnç ve bilimle donatılar kavgayı, tarihin yasalarını, geleceğin yönünü yine onlar, yani bizimkiler çizdiler.

Sayfalar