Perşembe Kasım 7, 2024

Sermayenin İştahı; Doyumsuz ve Korkunçtur!

Türk emperyalist tekelci devletinin iştahı oldukça kabardı. Sermaye birikimi için karşısında doğal ve toplumsal yıkım tanımamamak için çırpınıyor. Bunun en son örneği; “Kanal İstanbul Projesi”dir. Emperyalist iştahının kabardığı diğer bir nokta ise Libya’dır. Ve elbette bir de Doğu Akdeniz meselesi var.

Kanal İstanbul Projesi”

Proje haliyle doğanın tam da kalbine saplanan bir paslı bıçak gibi duruyor. Sadece doğanın kalbine değil, İstanbul ve çevresinde yaşayanların kalbine de saplanan sermayenin kanlı hançeri olacaktır. 

Kapitalist kitlelerin istemlerine göre değil, kendi çıkarına göre hareket eder ve etmek ister. Amaç; nereden, nasıl olursa olsun sermayenin büyümesidir. Toprağın ve işçinin bitesiye ve ölesiye soyulması, doğanın katliamı, ekolojik dengenin geriye dönüşümsüz bozulması vb. gibi eylemlerle sermaye büyorsa – ki böyle büyüyor-, bunlardan kaçınmadı ve kaçınamaz. Katliamlarının üstüne yeni ve daha büyük katliamlar yapmaktan çekinmez. Bu onun varlık nedenidir. Çünkü sermayenin iştahının doyum sınırı yoktur.
Sermayeye evreni de versen doymaz. Sermaye doyduğu anda kapitalizm kapitalizm olmaktan çıkar. Ama onun karakteri doyumsuz olduğu için, işçi sınıfının ona dur demesi gerekiyor.

Türk tekelci burjuvazisi’nin “Kanal İstanbul Projesi” için “ağızı sulanıyor” dense, yalan olmaz. Az buz değil, kaba taslak yüz milyar ABD Doları’na yakın bir sermayeden söz ediliyor. En büyüğünden en küçüğüne kadar bütün tekeller, bu proje gerçekleşirse bize ne düşer diye, leş kargaları gibi beklemeye girmiş durumdadırlar. Beklemekten de öte, bunun gerçekleşmesi için yoğun çaba da harcadıkları kesindir. Aynı zamanda en büyük payı almak için de kıyasıya bir biriyle yarışıyorlardır. Tabi ki, bu proje gerçekleşirse, en büyük pay yine hükümete en fazla destek verenler alacaktır. Ancak bu denli büyük bir projeden herkese bir pay mutlaka düşer ya da öyle ayarlayacaklardır.

Ne var ki, sorun niyetlenmekle olmuyor. Kapitalizmin kendi nesnel gerçeklikleri de var. Kapitalizm demek sermaye demek ve sermayenin iktidarı demektir. Türk tekelci devlet kapitalizmin sermaye gücü, daha büyük bir emperyalist devlet ya da tekellerden kredi desteği almadan bunu gerçekleştirmelerinin olasılığı yoktur. Erdoğan’nın “ yap-işlet” ya da “milli bütçemizle yaparız” demesi, şimdilik boş. Özellikle “milli” olanı bütünüyle yalan ve hamasi bir propaganda. “Yap-işlet” olabilir. Bu da yine bir emperyalist devletin desteği ile olabilir. Adı sıkça öne çıkan Çin sosyal emperyalizmi bu fırsatı kaçırmak istemeyebilir. Ancak, onlarında Türk devletinden isteyecekleri bedeller olacaktır. Emperyalist sermaye hiç bir zaman “hayır işi” için gelmez. Hiç bir sermaye hayır işi için sermaye harcamaz. Ancak, kaz gelecek yere tavuk bağışlayabilir.

Faşist Erdoğan hükümeti’nin bu projeyi hayata geçirmek istediği açık. Ancak, sermaye bulamazsa seçim yatırımı olarak kazma vurma “açılışı” yapabilirler. Geçmişte hocası Erbakan’ın yaptığı gibi. “Kanal İstanbul” ve “milli araba” projeleri, birazda seçim yatırımlarına benziyor. Gerçekten istemediklerinden değil, istiyorlar, ancak her ikisi de büyük sermaye gerektiren yatırımlardır ve şu anada ciddi bir ekonomik kriz içinde olan Türk tekelci devlet kapitalizminin boyunu oldukça aşıyor.

Kapitalistin mantığını belirleyen sermayedir. Kapitalist normal bir insan gibi düşünemez. Onun mantığını belirleyen kapitalist sistemin işleyiş biçimidir. Zaten kapitalist normal bir insan gibi düşünebilseydi, kapitalizm diye bir şey olmazdı. Kapitalizmin ahlakı ve vijdanı kanlıdır. Başkasının malını (işçinin emeğini) çalarak varolan bir sistem ve sahiplerinden toplumun genel çıkarlarını düşünmesi beklenemez.

Üretimin sınırlarını –der Marx- kapitalistin karı belirler, asla üreticilerin gereksinimleri değil.” 

Sermaye çalışanların emeğine (artı-değer) zorla el koyarak sermaye olmuştur ve çalışanların refahını değil, kendi karının katlanmasını düşünür ve ona göre hareket eder. Doğanın ekolojik dengesinin bozulması onu hiç ilgilendirmez. Ve hatta ekolojik dengenin bozulmasıyla kendisinin de yok olacağını bilse dahi, yine de o eylemi yapmaktan çekinmez.

Bu katlimın durdurulmasının tek bir yolu var: sermayenin bu kanlı saldırısına karşı, kitlelerin top yekün direnişe geçmesidir. 30.12.2019

Yeni yılda, işçi sınıfı ve emekçilerin, kapitalizmin tüm yıkımlarına karşı birleşerek; kapitalist sömürüye, dünya çapında gelişme eğilimi içinde olan faşizme ve emperyalist savaş tehlikesine karşı sınıf mücadelelerini geliştirmeleri dileğiyle...

 

5463

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

Sayfalar