Perşembe Şubat 6, 2025

Siyasi Polis, Provokatör veya ruh hastalarıyla uğraşmak zorunda kalmak! Engin Gören

Birkaç gün önce bir sitede bir “yazı” çıktı: “H.Aksu kimdir?” başlığıyla. Yazıyı yazan kadar bu tür yalan, karalama, kışkırtma-provokatörlük üzerine kurgulanan yazıları yayınlayan site de sorunlu olup ortak yön buluyor demektir. Aynı mayadan oluşu mu veya ilkesiz ve kontrolsüzlüğünden mı kaynaklanıyor bilemiyoruz. Ama bu durum ve yaklaşım içinde bulunan bir sitenin ciddiyet taşımayacağı da açıktır. Umarız yayın çizgisini gözden geçirirler diyelim ve geçelim.

Söz konusu “yazı”, “Ovacıklı Piro” diye sahte bir adla yazılmış.  Tepeden tırnağa yalan, yanlış, karalama, küfür dolu aşağılık kişiliğini yansıtan seviyesiz bir “yazı. “yazı”nın sahibi, hedeflediği kişinin, kişilerin veya halkın karşısına açık ortaya çıkamayacak kadar da yüreksizdir.  Niteliğinin ve kimlerin hizmetinden olduğunun ortaya çıkmasından korkuyor provokatör! 

Adı geçen ismi kullanan kişinin devrimci, demokrat ve dürüst biri olmadığı kesin. Halktan namuslu bir insan olsa, devrimci, demokrat bir insan olsa  varsa bir eleştirisi muhataplarının yüzüne karşı yapar, onların içinde bulunduğu yapı, çevre ve çeper içinde  kurallarına göre yapar. Devrimci saflarda ve gerektiğinde kamuoyunda devrimci kaygılarla siyasal eleştirilerde bulunur. İftira, teşhir, küfür ve hakaretlerin ise siyasal bir eleştiri olmayacağı açıktır. 

Polis ve polisle organik bağlarla yürütülen saldırıların her zaman olacağını, uluslar arası ve ülkemiz tarihinde yaşadığımız deneylerle biliyoruz. Bugün de gelecekte de teorik olarak da, pratik olarak da bu gibi durumlar olacaktır. Bunları biliyoruz. Şaşırılacak bir durum değildir.  

Dönem dönem, özellikle sınıf mücadelesinde bir canlanma ve yükselişin olduğu, siyasal yapı, çevre ve kişilerde bir dirilmenin olduğu dönemlerde bu yönlü saldırıların artacağını biliyoruz ve beklenmelidir…. 

Gezi direnişi ile uç veren ve ondan bu yana meydana gelen işçi ve emekçi kesimlerin mücadelesindeki canlanma, bu mücadelenin uzağında olmayan atıl durumdaki insanları, önceki kuşakları biraz daha canlandırmıştır. Çeşitli nedenlerle insanlar bir şeyler yapmak istiyor… Bu durum, sınıf düşmanlarını ve onların hizmetindekileri rahatsız ediyor. İşçi sınıfının ve toplumsal halk muhalefetinin tepkisinden, öfkesinden, mücadelesinden ve yine önceki kuşakların da bir şeyler yapma çabalarından korkan  egemen sınıflar ve onların paralı ve gönüllü hizmetçileri harekete geçiyor. Saldırı ve demoralize yaratmaya, geriletmeye çalışıyorlar… Fincancı katırı ürkütülürse, çıkarı zedelenenlerin saldıracağını biliyoruz. Bu durum, devrimcileri ve devrimci zeminde kalanları korkutamaz ve yıldıramaz, tersine daha da kamçılar….   

Provokatör, Aksu’ya   ilişkin “Hiç değişmemiş, aynı yalancı, palavracı ve milleti karalayan ruhu olduğu gibi duruyor” derken kendisini “doğru”, “dürüst,” “samimi” vb gibi satmaya çalışıyor. Ve tepeden tırnağa da yalanlar dizmeye başlıyor. Bilmediğinden, vakıf olmadığından veya beyni dumura uğramış bir psikolojik hasta olduğundan dolayı birçok şeyi  birbirine karıştırarak dikkatini çekmeye  veya birçok şeyi biliyormuş havasıyla ilgi uyandırmaya, belli simalardan bahsederek saldırı odağını ve güvensizliği genişletme çalışacağını hesaplıyor.

Provokatör, Aksu’nun E.Gencer’e ilişkin yazdığı yazıdan da rahatsızlıkla başlıyor. Erhan’ın biyolojik ölümünü vesile ederek ve  kullanmaya çalışarak  saldıranlara ilişkin başka bir yazıyla yanıt vereceğim için burada geçiyorum. 

Ancak, beyni, yüreği, kişiliği beş para etmez “Ovacıklı Piro” adını kullanan provokatörün sahtekarlığına ilişkin bir-iki noktaya değinmek gerekiyor. “Erhan Gencer'le ilgili de yazmış..” dedikten sonra  “Heso, ikimizde hapisteydik. Bu Erhan Gencer'e senin yanında yer aldığın, … ve senin çeten neler yaptı….bizi dövmeye kalktınız” diyor. Sahtekar Kürt ve Dersim’li şivesi kullanmaya çalışması bir yana, sanki “Heso” dediği arkadaşla aynı hapishanedeymiş izlenimi vermeye çalışıyor. Oysa, Aksu bilinen hapishaneden çıkışından sonra ’82 yazına kadar kesintisiz kırsaldadır. Sonrası da hapishaneye girmiş değildir. Erhan ise 1981 yazında yakalandı, ’86’da çıktı. Dolayısıyla aynı dönemde hapiste değil ki “bizi dövmeye kalktınız” söylemi de doğru olsun. Geriye provokatörün Erhan’la aynı hapishane de olduğu söylemi kalıyor. Tabi hangi hapishanede, hangi saflarda ve pozisyonda… O halde kim olduğunu gizlemeyeydin ki doğruluk dereceni ve nasıl bir unsur olduğunu ortaya koyalım. Ayrıca Erhan’ın dava arkadaşıymış, yanındaymış, birlikte hareket eden bir siyasal kişilikmiş gibi pazarlayıp kötü amaçlarını gizlemeye çalışacağına Erhan’ın düşünce ve kişiliğinden zerre kadar  bir şeyler öğrenseydiniz bu kadar pespaye bir yaklaşımla ortaya çıkmazdınız.

 Erhan’ın, kendi eksikleri de olsa, kendisine yaklaşımda eksikler de görse hiçbir zaman ulu orta eleştirilerle başkalarını karalama hesabında olan bir insan olmadı. İçinde yer aldığı dönem ve sonrası yapıya, arkadaşlarına ve devrimcilere yönelik polisiye yöntemlerle yalan, iftira, yıpratma, güvensizlik geliştirme vb gibi alçakça tutum ve yöntemlere girmeyecek kadar karakter sahibi siyasal bir insandı. Erhan, sizin gibi karaktersiz, ne olduğu belli olmayan, siyasal mücadele yerine gerici ve aşağılık yöntemlerle hareket eden bir insan değildi ki kendinize kalkan yapaya çalışasınız. Orada size yer yok. Erhan’ı alçakça emellerinize alet edemesiniz. Erhan’la  birlikte hareket ediyormuş, ciddi bir siyasal insanmış gibi Erhan’ın arkasına sığınmaya çalışıp Erhan’ı kullanmaya   çalışmak aşağılık bir yöntemdir.  Sınıf düşmanlarına karşı taşımadığı öfke,  kin, nefret ve düşmanlığı devrimcilere kusmaya kimsenin hakkı yok ve müsaade de edilemez.

Provokatör unsur, geçmişte burjuvaziyle birlikte organize saldırı ve çarpıtma  ithamına atıfta bulunduktan sonra “hergün küfrettiğin dönerci…. nin yanına girdin.” derken de hem herkesin bileceği bir yalanı söylüyor, hem de  onları birbirlerine karşı kışkırtmayı hesaplıyor. Ayrıca İsviçre'de ..  “tren garının tam karşısında döner büfen vardı, göbeğin yağ bağlamış” vb diyerek neresinde tutmaya çalışsan elinde kalacak yalanlar sıralıyor. Birincisi, Aksu hiçbir zaman İsviçre’ye yerleşmedi. İkincisi, adı geçen şehir de dahil orada her hangi bir iş yeri olmadı.   Üçüncüsü, hiçbir önemi olmamakla beraber  tarif ettiği tipte hiç olmadı. Dördüncüsü  sistemi yıkmadıkça yaşamını sürdürecek bir işle uğraşılması da aylak ve parazit olmak kadar alçaltıcı değildir. 

Provakatör unsur, “Süleyman Cihan'ın yakalanmasında kendi rolünü hep gizledin. Emniyette donuna kadar çözüldün, insanlar üzerine ifadeler verdin” diyerek adilik yapıyor. S.Cihan 1981 Temmuzunda İstanbul da  yakalandı. Nasıl yakalandığını da hepimiz biliyoruz. Aksu  ise ’77 den ‘82’yazına kadar kırsaldadır ve Süleyman’la da hiçbir  irtibatı yoktur. Ayrıca hapisten çıktıktan sonrada yakalanmamıştır ki çözülsün de insanlar üzerine ifade versin. Kurgu, kötü kurgu ve neresinde tutmaya çalışsan  elinde kalıyor…

Bu adi provokatör unsuru bir kılıktan yakalamak zorlaşıyor. Bir bakıyorsunuz kendisinden olmayan bir dürüstlük postuna bürünüyor. Bir bakıyorsunuz sanki Erhan’ın dava  arkadaşıymış da onun arkasına sığınma çabasına girerek Erhan’ın içinde geldiği örgüte saldırıyor. Bir bakıyorsunuz Apo ve PKK karşıtlığıyla ortaya çıkıyor ve arkadaşı “Apo ve PKK’nin yalakalığını yapıyorsun” diye suçluyor. Bir bakıyorsun “kılıç kuşanıp Dersimlilere saldırıyormuşsun.”, “Dersimlilere de laf etme… bir daha bir yerde denk gelirsem” diye lümpence efeleniyor ve kendi söylemiyle duyum üzerine hareket edip, teyit etme gereği ve ciddiyetini bile taşımadan  suçlamada bulunarak “Dersimcilik” yapmaya soyunuyor. Bir bakıyorsun düşmanla koordineli saldırı ve çarpıtmayla saldırılara muhatap olanların yanında yer alarak “gerçek devrimcileri hedef haline getirdin, dövdürdün” diyerek ayrılan bir örgütün elamanıymış havasına bürünüyor. Bir bakıyorsun “Ha duydum Kürtlük de yapıyormuşsun, be hey soytarı, annen babandan da mı utanmıyorsun, onlar kendine kürt dermiydi?” diyerek şövenistliğini sergiliyor. Bir bakıyorsun “Kürtleri severim, onları için canımı veririm, ama senin gibi sahte kürtçülerden, Dersimlileri kürtleştirmek isteyen apo ve pkk yalakası kişilerden nefret ederim” diyerek tam da devrimci saflarda olmamış, devrimcilikte nasibini almamış irkçi-şöven bir polis veya o nitelikte bir kişilik olduğunu sergiliyor. Bir bakıyorsun “Tikko için adam öldürürler devran döner pkk için öldürürler, … yarın mhp için birilerini hedef alırsa şaşmayın” demekle devrimci, demokrat  saflarda yer almamış ve devrimcileri karalamak için kullanılan kişiliklerin jargonuyla konuşmakla kendini ele veriyor. Bir bakıyorsun “Heso tanıdın mı beni? ensendeyim lan, Metris'te elimden kurtuldun….. 1979 Ocak ayı sana neyi hatırlatıyor?” (önce şunu da belirtelim: Metris hapishanesi askeri darbeden sonra açıldı. Aksu ise ’77 den sonra bırak Metris’i hapishaneye düşmedi. İkincisi ’79 da ise kırsaldaydı…) diyerek tam bir özel hareketçi, işkenceci siyasi polis ağzıyla konuşarak meşrebini ele veriyor. 

Görüldüğü gibi Provokatör  kötü çuvallamış. Suçüstü yakalanmış durumda. Bereket durumu bilen insanlar hayatta. Ya durumu bilen olmasa? …  

Doğru veya yanlış siyasal eleştiri ve tartışmalar olur. Ona saygı duyulur. Bunun amacı, hedefi ve yöntemi farlıdır. İnsanlar tartışma ve eleştirilerden  karşılıklı öğrenir, ders çıkarılır. Hemfikir olunmasa bile arkadaşça, dostça veya yoldaşça fikir mücadelesi sınırları içinde kalınır. Ama provokatör veya ruh hastalarının yaklaşım ve yöntemleri farklıdır. Başka amaç, hedef ve hesaplar taşırlar. Yöntemi de yukarıda örneklerini verdiğimiz gibi alçakçadır. O halde açıktır ki devrimciler, demokratlar ve devrimci kaygı güdenler yazı yazarken veya eleştirilerde bulunurken buna  dikkat etmelidirler. Bu her iki karşıt yol arasındaki farkın bilinçi ve sorumluluğuyla hareket etmeye özen göstermeleri gerekir. Her yer ve alanda sınıf düşmanlarıyla aramızda sınırlar açık, net, berrak ve belirgin olmalıdır. Aksi halde niyet ne olursa olsun provokatörün durumuna düşülür….Herkes yazmakta özgürdür,sonuclarına katlanması kaydıyla....

8 Mayıs 2014 / Engin Gören

96567

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Partizan'dan

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)

Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...

Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6

 

13-15 Eylül 2024   ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1.  Gün

Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.

Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!

İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…

Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?

Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir

Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?

Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)

Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.

Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...

Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...

Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...

ne kadar güzel olurdu...

mecliste, belediye başkanlıklarında bir...

Öyleyse.... öyleye...

Hayeller.... söylemler...

Kitleler...

yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...

Gerçekler ise....

Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..

Hemi... hemi...

hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın

Tüm  kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale  geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve  keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi

Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.

Sayfalar