Pazartesi Mart 31, 2025

Sosyalist Güç Birliği Kimin Tarafında?

Sosyalist Güç Birliği 20 Ağustos günü kuruluşunu deklare etti. Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Devrim Hareketi’nin oluşturduğu ve seçim takvimine ayarlı olduğu açık olan Birlik, kamuoyuna duyurduğu deklarasyonda kuruluş amaçlarını beş madde halinde sıraladı.

Kabaca özetlersek Güç Birliği; eleştirilerinin merkezine R.T.Erdoğan  şahsında “Tek Adam Rejimi”ni koyuyor. Bu rejimin dinci gericilik temelinde inşa edildiğini dile getirerek buradan hareketle bir laiklik savunusu yapıyor.

Diğer yandan ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalayan sermaye düzenine karşı çıkıyor. “Bağımsız ve egemen bir Türkiye için” emperyalizmin örgütü NATO’dan çıkılması gerektiğini dile getiriyor. Tarikat ve cemaatlerin tasfiye edilmesi istenirken son olarak da şunlar dile getiriliyor: “Etnik, dinsel, mezhepsel ve toplumsal cinsiyetten kaynaklı farklılıklar nedeniyle ayrımcılığın ve karşıtlıkların ortadan kaldırıldığı, herkesin eşit ve kardeşçe yaşayacağı özgür bir cumhuriyet hepimizin özlemidir.” (20 Ağustos 2022)

Güç Birliği’nin özetlediğimiz söz konusu yaklaşımları genel bir perspektiften ancak son derece uzaktan bakıldığında oldukça makul ve kabul edilebilir geliyor. Kuşkusuz burada konu edinilen başlıklar bugün coğrafyamızda hemen her toplumsal kesimden politik öznelerin dert ettiği hususlar. Bağımsız bir Türkiye, NATO’dan çıkılması ve emperyalizme bağımlılık ilişkilerinin kesilmesi nihayetinde sermaye düzeninin yerle yeksan edilmesi vb. vb.

Ancak asıl meselede bu mücadelenin hangi temel üzerinde yükseleceğinde düğümleniyor! Güç Birliği’nin kadrajına aldığı söz konusu meselelere yaklaşımı ve Birliği oluşturan temel güçlerin siyasal karakteri, dert edinilen hususlarla gerçek bir anlamda bir mücadeleyi zora sokuyor, hatta imkansız kılıyor.

Birliğin kuruluşuna ön ayak olan TKP’nin genel siyasi çizgisi bu düğümlerin kolayca çözülemeyeceğine bu sorulara da devrimci-demokratik zeminde hakkıyla yanıtlar verilemeyeceğine işaret ediyor. Birliğin genel çerçevesine damga vuran ise açık ki TKP’nin siyasi hattı ve ideolojik duruşu olmuştur. TKP, R.T.Erdoğan iktidarını, “Mustafa Kemal’le birlikte ilan edilen Cumhuriyetin kazanımlarını yok etmekle” itham ediyor, muhalefetinin ana omurgasını buradan kuruyor. Dinci-gericilik eleştirileri, Kemalist aydınlanmacı ideolojik ele alışın bir sonucu olarak sıklıkla bu yüzden dile getiriliyor.

TKP, AKP iktidarının temsil ettiği İslamcı kliğe karşı Kemalist ulusalcı kliğin argümanları ve retoriği ile saldırıyor. Böylelikle ezilen emekçi yığınları egemen sınıfların iki kliği arasında süregelen dalaşta, Kemalist burjuva kliğin çıkarları etrafından örgütlemeye, buraya yedeklemeye çalışıyor.

CHP ve de başını çektiği Millet İttifakı ile şiddetli geçimsizlikle malul yoğun aşk-nefret ilişkisi de buradan besleniyor.

Kürt ulusal sorununda sosyal şovenizm

TKP, yüksek sesle emperyalizm ve NATO karşıtlığı yapıyor ancak NATO’nun en büyük ordularından olan TC ordusuna laf söyletmiyor. Bir taraftan NATO’nun dünya halklarına karşı bir savaş örgütü olduğunu söylüyor ancak diğer yandan bunun içinde aktif bir şekilde yer alan TC ordusunu ise yere göğe sığdıramıyor. Beri yandan açıkça NATO’nun ucuz ve kullanışlı aparatı, emir eri durumundaki TC ordusunun Kürt halkına yönelik suçlarına, katliamlarına sessiz kalıyor. TKP, emperyalizm konusunda sol gösterirken sağdan vuruyor.

Kürt Ulusal Özgürlük Hareketinin, devrimci- komünist güçlerin verdiği savaşı CHP ile aynı pozisyona düşmemek ve komünist etiketine laf ettirmemek adına terörist olarak nitelendirmiyor. Ne var ki Kemalist kliğin sularında yüzdüğünden onun suyuyla beslendiğinden gerçekte böyle düşünüyor.

Bundandır ki, TKP, söz konusu Kürt ulusu, Kürt halkı olduğunda derin bir sessizliğe bürünüyor. Kürt hareketinin, HDP’nin emperyalizme ilişkilerine, Kürt milliyetçiliğine dair derin analizler yaparak bu sosyal şoven çizgisinin üstünü örtmeye çalışıyor. Kürt ulusal sorunu mevzu bahis olduğunda TKP, tam da geçmişten günümüze Kemalizm’den gıdasını almış “devrimci” aydın ve yazarların takındığı tutumu alıyor, Kemalist cumhuriyetin feodalizme ve gericiliğe karşı mücadelesi olarak(!) görerek sessizce destekliyor.

TC devletinin kuruluş felsefesi, paradigması Kemalizm’in, solculuk, devrimcilik ve sosyalizm adına geliştirdiği ulusalcı sosyal şoven tezler ne yazık ki dün olduğu gibi bugünde siyasal alanda büyük bir zehirlenme yaratmayı sürdürüyor. Kemalizm’in sol versiyonu, Kemalist sol; sol adına, devrimcilik ve sosyalizm adına geniş emekçi kitlelere, ezilenlere, Kürt ulusuna sosyal şovenizmi, gericiliği ve hakim ulus milliyetçiliğini aşıladı.

Bunun sonucunda, 1920’lerden bugüne kendine devrimci, ilerici veya sosyalist diyen aydın ve yazarlar, sol adına Kürt Ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkını, emperyalizmin oyunu diyerek reddetti. Dahası Kürtlerin bir ulus olduğu gerçeğini de asla kabul etmedi.

“102. kuruluş yılı” kutlamalarında Çav Bella marşı eşliğinde sallanan Türk bayrakları, geçmiş yıllarda “Yurtsever Cephe” adıyla yürütülen çalışmalarda safları dolduran emekli rütbeli askerler gerçeği, TKP’nin Kemalist burjuvaziyle flörtünün bir ürünüdür.

Yeri gelmişken ifade edelim ki bugünkü TKP’nin tarihsel TKP, Mustafa Suphi yoldaşların TKP’si ile uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Bugünkü TKP, önceli SİP’in isim değiştirmesiyle ortaya çıkmış kökeni 1970’lerdeki TİP’e dayanan legal bir oluşumdur.

Günümüzün TKP’si bu yanıyla, kuruluşunu 1920’de Bakü’de deklere eden Mustafa Suphi TKP’sinin ismini kullanarak, bu coğrafyanın devrimci-komünist hareketinin mirasını da yalanla çarpıtarak ulusalcı Kemalist bir hatta yeniden kurguluyor.

Sosyalist Güç Birliği, menziline Erdoğan rejimini alsa da eleştirileri esasta onun yerine geçmek isteyen Kemalist rakip kliğin argümanlarıyla yüklüdür. Sosyalist Güç Birliği, bu topraklarda bırakalım komünist olmayı çoktan tutarlı bir demokrat bile olmanın nirengi noktası haline gelmiş Kürt ulusal sorunundaki tutumu ile ölü doğmuştur.

Güç Birliği, Türk-Kürt uluslarından, çeşitli milliyet inanç ve kimliklerden halkımızı, laiklik-gericilik kutuplaşması bağlamında egemen sınıf klikleri arasındaki çatışmanın bir tarafı yaparak yanlış yerde konumlanıyor.

R.T.Erdoğan’da cisimleşen “Tek Adam Rejimi”ne karşı gerçek anlamda, sosyalizm, bağımsızlık mücadelesi yürütülmek, gerçekten bir direniş çizgisi geliştirilmek isteniyorsa adresler bellidir.

Devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin faşizmin baskı, gözaltı tutuklama ve katliamlarına karşı verdikleri mücadeleyle kararlığını ve duruşunu dosta düşmana gösteren, farklı biçimlerde yaşam bulan birçok ittifak ve güç birliği vardır.

Güç Birliği, gerçekten kendini sosyalist olarak tanımlıyorsa, bu ülkede sosyalizm istiyorsa yüzünü devrimci, ilerici ve yurtsever güçlere dönmelidir!

5256

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

Sayfalar