Soykırımın 100. Yılında Bir Özür Borcumuz! Fusun Erdoğan

Ermeni meselesinde tutarlı bir tavır ortaya koyamamak, Türkiye devrimci hareketinin önemli zaaflarından biri olagelmiştir.
Bu zaaf devrimci ve sosyalistlerin değişik zamanlarda Ermeni halkına yapılan soykırım ya da tarihsel adaletsizlikler, haksızlıklar karşısında da, doğru tutum almasını önlemiştir.
Soykırımın 100. yıldönümü yaklaşırken, geçmişle yüzleşme ve hesaplaşmanın tartışıldığı bu süreçte, Türkiye ilerici, devrimci, sosyalist hareketinin bu zaafıyla yüzleşmesi önemli bir görev olarak varlığını sürdürüyor.
Dolayısıyla her bir politik partinin, örgütün, kurum ve kişinin şapkasını önüne koyarak düşünmesi, tarihle yüzleşmesi ve hesaplaşması gerekiyor.
Geçtiğimiz sonbaharda 12 Eylül protestolarına Ankara’da katılmıştım.
Devrimci ‘78’lilerin organize ettiği 12 Eylül müzesinin açılışında idam edilenlerin özel eşyalarının sergilendiği, onlara dair fotoğrafların yer aldığı müzeyi gezerken, Ankaralı bir arkadaşa 12 Eylül döneminde idam edilen Levon Ekmekçiyan’ın neden görmezden gelindiğini sordum.
Ekmekçiyan’ın Mamak Hapishanesi’nde tutuklu bulunduğu süreçte, direnmediği gerekçesiyle böyle bir tutum takınıldığını söylemesi üzerine itiraz edip, tarihi kendi istediğimiz gibi yazamayacağımızı belirtip, eleştirilerimi bir biri ardına sıraladım.
Hepimiz biliyoruz ki, 12 Eylül döneminde binlerce ilerici, demokrat, devrimci işkenceden geçirilerek hergünü işkence olan hapishanelere tıkıldı.
Devlet, hapishanelerde kendi eliyle hazırladığı dilekçeleri, dosyalardan alıntıladığı ifadeleri koğuşların mazgalından içeriye atarak, tutsakları birbirine düşürmeye, çözerek çürütmeye çalıştı.
İtiraf ve nedameti dayattı tutsaklara…
Devletin zulmü karşısında direnerek canını feda edenler de oldu, çözülenler de…
Elbette her çeşit zulüm karşısında direnmek, boyun eğmemek her devrimcinin sahip olması gereken bir özellik olmalı.
Ancak, direnemeyenleri de bir kenara atmak, düşene bir tekme daha atmak da, asla savunulamaz!
Kaldı ki, Levon Ekmekçiyan’ın itirafçılığı kabul ettiğine dair kimsenin elinde somut bir kanıt da yoktur, bilgi de!..
Doğru ve gerçek kanıtlara sahip olmadan birileri hakkında üstelik de devletin kara propagandasına dayanarak karar vermek, ona göre muamele etmek ise, bir başka haksızlığa, yanlışa, adaletsizliğe götürür insanı.
Ne yazık ki, Levon Ekmekçiyan’la ilgili Türkiye devrimci hareketi elinde gerçek bir belge, bilgi olmaksızın (bu tutuma ortak olmayanlar elbette bu eleştirilerin de muhatabı değiller) böyle bir tutum sergiledi.
Böyle bir tutum takınmayı kendine bir hak olarak gördü, görebildi!
Bu tutumunu da bir şekilde sürdürmekde bir sakınca görmedi!
Yazık!
Hem de çok yazık!
Bu yazıyı yazmadan önce, 29 Ocak’ta Ekmekçiyan’ın idam edilişinin 32. yıldönümü vesilesiyle internette hayli dolaştım.
Levon Ekmekçiyan’la ilgili bilgilere ulaşmaya çalıştım.
Devrimci ‘78’liler Federasyonu’nun ve başka grupların 12 Eylül’de idam edilen devrimcilerle ilgili yayınlanan yazılarına vb. baktım.
Levon Ekmekçiyan’ın 12 Eylül sonrasında idam edilen devrimcilerle birlikte anılmamasına ilişkin bir açıklama vb. aradım.
Ekmekçiyan’ın devlete teslim olduğuna dair bir kanıtlarının olup olmadığını araştırdım.
Ve bu davranışlarına kanıt olabilecek hiç bir veriye, belgeye rastlamadım.
Ama Ekmekçiyan’ın Mamak hapishanesinde aylarca özel işkencelere tabi tutulduğuna, tek başına tutulduğu hücrede idam edilinceye kadar her gününün işkenceyle geçtiğine, üzerinde özel işkence yöntemlerinin denendiğine dair bilgilere ulaştım.
Bir de, o süreçte devletin Ermenilere karşı yürüttüğü kara propagandanın bir parçası olarak, gazetelerde Ekmekçiyan’ın itiraflarda bulunduğuna dair haberler gördüm.
Devlet kaynaklı bu yalanlara itibar etmek, varoluşumuzu inkarla işdeğer bir durum değilse nedir ki!
Kendimizle ilgili itibar etmediğimiz devlet kaynaklı kara propagandaya Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan’la ilgili olduğunda değer vermemizin ise koca bir çifte standart olduğunu kim inkar edebilir ki?!
Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan’ın ismini 12 Eylül döneminde idam edilen devrimciler listesine koymayan ve idamlarla ilgili değişik çalışmalarda ya da anlatımlarda, anmalarda onun adını bilinçli ya da bilinçsizce görmezden gelen kişi ve kurumları, bu adaletsiz, hoyrat, duyarsız yaklaşımlarını mahkum etmeye, soykırımın 100. yıldönümünde Levon Ekmekçiyan’ın anısından, ailesinden, yoldaşlarından ve Ermeni halkımızdan özür dilemeye çağırıyorum. (FE/HK)
Füsun Erdoğan, Rotterdam, 8 Şubat 2015
Son Haberler
Sayfalar

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-
Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.
Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)
İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.

Fakir (Nubar Ozanyan)
Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı
Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama
Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.
6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”
Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR.

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!
Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.