SYRIZA ve DEVRİM

Yunanistan’da seçimleri SYRIZA’nın kazanması, ilerici kesimlerde bir moral etkisi yarattı. Özellikle reforumcular bayram etti ve SYRIZA’nın programı izlendiğinde kendilerinin de kazanacağı hayallerine kapıldılar.
Burjuva basınında, “Yunanistan’da radikal sol kazandı” denmesi, burjuvazinin burjuva reforumculuğunu dahi radikal görmesinden kaynaklanıyor. Oysa, SYRIZA “radikal sol” değil, reformist sosyal-demokrat karakterli bir partidir. Yani, sosyalist bir parti değildir. Çünkü, kapitalizme karşı olmadığı gibi, burjuvazinin mülksüzleştirilmesinden yana değildir. Burjuvazinin karının biraz azalmasından ve halkın kemerinin bir delik daha gevşetilmesinden yanadır.
Öncelikle belirtmek gerekiyor. Yunanistan işçi sınıfının daha ileri mevzileri kazanması söz konusuyken, reforumcu bir programla onun mücadelesi sınırlandı, kısıtlandı ve güdükleştirildi. Çünkü, SYRIZA’nın kendisi ve programı, kriz içinde olan Yunan kapitalizmine soluk aldırma programıdır. Yani, 1960-80’lerinin burjuva sosyal demokrat partilerinin günümüz yunan verisiyonudur denebillir.
Emperyalist Avrupa burjuvazisinin Yunanistan’daki seçim sonuçlarına üzülmeleri normal. Onlar, kendi programlarının aksamadan yürümesini istiyorlar. Halkın kemer sıkmasını ve emperyalist sermayenin istemlerinin harfiyen yerine getirilmesini istiyorlar. SYRIZA ise bunun daha uzun bir sürece yayılmasını isteyerek karşılık veriyor.
Yunanistan’da devrimci durum yüksekti. Özellikle son beş yıllık süreç ve Yunan işçi sınıfının ve emekçilerinin mücadelesi bunu gösterdi. Onlar, Yunanistan tarihine bir devrimci tarih daha eklediler. Sayısız direniş ve genel grev yaptılar. Devasa kitle gösterileri ve sokak çatışmalarıyla emperyalist AB sermayesine karşı koydular.
Ne yazık ki komünistler, reforumculuğun önüne geçemedi ve kitleler sol görünümlü reforumculuğun peşine takıldı. Reforumcu parti kitleleri peşinden sürükledi ve seçimleri kazandı. Bu gelişme, işçi sınıfının devrimci öfkesinin reforme edilme süreci olarak da okunabilir.
Peki, kitleleri peşinden sürükleyen SYRIZA gerçekten kitlelerin istemlerine cevap olabilecek mi? İşsizliği, yoksullaşmayı ortadan kaldırabilecek mi? Bir taraftan kapitalizmin çarkları işlerken bir taraftan da işçi ve emekçilerin refah düzeyinde yükselme olabilecek mi?
SYRIZA ne Euro bölgesinde ne de AB’den çıkmak istiyor. İstediği, Troyka’nın (AB, Avrupa Merkez Bankası ve İMF) borçları belli bir süre ertelemesi ve borç ödemelerinin uzun bir sürece yaymasıdır. Çünkü, troyka’dan yüklü miktarda borç alınmış ve bu borçların ödenmesi için de yeni borçlanmalara gereksinimleri var. Yani, kapitalist dünyanın kendi içinde kalındığı sürece ve o ekonomik çarklar aynı şekilde dönmeye devam ettiği sürece, halkın durumunda iyleşmesi söz konusu olamaz. Yunan burjuvazisi belki rahatlıyacaktır. Ama, işsiz yığınların iş bulması, yoksullaşmanın durdurulup halkın alım gücünün yükseltilmesi, kapitalist sistem içinde sürekliliği olası değildir.
Bir taraftan emepryalist burjuvaziyle ilişkiler sürdürülecek ve onlara bağımlı kalınacak, bir taraftan işsizliğin ve yoksullaşmanın biricik nedeni olan kapitalist sistem korunacak ve işletilecek, bir taraftan ise, kapitalist sistemin kitlelere verdiği acılara son verilecek? İkisi birlikte olmaz. Birincisi varsa, kitlelerin acı çekmesi de olacaktır. Bu kapitalist sistemin doğal işleyişidir.
Bazı küçük reformlarla, burjuva sisteminin iyileştirilmesinin olasılığı da söz konusu değildir. Çünkü, koşullar 1970’ler öncesi gibi olmadığının yanı sıra Batı burjuvazisinin karşısında kendine sosyalist diyen bir SSCB’de yoktur. Ve günümüzde burjuvazi daha da saldırganlaşmış ve neoliberal politikaları en vahşi bir şekilde uygulamaya sokmuşlardır. Her geçen gün anti-demokratik yasaları yürürlüğe sokan AB ülkelerinden Yunanlı reformistlere teolerans beklenmemelidir. Ama, “sol refroumculuk” adı altında kitlelerin oyalanması söz konusu olursa, buna AB burjuvazisi göz yumabilir.
Kapitalist toplum tarihi, bize, kapitalizmin reforme edilmesiyle ve kitlelerin ağzına bir parmak bal çalmayla, işçi sınıfının sorunlarının çözülmediğini, kapitalizmin krizinin önüne geçilemediğini göstermiştir. Kapitalizmi reforme etmenin, kapitalist sistemi düzeltmeye yetmediğini, tersine, kapitalist sistem var oldukça sömürü çarkının işlediğini; çünkü sermayenin daha fazla büyümek için daha fazla artık değer elde etmek istediğini bununda işçi ve emekçilerin daha fazla sömürülmesi anlamına geldiğini biliyoruz. Bu kapitalizmin kuralıdır.
Kapitalist sistem içinde reforumculuğun kazanması, sosyalizmin kazanması anlamına gelmez. Tersine, sosyalizme giden yolun önü reformcu siyasetlerle geciktirilerek, kitlelerin sosyalist istemleri küllendirilir. İşçi sınıfının burjuvazi karşısındaki gelişen mücadelesi, reforumcu taleplerle ötelenir ve pasifize edilir.
Yunanistan’da SYRIZA’nın seçimleri kazanması ve hükümet olmasıyla, “”devrim oldu” diyenler yanılır. Tersine, devrimin önü tıkandı da denebilir. İşçi sınıfı, burjuvaziyi kapitalizmi restore ederek yenemez, tersine burjuvaziyi yeniden yeniden üretir ve kendisini ezen, ücretli köle yapan bir sistemin krizden çıkmasına destek olmuş olur. Kapitalist reformcularında tarihleri hep böyle olmuştur. Olan yine işçi sınıfına olmuştur. Hayalleri bir başak sürece kalmıştır. İşçi sınıfı, radikal bir şekilde sistemi yıkmadıkça bu süreç hep böyle devam edecektir.
26.01.2015

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Partizan’ların Yolundan Gideceğiz – Umut Keçer
Partizan Amed enternasyonalist bir devrimci olarak Haseke’de IŞİD çetelerine karşı mücadelede ölümsüzleşti. Partizan’ın hikayesi aynı zamanda Bakur Devrimi ile Rojava Devrimi’nin ve Türkiye devriminin nasıl bir kader birliği içerisinde olduğunun hikayesidir. Partizan Amed şahsında, enternasyonalist bir devrimci olarak, Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik devrim mücadelesi somutlaşmış oldu. Onun mücadelesi ve kararlılığı, onun mücadelesinin takipçisi olanlara örnek olacaktır.

Barbara Anna Kistler...(Nubar OZANYAN)
Adına Kürtçe ve Zazaca türküler yakılan, mısralar dizilen, roman ve öykü yazılan İsviçreli bir enternasyonal devrimci kadındı, Barbara Anna Kistler.
Onu İsviçre’nin Alplerinden alıp Dersim dağlarına götüren tutku düzeyindeki sevda, devrimin kendi ülkesinden daha önce gelişeceği fikriydi. Onu kayak merkezleriyle ünlü İsviçre’den çekip alıp Pülümür’ün karlı dağlarına yürüten güç, proleter enternasyonalizm idealiydi. O, bir devrim serüvencisiydi. İnessa Armand’ı Fransa’dan Sovyet devrimine yürüten devrim serüveni gibi…

Şehitlerimizin Kararlılığını Kuşanmalıyız
“Korku mu? Korku ve korkusuzluğun bir çelişki oluşturduğuna inanıyorum. Mesele ideolojimize sarılmak ve içimizdeki cesareti dizginlerinden boşandırmaktadır. Bizi cesur yapan, bize cesaret veren ideolojimizdir. Görüşümce hiç kimse cesur doğmaz, halkı ve komünistleri cesur yapan toplumdur, sınıf mücadelesidir. Sınıf mücadelesi, proletarya, parti ve ideolojimizdir. En büyük korku ne olabilir ki? Ölüm mü? Bir materyalist olarak yaşamın bir gün sona ereceğini biliyorum. Bence en önemli olan şey iyimser olmaktır.

Levon Ekmekçiyan ve Zohrab Sarkisyan’ı Unutmadık, Unutmayacağız!
Ermeni Soykırımı büyük bir suçtur. Ancak belki de bundan daha da büyük olan bu suçun inkar edilmesidir. Ve hatta daha da ileri gidilerek “mukatele” (birbirini vurmak) oldu denilerek yaşananların çarpıtılmasıdır.
İşte bu gerçeklik nedeniyle Ermeni devrimciler, suskunluk ve inkar perdesini yırtmak için ayağa kalkmışlar ve Ermeni Soykırımı’nın bir gerçeklik olduğunu bütün dünyaya göstermek istemişlerdir. Soykırıma uğrayanların çocukları, soykırıma uğradıklarını kanıtlamak zorunda kalmışlardır.

TKP-ML TMLGB MK: TİKKO 1. Konferansı, Halk Savaşı’nı Yükseltme Çağrısıdır
Halk gençliğinin komünist örgütü olarak ordumuz TİKKO’nun gerçekleştirmiş olduğu 1. Askeri Konferansı gençliğin militan coşkunluğuyla selamlıyor, Halk Savaşı’nı yükseltmek için bütün sorumluluklarımızın üzerine korkusuzca gideceğimizin sözünü yineliyoruz.

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı ile Röportaj;“Yol Göstericimiz, İlham Ve Güç Kaynağımız Partimiz Önderliğinde Yaşasın TİKKO Konferansımız!”
TKP-ML’nin 1. Kongre’de aldığı karar doğrultusunda “Halk Savaşı’nda derinleş, gerillada uzmanlaş” şiarıyla Konferans gerçekleştiren TİKKO’nun Genel Komutanlığı’ndan Ekin Vartinik ve Azad Axpanos kendilerine yöneltilen soruları yanıtladı.
– Konferansla ilgili sorulara geçmeden önce kısaca ülkedeki ve bölgedeki durumu nasıl değerlendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?

Dil kesmek, baş kesmek…(Nubar Ozanyan)
Diktatör Erdoğan Türkiye’de dil kesiyor, Rojava’da baş kestiriyor. Asmayıp zindana yollayamadıklarının ya dilini ya da başını kesiyor. Yine bir cami çıkışında Sezen Aksu’yu hedef göstererek “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” diyerek sanatçı ve aydınları karşı kin ve nefret dolu cümlelerle tehdit edip halkı galeyana getirmek istedi. Kışkırtıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı dil kullanmakta oldukça usta olan bu diktatör, besbelli ki çaresizlik içindedir.

Devrim İçin Ölümsüzleşenlerimizi Anıyoruz! (Sentez)
İnsanlığın sömürüye dayalı sistemlere karşı mücadelesi de bu mücadelede sömürülenlerin canlarını feda etmeleri de neredeyse insanlığın bilinen tarihi kadar eskilere dayanıyor.

Çutak (Nubar Ozanyan)
Rakel Dink yaşam arkadaşına, çocuklarının babasına, Hrant’a “Çutak” diye seslenirdi. Rakel’in neden sevgili eşine Çutak dediğini ancak onları yakından tanıyanlar bilir ve anlar. Ermenilerin bir kısmı, çok sevdiklerine “Çutak” yani keman diye hitap eder. İnsanlar duygularını sözlere döker, sevgilerini notalara, melodilere işler.

Yanlış Bir Perspektif:“
Uluslararası Komünist Hareketin Birliği” Sorununu “Maoistlerin Birliği” Sorunu Olarak Tartışılması!...
22.01.2022
Halil GÜNDOĞAN
Uluslararası Komünist Hareket (UKH)'in birliği sorunu, 3.Eternasyonalin sonlandırılması sonrası sürecin “Güncel bir sorun”u olarak var ola geldi. Yani bugünün ya da yakın geçmiş dönemin bir sorunu da değil bu sorun.

Nazilerin en has adamı Türkeş’ti- 1-2-3
Türkeş'ten Evren'e, Çiller'den Erdoğan-Bahçeli ikilisine Türk faşist liderlerin ilişki ağının merkezinde bulunan Almanya; son yüzyılda Türk milliyetçiliğinin “arka bahçesi” haline geldi. Nazi ideolojisi ve “Turancılık” fikri ise birbirini hep besledi.