Perşembe Kasım 28, 2024

TKP-ML MK: 1 Mayıs'ı kazanacağız!

Kapitalist emperyalist sistemin aşırı kâr hırsının ürünü olan Covid-19 pandemisi, dünya çapında beş milyondan fazla insanın ölümüne neden oldu. Ölenlerin çoğunun yoksul, aşıya ve sağlığa erişimi olmayanlar olduğu biliniyor. Bu anlamıyla pandemi bir kez daha emperyalist kapitalist sistemin insanlık ve halk düşmanı karakterini ortaya koymuş durumdadır.

Kapitalist emperyalist sistemin, işçi sınıfı ve halk düşmanı yüzü emperyalist Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal saldırısında da görüldü. ABD-İngiltere-AB ve Rusya emperyalistleri arasında yaşanan pazar dalaşının ürünü olan ve NATO’nun kışkırtmasıyla başlayan işgal saldırısı, bir kez daha “savunma” gerekçesiyle silahlanma yarışına neden oldu. Emperyalist klikler arasında artan çelişki ve çatışmalar beraberinde dünya çapında işçi sınıfı ve ezilen halkların yaşam koşullarını kötüleştirmekle kalmadı, nükleer savaş tehlikesi de dahil olmak üzere yeni paylaşım savaşlarının önünü açtı.

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısının ortaya çıkardığı diğer bir gerçek de emperyalistlerin yoğun ideolojik saldırı ve dezenformasyon kampanyası oldu. Rusya’nın emperyalist işgal saldırısı bir kez daha Sovyet Rusya’ya ve komünist dünya görüşüne yönelik ideolojik saldırıların gerekçesi yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Rusya emperyalizminin SSCB ile hiçbir benzerliği olmadığının dahası bizzat anti komünist Putin’in Lenin’i Ukrayna bağlamında Ulusların Özgürce Ayrılma Hakkı’nı tanıması nedeniyle açıktan eleştirdiği bilindiği halde, emperyalist burjuvazi kontrol ettiği kitle iletişim araçlarıyla bir kez daha komünizm ve işçi sınıfı düşmanlığı propagandasına başvuruyor.

Bu gerçeklik bizlere 1 Mayıs alanlarında sadece emperyalist işgal ve saldırılara, haksız savaşlara yönelik mücadelemizi yükseltmemizi değil aynı zamanda, işçi sınıfının ve ezilen halkların sömürüden, baskıdan ve bağımlılıktan kurtuluşunun yolunu gösteren komünizm ideolojisini savunma; emperyalist burjuvazi ve yerli uşaklarının MLM bilimine yönelik ideolojik saldırılarına karşı güçlü bir yanıt olma görevini de yüklemektedir.

Bu anlamıyla proletarya ve ezilen dünya halkları, emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele bayrağını yükseltirken aynı zamanda emperyalistler arasındaki dalaşa, emperyalist işgal ve saldırılara karşı da mücadele sloganlarını haykırmalıdır. 1 Mayıs, emperyalist klikler arasında yaşanan dalaşa ve her türden emperyalist işgal ve savaşa karşı olduğumuzu, bu haksız savaşlar karşısında haklı savaşların gerekliliğini ve zorunluluğunu savunmanın günü olmalıdır.

Krize, açlığa ve sefalete yenilmeyeceğiz; İşçi sınıfı ve halk kazanacak!

Emperyalist kapitalist sistemin bir parçası ve dahası bölgedeki temsilcisi olan Türk hakim sınıfları ise bir yandan ülke içinde işçi sınıfını ve emekçi halkı ekonomik kriz, açlık, sefalet ve işsizlikle karşı karşıya bırakırken, diğer yandan ülke içinde ve sınır dışında saldırılarını artırmış durumdadır. AKP-MHP iktidarının karşısında olan herkes düşman olarak görülmekte ve “terörist” olarak değerlendirilmektedir. Faşizm, kendisine karşı gelişecek halk hareketlerinden korkmakta ve saldırganlaşmaktadır.

Bu nedenle 1 Mayıs, faşizmin işçi sınıfı ve halka dayattığı ekonomik krize, yoksulluğa ve açlığa karşı isyan ve öfkemizi haykırmanın günü olmalıdır. İşçi sınıfının artan fiili meşru direnişleriyle dayanışmanın, bu direnişleri çoğaltmanın adı olmalıdır.

1 Mayıs, TC’nin başta Rojava olmak üzere her türden ilhak ve işgal saldırısına dur demenin, başta Kürt halkı olmak üzere, halka yönelik saldırganlığa karşı durmanın, her türden ulusal baskıyı karşı çıkmanın adı olarak ele alınmalıdır.

1 Mayıs, kadın ve LGBTİ+ katillerini aklayan erkek yargı sistemine karşı öfkemizi haykırmanın, patriarkaya karşı mücadeleyi daha da yükseltmenin günü olarak ele alınmalıdır.

1 Mayıs, halk gençliğine dayatılan geleceksizliğe karşı örgütlenme ve “isyanı her tarafa yayma” günü olarak ele alınmalıdır.

1 Mayıs, komprador kapitalizmin doğa ve çevreye yönelik rant saldırılarına, yağma ve talanına karşı direnen köylülerle dayanışmanın, mücadeleleriyle birleşmenin günü olarak ele alınmalıdır.

1 Mayıs, başta Alevi inancı olmak üzere, ezilen inançlara yönelik inkar, baskı ve aşağılamaya karşı durmanın, bu mücadelelerle dayanışmanın aracı olarak ele alınmalıdır.

1 Mayıs, işçi sınıfı ve emekçi halkın yoksulluk, açlık ve sefalete mahkum edilerek kazanma ümidinin kırılmak istenmesine karşı açığa çıkan enerji ve öfkesiyle birleşmenin ve sınıf kinini doğru hedefe yöneltmenin günü olmalıdır.

50. yılın deneyimi ve birikimiyle 1 Mayıs alanlarına!

İçinde bulunduğumuz yıl aynı zamanda partimiz TKP-ML’nin kuruluşunun 50. yıldönümüdür. Yarım asırlık deneyim ve bilincin ilhamıyla 1 Mayıs’ı karşılıyoruz. Bunun haklı gururu ile 1 Mayıs alanlarına akmak anın devrimci görevlerindendir.

50 yılın deneyimi ve birikimiyle; her türden emperyalist saldırganlığa, başta TC faşizmi olmak üzere bölge gericiliğinin işgal ve ilhak saldırılarına karşı 1 Mayıs alanlarına!

50 yılın deneyimi ve birikimiyle; Kürt ulusu başta olmak üzere ulus ve milliyetlere karşı gerçekleştirilen ulusal baskıya ve imha politikalarına; Alevi inancı başta olmak üzere ezilen inançlara yönelik baskılara, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik “erkek” devlet saldırganlığına, doğanın ve çevrenin kapitalist rant uğruna talan edilmesine karşı 1 Mayıs alanlarına!

50 yılın deneyimi ve birikimiyle, işçi sınıfına ve emekçi halka dayatılan sefalet koşullarına, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, gençliğe vaat edilen geleceksizliğe karşı 1 Mayıs alanlarına!

Ocak ayından itibaren giderek artan işçi direnişi ve eylemleriyle, 8 Mart’ta alanları, meydanları dolduran ve geceleri zapt eden kadınların militanlığıyla, 21 Mart’ta meydanları dolduran Kürt halkının kitleselliği ve coşkusuyla 1 Mayıs alanlarına!

50 Yılın Deneyim ve Birikimiyle 1 Mayıs’ta Alanlara!

Yaşasın 1 Mayıs!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

Türkiye Komünist Partisi Marksist-Leninist (TKP-ML)

Merkez Komite  26 Nisan 2022

5139

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

Sayfalar