TKP-ML MK: 1 Mayıs'ı kazanacağız!
Kapitalist emperyalist sistemin aşırı kâr hırsının ürünü olan Covid-19 pandemisi, dünya çapında beş milyondan fazla insanın ölümüne neden oldu. Ölenlerin çoğunun yoksul, aşıya ve sağlığa erişimi olmayanlar olduğu biliniyor. Bu anlamıyla pandemi bir kez daha emperyalist kapitalist sistemin insanlık ve halk düşmanı karakterini ortaya koymuş durumdadır.
Kapitalist emperyalist sistemin, işçi sınıfı ve halk düşmanı yüzü emperyalist Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal saldırısında da görüldü. ABD-İngiltere-AB ve Rusya emperyalistleri arasında yaşanan pazar dalaşının ürünü olan ve NATO’nun kışkırtmasıyla başlayan işgal saldırısı, bir kez daha “savunma” gerekçesiyle silahlanma yarışına neden oldu. Emperyalist klikler arasında artan çelişki ve çatışmalar beraberinde dünya çapında işçi sınıfı ve ezilen halkların yaşam koşullarını kötüleştirmekle kalmadı, nükleer savaş tehlikesi de dahil olmak üzere yeni paylaşım savaşlarının önünü açtı.
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısının ortaya çıkardığı diğer bir gerçek de emperyalistlerin yoğun ideolojik saldırı ve dezenformasyon kampanyası oldu. Rusya’nın emperyalist işgal saldırısı bir kez daha Sovyet Rusya’ya ve komünist dünya görüşüne yönelik ideolojik saldırıların gerekçesi yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Rusya emperyalizminin SSCB ile hiçbir benzerliği olmadığının dahası bizzat anti komünist Putin’in Lenin’i Ukrayna bağlamında Ulusların Özgürce Ayrılma Hakkı’nı tanıması nedeniyle açıktan eleştirdiği bilindiği halde, emperyalist burjuvazi kontrol ettiği kitle iletişim araçlarıyla bir kez daha komünizm ve işçi sınıfı düşmanlığı propagandasına başvuruyor.
Bu gerçeklik bizlere 1 Mayıs alanlarında sadece emperyalist işgal ve saldırılara, haksız savaşlara yönelik mücadelemizi yükseltmemizi değil aynı zamanda, işçi sınıfının ve ezilen halkların sömürüden, baskıdan ve bağımlılıktan kurtuluşunun yolunu gösteren komünizm ideolojisini savunma; emperyalist burjuvazi ve yerli uşaklarının MLM bilimine yönelik ideolojik saldırılarına karşı güçlü bir yanıt olma görevini de yüklemektedir.
Bu anlamıyla proletarya ve ezilen dünya halkları, emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele bayrağını yükseltirken aynı zamanda emperyalistler arasındaki dalaşa, emperyalist işgal ve saldırılara karşı da mücadele sloganlarını haykırmalıdır. 1 Mayıs, emperyalist klikler arasında yaşanan dalaşa ve her türden emperyalist işgal ve savaşa karşı olduğumuzu, bu haksız savaşlar karşısında haklı savaşların gerekliliğini ve zorunluluğunu savunmanın günü olmalıdır.
Krize, açlığa ve sefalete yenilmeyeceğiz; İşçi sınıfı ve halk kazanacak!
Emperyalist kapitalist sistemin bir parçası ve dahası bölgedeki temsilcisi olan Türk hakim sınıfları ise bir yandan ülke içinde işçi sınıfını ve emekçi halkı ekonomik kriz, açlık, sefalet ve işsizlikle karşı karşıya bırakırken, diğer yandan ülke içinde ve sınır dışında saldırılarını artırmış durumdadır. AKP-MHP iktidarının karşısında olan herkes düşman olarak görülmekte ve “terörist” olarak değerlendirilmektedir. Faşizm, kendisine karşı gelişecek halk hareketlerinden korkmakta ve saldırganlaşmaktadır.
Bu nedenle 1 Mayıs, faşizmin işçi sınıfı ve halka dayattığı ekonomik krize, yoksulluğa ve açlığa karşı isyan ve öfkemizi haykırmanın günü olmalıdır. İşçi sınıfının artan fiili meşru direnişleriyle dayanışmanın, bu direnişleri çoğaltmanın adı olmalıdır.
1 Mayıs, TC’nin başta Rojava olmak üzere her türden ilhak ve işgal saldırısına dur demenin, başta Kürt halkı olmak üzere, halka yönelik saldırganlığa karşı durmanın, her türden ulusal baskıyı karşı çıkmanın adı olarak ele alınmalıdır.
1 Mayıs, kadın ve LGBTİ+ katillerini aklayan erkek yargı sistemine karşı öfkemizi haykırmanın, patriarkaya karşı mücadeleyi daha da yükseltmenin günü olarak ele alınmalıdır.
1 Mayıs, halk gençliğine dayatılan geleceksizliğe karşı örgütlenme ve “isyanı her tarafa yayma” günü olarak ele alınmalıdır.
1 Mayıs, komprador kapitalizmin doğa ve çevreye yönelik rant saldırılarına, yağma ve talanına karşı direnen köylülerle dayanışmanın, mücadeleleriyle birleşmenin günü olarak ele alınmalıdır.
1 Mayıs, başta Alevi inancı olmak üzere, ezilen inançlara yönelik inkar, baskı ve aşağılamaya karşı durmanın, bu mücadelelerle dayanışmanın aracı olarak ele alınmalıdır.
1 Mayıs, işçi sınıfı ve emekçi halkın yoksulluk, açlık ve sefalete mahkum edilerek kazanma ümidinin kırılmak istenmesine karşı açığa çıkan enerji ve öfkesiyle birleşmenin ve sınıf kinini doğru hedefe yöneltmenin günü olmalıdır.
50. yılın deneyimi ve birikimiyle 1 Mayıs alanlarına!
İçinde bulunduğumuz yıl aynı zamanda partimiz TKP-ML’nin kuruluşunun 50. yıldönümüdür. Yarım asırlık deneyim ve bilincin ilhamıyla 1 Mayıs’ı karşılıyoruz. Bunun haklı gururu ile 1 Mayıs alanlarına akmak anın devrimci görevlerindendir.
50 yılın deneyimi ve birikimiyle; her türden emperyalist saldırganlığa, başta TC faşizmi olmak üzere bölge gericiliğinin işgal ve ilhak saldırılarına karşı 1 Mayıs alanlarına!
50 yılın deneyimi ve birikimiyle; Kürt ulusu başta olmak üzere ulus ve milliyetlere karşı gerçekleştirilen ulusal baskıya ve imha politikalarına; Alevi inancı başta olmak üzere ezilen inançlara yönelik baskılara, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik “erkek” devlet saldırganlığına, doğanın ve çevrenin kapitalist rant uğruna talan edilmesine karşı 1 Mayıs alanlarına!
50 yılın deneyimi ve birikimiyle, işçi sınıfına ve emekçi halka dayatılan sefalet koşullarına, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, gençliğe vaat edilen geleceksizliğe karşı 1 Mayıs alanlarına!
Ocak ayından itibaren giderek artan işçi direnişi ve eylemleriyle, 8 Mart’ta alanları, meydanları dolduran ve geceleri zapt eden kadınların militanlığıyla, 21 Mart’ta meydanları dolduran Kürt halkının kitleselliği ve coşkusuyla 1 Mayıs alanlarına!
50 Yılın Deneyim ve Birikimiyle 1 Mayıs’ta Alanlara!
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Türkiye Komünist Partisi Marksist-Leninist (TKP-ML)
Merkez Komite 26 Nisan 2022
Son Haberler
Sayfalar
BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]
“Ve bizim bir haziranımız
Bir yıl kadar yetecektir dünyaya
Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış
Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız
Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen
Bir olgu olmayacaktır sana
Ölülerimiz toplanacaktır
Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]
Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’
KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]
“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]
Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…
KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ
Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.
ANNEME İnci Taneme
“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık. Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.
“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”
Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu
Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!
6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm
Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda b
İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür
Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür.
PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?
1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.
2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.
3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.
4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.
5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.
6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.
BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...
Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.