TKP-ML MK SB: 1 MAYIS, GERÇEK VİRÜS EMPERYALİST-KAPİTALİST SİSTEME KARŞI MÜCADELEDİR!
Bütün Ülkelerin İşçileri ve Ezilen Halkları, Birleşin!
Burjuvazi ile işçi sınıfı ve milyonlarca ezilen emekçi yığınlar arasındaki savaşımda, en önemli kilometre taşlarından biri olan 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nü, devrim ve karşı-devrim güçlerinin saflarının daha da netleştiği, çelişkilerin daha bir açık hale geldiği, ezilenlerin öfkesinin henüz kabuğunu kıramamış olsa da biriktiği bir süreçte karşılıyoruz.
Elbette bu tablonun açık hale gelişinin en önemli sebeplerinden biri, işçi sınıfı hastalığı olarak görülmesi gereken koronavirüs salgınıdır. Tüm dünyada bugüne kadar üç milyonun üzerinde insan salgın nedeniyle yaşamını yitirmiş durumda. Yaşamını yitirenlerin çoğunun olduğu gibi en çok fakirleşenler de işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleridir. Bu apaçık ortada bir gerçekliktir.
Emperyalizmle bağlantılı kimi kuruluşların yaptıkları raporlamalarda bu gerçeklik, günlük 1.90 Doların altında kazanan ve “aşırı yoksul” olarak tanımlanan insan sayısının 434 milyondan 1 milyara ulaşacağı tahminlerine yansımaktadır. Bu durum, 2008 ekonomik krizinden bu yana toparlanamamış olan ekonomik krize karşın, pandemi sürecinde dünya milyarderlerinin toplam servetinin 5 trilyon Dolarlık artışla 13.1 trilyon Dolara ulaşmasında da görülmektedir. Bu kapitalistlerin artan zenginliğinin sahibi, pandemi sürecinde ölümüne çalıştırılan işçi sınıfı ve emekçilerdir. Salgın sürecinde milyarderler listesine giren 660 kişiyle birlikte 2 bin 755 kişiye ulaşan kan emicilerin harcadığı her kuruşta, işçi sınıfı ve emekçilerin sadece alınteri değil, aynı zamanda kanı vardır. Dünyanın en zengin 10 kişisinin servetinin, tüm dünya halklarının aşı olmasına imkan sağlayacak kadar fazla olması, yoksulları koronavirüsün değil, zenginlerin öldürdüğünün kanıtıdır. Kısacası birileri yoksullaşırken birileri de zenginleşmekte; yoksullaşma, birilerinin zenginleşmesi pahasına olmaktadır.
Burjuvazi, dünya çapında zenginliğine zenginlik katar, emperyalistler arası rekabetin ürünü olarak aşı savaşları yaşanırken, onların temsilcileri olan devletlerin, halklara pandeminin ilk süreçlerinde yapmayı vaat ettikleri “sadaka-yardımlar” dahi çok kısa sürede unutturulmuştur. Bu durum ülkemiz açısından ise vahim bir haldedir. Öyle ki, OECD ülkeleri arasında milli gelirine oranla, pandemi sürecinde halka en az kaynak ayıran iki ülkeden biri Türkiye’dir. Bu kaynağın içerisinde sağlık harcamaları da bulunmaktadır, ki bu rakam milli gelirin sadece yüzde 1.1’ine denk düşmektedir.
Pandeminin başında sözde işten çıkartmaları yasaklayan AKP-MHP iktidarı, patronların eline “ücretsiz izne çıkarma” ve İş Kanunu’nda yer alan “Kod-29”u yani “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller” nedeniyle işten çıkartma silahını vererek işten atma yasağının çok basit bir kandırmaca olduğunu göstermiştir. Özellikle Kod-29, haklarını almak için sendikalarda örgütlenen, direnen işçilere yönelik özel bir saldırı politikası haline gelmiştir. Kod-29’la işten atılan işçilerin, işsizlik ödeneği hakkını da kullanamaması iktidar açısından tam bir kazan-kazan durumu yaratmaktadır. Nitekim geçtiğimiz yıl, Kod-29’la işten atılan işçi sayısı 176 bin 662 iken, ücretsiz izne çıkartılanların sayısı ise 2 buçuk milyonu geçmiştir. Yani üç milyona yakın emekçi, “işten atma yasağı” sürecinde işsiz bırakılarak ölüme terk edilmiştir.
Dipten Gelen Dalga Yüzeye Vuruyor!
Türk egemen sınıfları ve onların temsilcisi AKP-MHP iktidarı, pandemiyi sadece emekçilerin alınterini daha fazla sömürmek için değil, aynı zamanda doludizgin bir faşizmle halkın zaten kırıntı düzeyindeki demokratik-sosyal haklarını gasp edip, mücadele etmesinin önüne kalın duvarlar örmek için de kullanmaya çalışıyor. Bunun en bariz örneklerinden biri, “lebalep kongrelerde” salonlara binlerce kişiyi tıkanların; işçilerin, emekçilerin sokaktaki hak arayışının önüne koyduğu “pandemi kısıtlamaları”dır. Sokak eylemlerine pandemiden kaynaklı yasak diyerek saldırıp, gözaltına aldıkları insanları polis otobüslerine tıkabasa doldurmalarıdır. Kadınların uzun yıllar mücadelesinin sonucu olarak kazandıkları ve kadına, LGBTİ+lara yönelik şiddeti önlemek üzere hazırlanan İstanbul Sözleşmesi’nin bir gece yarısı cumhurbaşkanlığı genelgesiyle çöpe atılmak istenmesidir. Fırsattan istifade Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektördür. Türk devletinin hiç değişmeyen hedefi olarak Kürt halkının mücadelesine, kazanımlarına yönelik saldırılarına hız kazandırması, HDP’ye yönelik kapatma davası açmasıdır. Ağzını açanın evine, “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla sabahın beşinde koçbaşlarıyla kapılarını kırarak, kar maskeli özel harekat polisleriyle baskın yapmalarıdır.
Buna karşın parçalı ve yeterli dayanışma desteğinden yoksun olsa da, işçi sınıfının, emekçilerin, kadın ve LGBTİ+’ların, ezilen inançlara mensup halkın, Kürt ulusunun faşizmin bu saldırganlığına karşı fiili meşru mücadelesi alanlardan geri çekilmiyor. Faşizmi yıkıp özgürlüğümüzü kazanmak için, ihtiyacımız olan, başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerin farklı katmanları arasındaki dayanışma ve birliği güçlendirmek, bu şekilde birleşik bir mücadele hattı yaratmaktır.
Özellikle yukarıda bahsettiğimiz ekonomik, politik tüm alanlarda yürütülen saldırganlık ve tüm dünyada giderek yükseltilen faşizm dalgasına karşı coğrafyamızda anti-faşist cepheyi örerek, bu cephe içinde başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenleri birleştirmek, enternasyonal alanda ise anti-faşist, anti-emperyalist güçlerle ortak bir zemin yakalayarak örgütlenmek son derece önemlidir. Öyle ki, pandemi sonrasının dünyasının belirgin iki karakteristiğinden birinin faşizmin yükselişi, diğerinin ise bıçağın kemiklerine dayandığı ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan halkların biriktirdiği öfkenin dışa vurumu olarak büyük halk hareketleri olacaktır diyebiliriz. Ortak bir dil tutturan, ortak şiarlar haykıran, ortak düşmanı hedefleyen ve birbirini tetikleyen bu hareket dalgası egemenlerin hesaplarını mutlaka bozacaktır. Anti-faşist güçler, bu gerçeklikten hareketle “düzen siyaseti” zeminine hapsolmayarak fiili meşru direniş ve mücadele zeminine dayanan örgütlenmelerle bu süreçten ezilenler adına özgürlük, adalet ve kurtuluş yolunda bir adım atabileceklerdir. Böylesi bir sürecin öznesi ve geleceğin inşacısı ise hiç kuşku yok ki işçi sınıfıdır.
Tüm Gücümüzle Yüklenmenin Zamanıdır!
1 Mayıs, büyük bir direnişten doğmuş, tüm dünyada proletarya ve ezilen halk ve ulusların büyük kavga ve direnişlerinde yaşatılarak enternasyonal kurtuluş kavgasında sembolleşmiştir. 1 Mayıs’ın tarihini yazan işçi sınıfı, bu yıl 150. yıldönümü olan Paris Komünü’nü yaratmış ve ilk proletarya iktidarının örneğini kazandırmış bir sınıftır. Komün sadece 70 gün yaşayabilmiş olsa da, Komün’ün derslerinden beslenen Sovyet ve Çin Devrimleri başta olmak üzere bugüne kadar dünya halkları uluslararası emperyalist burjuvaziye karşı önemli mevziler kazandılar.
Bu nedenle, bugün yaşanan kriz ve halklara yönelik saldırganlığın ortaya çıkardığı yıkımın ezenler için mi, ezenler için mi olduğuna sınıf mücadelesi karar verecektir.
Partimiz TKP-ML, dünyayı yaratan emeğin sahiplerini, ücretli köleler ordusunu, işçi sınıfını ve tüm ezilenleri, sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünya için örgütlenmeye, mücadeleye çağırıyor. Faşizmi yıkıp özgürlüğümüzü kazanmanın başka bir yolu yoktur. “Bugünü de atlattık” diyerek, faşizmin kendiliğinden yıkılmasını bekleyerek, seçim sandıklarına gömülmelerini umarak kurtuluş mümkün değildir. Kurtuluşumuzun yolunu göstermek için tüm işçileri, emekçileri, kadınları, LGBTİ+’ları, Alevileri, Kürtleri, Ermenileri, bu iktidara karşı bir sözü herkesi 1 Mayıs’ta her yeri direniş ve mücadele alanına çevirmeye çağırıyoruz.
Yaşasın 1 Mayıs! Bijî 1 Gulan!
Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Demokratik Halk İktidarı Mücadelemiz!
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Yaşasın Marksizm Leninizm Maoizm!
TKP-ML MK SB
Nisan 2021
1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!
1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.
"Legal parti sorunu" Üzerine
Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.
Emperyalizm Üzerine Notlar -2
“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”
Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)
TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!
Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var
TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!
“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!
Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!
Emperyalizm Üzerine Notlar
Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.
Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.
Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..
"Başkası olma kendin ol
Böyle çok daha güzelsin"
Anasının kuzusu
Ciğerimin köşesi"
Marifet solun sağıyla başarılı olmak değil ki.
Afyon, antalya, istanbul, ankara...
İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.
Sanki seçimleri kaybettiren sol gibiymiş gibi
Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi
Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.
Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.
Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*
Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.
Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim
Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.
TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!
İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı
İsyan, Direniş, Serhildan!
Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.