Çarşamba Nisan 23, 2025

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: YAŞASIN TİKKO KONFERANSIMIZ!

DEVRİMCİ SAVAŞTA İLERİYE DOĞRU BİR HAMLE!

YAŞASIN TİKKO KONFERANSIMIZ!

DEVRİMİN ZAFERİ İÇİN HALK SAVAŞI’NDA DERİNLEŞ, GERİLLADA UZMANLAŞ!

Bilindiği gibi Partimiz TKP-ML, 2019 yılında gerçekleştirdiği 1. Kongre’de, kuruluşundan bu yana askeri çizgimizin sistemli bir hale getirilmesi konusundaki eksikliğe dikkat çekmişti. Öngördüğü devrimin, silahlı mücadeleyle başarıya ulaştırılabileceği ve ülkemiz özgülünde bu mücadelenin Halk Savaşı Stratejisi olduğu konusunda kuruluşundan bu yana net ve ısrarlı bir pratik içinde olan Partimizin tarihinde bu konuda önemli ve değerli çalışmalar bulunmaktadır. Ancak bu çalışmaların sistematize edilmesi ve mevcut konjonktüre uygun hale getirilmesi konusunda yaşadığımız eksikliğin bir özeleştirisi olarak TİKKO’nun önüne bu konuya özgülenen bir Konferans gerçekleştirmesi görevini koymuştu. Bu Konferans aynı zamanda 7. Konferans’ta karar altına alınarak uygulamaya geçen TİKKO Yönetmeliği’nin de güncellenmesi görevini içermekteydi.

Mao yoldaşın “Komünist Parti ve Devrimci Savaş” makalesinde ifade ettiği gibi “Tarih, bize, doğru politik ve askeri yolların durup dururken kendiliğinden ortaya çıkmadığını, ancak mücadeleyle elde edildiğini anlatıyor. Bu yollar, bir yandan ‘sol’ oportünizmle, bir yandan da sağ oportünizmle savaşmak zorundadır. Devrimi ve devrimci savaşı engelleyen bu zararlı eğilimler ile mücadele etmez ve bunların üstesinden gelemezsek, doğru bir hareket çizgisi saptamamız ve bu savaşta zafere ulaşmamız olanaksızdır.”

Bu sözleri ilke edinen TKP-ML’nin, sağ ve “sol” oportünizmle mücadeleyi ihmal etmeksizin doğru bir hareket çizgisi saptamak konusunda bize yüklediği görev ve sorumluluğu başarıyla sonuca ulaştırdığımızı duyurmanın onuru ve coşkusu içerisindeyiz. Aynı zamanda farklılaşan koşullarda savaşı ileriye taşıma cüretinin sorumluluğunu da taşıyoruz.

Halk Savaşı’nda Derinleş, Gerillada Uzmanlaş!

“Önümüzdeki dönemde savaş çizgimiz nasıl oluşmalıdır? Düşmanın her geçen gün askeri örgütlülüğünü yenileyerek yapılandırması, teknik ve teknolojinin bütün araçlarını kullanarak, ajan-işbirlikçi ağını güçlendirerek vuruş ve hakimiyet gücünü artırmaya çalıştığı ve belli ‘başarılar’ da kazandığı günümüzde bu durumu nasıl çözeceğiz? Nasıl bir anlayışa, plana, sistemli bakışa kavuşturacağız? Nasıl anlayış birliği oluşturacağız?” vb. sorular üzerinden yürütülen tüm tartışmaların açtığı kapının Halk Savaşı Stratejisi olması tesadüfi değildir. Nitekim Halk Savaşı’nın günümüze uygun bir tarzda tanımlanması ve yaratıcı bir tarzda, düşmanın teknik alanda yaptığı atılımlara da denk düşecek şekilde uygulanması gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Bu açıdan Halk Savaşı’nın kavranmasında yöntem sorunu açığa çıkmaktadır. Halk Savaşı Stratejisi’nin evrensel ilkeleri olduğu gibi o ilkeler üzerinden yaşam bulacak özgün halkanın yakalanması gerekir. Bu stratejiyi kendi ülke özgünlüklerine uyarlayabilenler başarılı olurken -olduğu gibi- hiçbir değişiklik yapmadan uygulamaya kalkanlar gerçeğin karşısında başarısızlığa uğramışlardır. Kendi savaş tarihimiz açısından da açılım yaptığımız dönemlerdeki başarılar ve stratejiyi taktik politikaların yerine geçirdiğimiz dönemlerdeki tıkanmalar bunun örneğini oluşturmaktadır. Başkan Mao da yazılarında meselelerin dogmatikçe kavranmasına savaş açmış ve Halk Savaşı teorisini esasta dogmatizmle mücadele içerisinde geliştirmiştir. Fakat benzer durum kimi ülke devrimleri şahsında Başkan Mao’nun ortaya koyduğu bu teorinin de başına gelerek dogmatikleştirilmiştir. K. Marks’ın o meşhur 11. Tezine atıfla Leninist sözü hatırlamak gerekirse, Halk Savaşı Stratejisi bir dogma değil iktidarı almak için bir eylem kılavuzudur.

Tam da bu noktada, düşmanın, emperyalist işbirlikleri ve pazarlıklar içerisinde her geçen gün daha da güçlenen teknik üstünlüğü karşısında artık Halk Savaşı’nın geçerli bir strateji olmadığını iddia eden ya da “tutunma” siyaseti adı altında sağ tasfiyeci bir konumda “yaşam savaşı” veren anlayışlar karşısında Halk Savaşı’nda derinleşmeyi ve gerillada uzmanlaşmayı temel yönelim olarak önümüze koyuyoruz. Bu yönelimi ayrıntılandırarak somutlaştıran Konferansımız, şu belirlemeyi yapmıştır: “Halen yolun başında olduğumuz sayısız deneme, yenilgi, darbelenme ile bugünlere geldiğimiz, hatalarımızdan, dogmatikliğimize kaynak oluşturan subjektivizmden kurtulmak için parti tarihimiz ve onun savaş pratiği oldukça öğreticidir. Çünkü yolun başında olmamız bu işe yeni başladığımız anlamına gelmemektedir. Öğrenmekten utanmayacağımız bir tarihimiz, üzerinden yükseleceğimiz bilimsel bir temelimiz vardır. Biz de bu tarihten öğrenecek, temelimizden kopmayacağız.”

Yeni dönemin gerillacılığını geliştirmenin bir parçası olarak ideolojik-politik eğitimler, askeri eğitimler, yeni savaşçı eğitimleri, uzmanlaşma eğitimleri ve özel kuvvetlerin eğitimi başlıkları altında yapılan tartışmalarla, Konferansımız TİKKO’nun komuta kademesinden savaşçılara kadar bir bütün eğitim anlayışını ortaya çıkartarak yönelimini somutlaştırması önemli bir noktadır. Savaşçı yapımızın belirleyici önemdeki unsuru olan komutanlık kademesinin ve komutanlarımızın niteliği üzerine yapılan tartışmalar da TİKKO’nun savaş gücünü yükseltecek başlıklar olarak yer almıştır Konferansta.

Konferansımızın en önemli başlıklarından birisi de kadın ve LGBTİ+ özgürlük mücadelesiydi. Konferansımızda hem yönetmeliğe yansıyacak kararların alınmasında hem de verdiğimiz savaşın aynı zamanda ataerki ve heteroseksizme karşı bir savaş olduğu noktasında netleşmede cüretli ve sağlam adımlar atılmıştır. Bu adımlar doğrultusunda kadın ve LGBTİ+ların komutanlaşmasında ve savaşın her alanında daha ileride konumlanışında ordumuz üzerine düşen görevleri yerine getirecektir.

Ordumuzun, 7 yıllık Rojava savaş deneyimi, Rojava Devrimi’ne katılımı partimizin savaş tarihinde önemli bir deneyim olarak yer almıştır. Bu deneyimin özetlenerek somutlanması ve sistematik bir şekilde değerlendirilmesi Konferansımızın başarılarından biridir. Şehir savaşlarından düşmanın teknik üstünlüğüne karşı mücadele yöntemlerine, halkı yönetme deneyimine kadar bir dizi deneyim değerlendirmeye tabi tutularak somut bir kazanım haline dönüşmüştür.

Halk Savaşı stratejisi, proletarya önderliğinde halk katmanları arasında stratejik düzlemde geliştirilen cephe tarzı ittifaklara dayanan politik bir stratejidir. Halkın Birleşik Cephesi, Halk Savaşı stratejisinin belirleyici özelliklerindendir. Fakat DHD yolunda komünist partinin sınıf mücadelesinin diğer politik özneleri ile uzun süreli ya da dönemsel ittifaklar geliştirmesinin önünde engel yoktur. Bilakis Halk Savaşı stratejisinin her aşamasında temel ittifak siyasetimiz hedefi küçültmek, cepheyi geniş tutmak şeklindedir. Bu noktada, içinde bulunduğumuz HBDH gibi örgütlenmeler içinde, ortak mücadelede üzerimize düşenleri yerine getirmede daha kararlı bir çizgi izlemek zorunda olduğumuz da açıktır. Bu dönem birbirimizin deneyimlerinden öğrendiğimiz dönemdir de aynı zamanda. Konferansımız, bu avantajları Halk Savaşı’nın başarısı için değerlendirme konusunda bir kez daha net bir irade koymuştur.

Partimiz TKP-ML’nin ideolojik-politik önderliği altında savaşan TİKKO’nun gerçekleştirdiği konferansımız, ordumuzun şehit düşen ilk komutanı Ali Haydar Yıldız ve ilk kadın siyasi komiseri ve TKP-ML MK üyesi Sefagül Kesgin (Eylem) yoldaşlarımıza adanmıştır. Attığımız her adımda yanıbaşımızda olan tüm Parti ve Devrim şehitlerimizin mücadeledeki kararlılıkları, ideolojik sağlamlılıkları, savaştaki ısrarlarını hissediyoruz. Halk Savaşı’nı büyütmekteki cüretimizi onlardan ve Partimizin 50 yıllık mücadelesinden alıyoruz.

 

Şan Olsun 50. Mücadele Yılında Partimiz TKP-ML’ye, önderliğindeki TİKKO, KKB ve TMLGB’ye!

Şan Olsun Parti ve Devrim Şehitlerimize!

Yaşasın Halk Savaşı!

Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı

Ocak 2022

5292

Son Haberler

Sayfalar

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: YAŞASIN TİKKO KONFERANSIMIZ!

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar