TKP/ML-MK : “43 yıl önce başardık yine başaracağız!”

Zamanın ruhunu yakalamak tarihin akışını kavrama yeteneğine bağlanmıştır. Tarihin akışını kavramak ise doğru bilgiye ulaşmanın yöntemini keşfetmekle mümkündür. Sınıf mücadelesi, bilimsel mücadele ve üretim mücadelesi ise doğru bilginin kaynağıdır. 24 Nisan 1972’de bu cevherin ürünü olan TKP/ML tarih sahnesindeki yerini almıştır. Doğru bilgiye ulaşma aşkı yöntemi keşfetmeyi, yöntem tarihin akışını kavramayı ve tarihin akışını kavrayış ihtilalci-komünist çizgi ve örgüt ihtiyacının doğuşunu getirmiştir.
24 Nisan 1972 geniş kitlelerin sürekli ileriye giden hareket ve mücadelesinin en ileride örgütlenme ihtiyacının ürünüdür. Enternasyonal proletaryanın, Türkiye coğrafyasında çürümüş, revizyonizme demirlemiş, devrimi örgütleme iddiasını kaybetmiş komünist yaftalı partiye karşı kendi bayrağının yeniden göndere çekilmesidir.
24 Nisan 1972 ezilenlere kurtuluş silahını kuşandırma hamlesidir. Bu hamle tepeden tırnağa cüret, var olan kalıplara sığmama, uygulanabilir olanı ve tarihsel sorumluluğu kıskançlıkla sahiplenme ile gerçekleşmiştir. Bu hamle ezen ve ezilen ilişkisinin, doğru bilinen ile gerçeğin, parti ile kitleler çelişkisinin yeniden tanımlanmasıdır. Bunun evrensel kaynağı Büyük Proleter Kültür Devrimi iken yerel kaynağı ise büyük toplumsal mücadelenin doruk noktası olan 15-16 Haziran İşçi Kalkışmasıdır. Bu büyük komünist hamlenin ruhu ve bilinci, temel mayası bu şekilde atılmıştır.
24 Nisan 1972 ruh ve bilincin, devrimci teori ile devrimci pratiğin, realizmle devrimci romantizmin ahenkli uyumudur. Gelişkin devrimci pratiğin ayağında pranga olan eskimiş teorilerin yerine devrimci pratiğin aynı zamanda ürünü olan yepyeni teorilerin örgütlenmesidir. Sosyal-toplumsal pratiğin ve gelişmenin tarihsel seyri 24 Nisan 1972’de örgütlenen devrimci teoriye geçer notu vermiştir. Ancak bu geçer not devrimin örgütlenmesi sorumluluğu ile derin çelişkiler içindedir. Açıklıkla belirtmeliyiz ki bu çelişki partimize ait olduğu gibi yine onun alt etmesi gereken bir sorumluluktur.
24 Nisan 1972 ne kadar başarılı ve büyük bir tarihsel adım ise, bunun devrimi örgütleyerek geliştirilememesi ise o büyüklükte bir başarısızlık ve tarihsel bir vebaldir. Bu büyük çelişkinin giderilmesi hala bizi bekleyen en önemli görev ve ödevdir. 43 yıl boyunca bu görevin yerine getirilmesi için kesintisiz bir devrimci mücadeleyle yüzlerce şehit verip, tarifsiz bedeller ödedik. Devrime, sosyalizme ve komünizme olan inancın taşıyıcısı, sürdürücüsü ve ısrarcısı olmaktan tereddüt etmedik, bundan taviz vermedik.
Devrimin, sosyalizmin, komünizmin dönemsel yenilgisi dünyada bir kasırga gibi eserken, bu kasırga devrim cephesinde ideolojik-politik ve örgütsel olarak bir yıkıntı ve hurdalık yaratırken partimiz yer yer savrulmuş, sarsıntılar geçirmiş ancak yıkılmamıştır. Esen kasırgayla baş etmiş, ona meydan okumuş, iddiasından ve taşıdığı tarihsel sorumluluktan yüz geri etmemiştir.
Partimiz zamanın ruhunu, onun gerektirdiği ihtiyaçları belki yeterince kavrayamamış ve gerekli yanıtları verememiştir. Ancak dönüp var olan yıkıntı ve bozulmaya baktığımızda 24 Nisan 1972’in ihtilalci-komünist ruhunun bize ne badireler atlattığını kavramak hiç de zor olmamaktadır.
Gerici, karşı devrimci kasırganın artık gücünü ve etkisini kaybettiği bir süreç yaşıyoruz. Ezilenlerin tarihsel çıkarları doğrultusunda güçlü kıpırdanışlar, sorgulayıcı arayışlar, umutlu beklentiler içinde olduğu bir dönemdeyiz. Tarih kasırgalarda ideolojik testten geçmeyi becerenlere yeni bir görev yüklüyor artık. Devrimi örgütlemenin, siyasal iktidarı zapt etmenin olanaklarını daha fazla sunuyor. Toplumsal gelişmeler ve ihtiyaçlar partimizin kapısını daha güçlü dövüyor.
24 Nisan 1972’de ne başardığımızı, neyi inşa ettiğimizi biliyoruz. 43 yıl boyunca neyi, neden başaramadığımızı da. 24 Nisan 1972’de başarırken kuşandığımız silah MLM idi. Maoizm, Önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya’ya gelişmelerin seyrini kavrama, doğru bilgiyi edinme ve cüretli olmayı öğretti. Bu onun bize örgütlenmiş ihtilalci-komünist çizgi armağan etmesini sağladı. Bu bizim için başarısızlığı başarıya, yenilgiyi yengiye, geriliği ileriye, kavrayışsızlığı kavrayışa, umutsuzluğu umuda çevirecek silaha sahip olmak demektir.
Bundan tam 43 yıl önce başardığımızı ve öyle ya da böyle kasırgalar içinde bugüne taşıdığımız kurmayımızın geleceği kazanma iddiasını ve bu görevini gerçekleştireceğiz. Devrimci durumun ivme kazanarak geliştiği, ancak geniş kitlelerin bir yandan kafasının karışık bir yandan da yeniye açık ve arayış içinde olduğu verili koşullarda bundan 43 yıl önce bu karmaşaya nasıl son verecek ideolojik, politik ve örgütsel bir netlik sağladıysak, bugün de yine aynı kaynaktan beslenerek buna son verebiliriz. Ama bu defa 43 yılın deneyim, birikim ve donanımını kuşanarak, daha ileri hamleler için olgunlaşmış olarak. Tarihin kapımızı dövmesini duymazlıktan gelecek lüksümüzün olmadığını bilerek sorumluluklarımızı sahiplenip ilerleyeceğiz.
Şan olsun partimizin 43. Kuruluş yılına!
Şan olsun partimize harç olan şehitlerimize!
Şan olsun başarma ve devrim inancı taşıyan TKP/ML’ye, ordumuz TİKKO’ya, gençlik örgütümüz TMLGB’ye!
TKP/ML Merkez Komitesi
Nisan 2015
Son Haberler
Sayfalar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler
Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!
Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)
Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet
İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.
Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.
Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?
Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?
Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?
Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.
Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?
Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.
Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun!

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)
Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.
İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir
Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.