Perşembe Ekim 31, 2024

Türkiye' de Seçimleri Proletarya Köylü Kazandı.

İster seçim kağıdında gözükelim isterse de gözükmeyelim. 

En çok parti katılımlı bir seçim yaşadık. 

Lakin ki .....

Gönül isterdi ki oklar karşısında  tüfekler zafer kazanmasın. 

Selam olsun neo liberal politikalarla ortaya çıkan proletarya köylüye.

Selam olsun neo liberal politikaların üretimi içerisinde yaşarken yeniden sanayi ve statükocu üretimin proletarya köylüsü olabilme özlemi çekenlere.

Selam olsun neo liberal politikaların içerisinde yaşayan proletarya köylünün zaferine.

Selam olsun.....

Evet bir seçim daha bitti.

İster sonuçlara proletarya köylü yüzerinde ki baskının  kaçınılmaz sonucu diyelim.

İsterse de elektrik kesintileri .

İsterse de seçimlerin protesto edilmemesi .

Ne desek de diyelim.

Belkide tarihin en çok parti katılımlı bu seçimlerin sonucunda ortaya çıkan tek gerçek ....

Sosyalist proletarya köylüler için bu seçim bir hezimetten başka bir şey ifade etmediği gerçekliği.

Peki ne oldu da sosyalist proletarya köylüler bu seçimde bu kadar ağır bir yenilgiye uğradı.

Elbetteki bunun bir çok nedeni var.

En en önemlisi de sosyalist proletarya köylüler, tabanın eskiye ( yeninin yıkılarak eskinin yüzerinde yükseleceği geleceğe ) yönelik anılarının, hayallerinin, özlemlerinin.... teorilerine, söylemlerine yansımasında kurtulamamış olmasıdır. 

Yakın tarihimiz içerisinde, herkesin hafızasındayken de,  Sosyalist proletarya köylünün böyle bir teori ve davranış özelliğine sahip olduğunu  kanıtlayabileceğimiz en iyi örnek de gezi olayları esnasında neo liberal politikalar içerisinde işçi yaşarken  işçinin sergilediği davranışlar karşısında

sosyalist proletarya köylünün izlediği siyaseti örnek olarak  göstermek olacaktır .

Gezi olayları esnasında işçi  yaşadığı neo liberal politikaları tümden reddine yöneldi.

Halbuki  işçi reddine yöneldiği neo liberal politikaların içerisinde yaşıyordu ve bir onun kadarda neo liberal politikalara sessiz ( ve yahut da lehine yönelik )  bir işçi ve köylü kesimi de vardı.

Ve Sosyalist proletarya köylülerde neo liberal politikalar içerisinde yaşayan bu  ( tüm ) kesimlerin yaşadıkları üretim ilişkilerini dikkate alarak devrim stratejisi yüzerinde  yükselmektense  yaşadığı neo liberal politikaları  reddine yönelmiş  işçi kesimiyle hareket etti.

Bu işçi kesimi de yaşadığı  neo liberal politikalardan kendisinin kopuşunu sağlayabilecek örgütlü olmaktan da mahrumdu.

Halde böyle olunca  ister reddine yönelenler isterse de neo liberal politikalar lehinde davrananlar mücadele anında ve ardındaki seçim esnasında anıları, özlemleri, hayalleri.... ifade eden söylemlerine  -  söylemlere sıkıca sarılmaktansa varlıklarının devamı sağlayabilecekten yana tavır koymaları kaçınılmaz olarak karşılarına çıktı.  

Gönül isterdi ki  oklar ( anılar, özlemler, hayaller...... )  karşısında tüfekler  ( gerçekler : Yaşanılmak zorunda kalınan - kalınılacak olan üretim ilişkileri ) zafer kazanmasın. 

Kimisi AKP' ye, kimisi CHP'  ye, kimiside MHP' ye .... yöneldi.

Bu top yekun proletarya köylünün bir yenilgisi de değil zaferi de.

Sadece Türkiye' de seçimleri proletarya köylü kazandı.

Yenilen sadece anıları,  özlemleri, hayalleri.... dile getiren sosyalist proletarya köylülerden başka kimse olmadı.

Fakat bu her şeyin bittiği anlamı da gelmez.

Eski üretim ilişkisine duyulan özlemlerle yeni üretim ilişkisinin birbiri yüzerinde ki zafer istenci    ( gezi ardında ) yeniden içerisine dönüş yaptıkları burjuva çelişkileri içerisinde varlığını devam ettirecektir.

Biz sosyalist proletarya köylülere geriye kalan bir an önce anıları, hayalleri, özlemleri .... ifade ettiğimiz kadar gerçeklere de sahip olduğumuz görüp davranmaktır.

 

 

 

 

95978

Şehrin Işıkları

Şehrin gri havasından akşamın karanlığına yürüyorken, herkes, bir telaşla kaçan trenin arkasından koşar gibi, tempoyla, koşturuyor. Şehir o kadar hızlı akıyor ki; insanlar zamanın ve süreçlerinde aynı hızda aktığını zannediyor. Elleriyle dokundukları, gördükleri ve duydukları her şey bir sonraki gün biçim değiştiriyor, aldıkları kokular değişiyor. Gazeteler bir gün önce yazdıklarını ertesi gün hatırlatamıyorlar bile.

Kimliksizlik kimlik olmuş! Tahir Canan

Star Gazetesi İnternete yönelik baskıları savunmak için basın ahlak kurallarını hiçe sayarak basın yasasını hiç görmeyerek dilde kemik yok misali İnternet sansürüne karşı çıkanları porno savunmakla suçlamış. Kendi ilkesizliğini de ilke olarak lansa etmiş. Deyim yerinde ise ilkesizlik ilke olmuş, kimliksizlik de kimlik yerine geçmiş. Yalan dolanla hükümeti” yalama “ yalakalığı erdeme dönüşmüş! Halkı kandırmayı da meslek etmişler. Bunun adına da Gazetecilik denmiş! Gazeteciliğin kamusal görevini hükumetin, devletin ululuğu altına gömmeyi” meslek ilkesi”  kabul etmişler.

Yüce bir ölüm!/Agop Ekmekciyan

 24 Ocak 1988 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü I.Şube polisleri tarafından boş bir arsada kurşuna dizilerek öldürüldüğü vakit Manuel Demir henüz 25 yaşındaydı.  Genç yaşında ,inandığı dava uğruna düşüncelerinden taviz vermeyen,onurlu duruşu ile cellatları çılgına çeviren Manuel Demir hunharca öldürüldü.  Faşizmin azgınca terör estirdiği yıllarda tüm hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı,yurtsever,devrimci,komünistlerin  hapishanelere atıldığı 12 Eylül faşizminin kol gezdiği şartlarda devrimci mücadeleye ara vermeden,,çekinmeden devam etti.

Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) için 11 not/ Temel Demirer

normal tarihsel koşuldur.”[1]

i) Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) güzergâhı, “devrimin güncelliği” fikrine veda etmeyenler için şaşırtıcı olmadığı gibi, “beklenilmeyen” de değildi…

Bu bağlamda Kaan Arslanoğlu’nun, “Bu memleket adam olmaz”, “insanların üzerinde ölü toprağı var”, “insan doğuştan/genetik olarak itaatkârdır,”[2] türünden zırvalarını yerle yeksan eden Haziran Başkaldırısı, tarihsel bir yanıt oldu.

Akademisyen sorumlulugu /Sibel Özbudun

“En büyük bilgelik kendine egemen olabilmektir.”[2]

1. Entelektüel üretimin akademiye ve belli şablonlara sığdırılmaya çalışıldığı günümüzde, sizce akademi dışında entelektüel bir üretim zeminin oluşturulma imkânları nelerdir? Bu bağlamda Özgür Üniversite deneyimini nasıl değerlendirirsiniz?

Benzeşen Toplumları Talilde Unutulanlar / Ergün Aslan

Teori  proletarya köylünün yaşamsal mücadelesinin devrimcide akademik olarak  dile gelişidir.

Konuya girmeden önce, 

Kapitalizmin.., işverenin..  karşısında proletarya köylü olmanın nasıl bir şey demek olduğunu unuttuysan ...

Bu tuzsuz baharatsız sosyo - ekonomik yapı neymiş ya.

Her şeye deva.

Ülkenin sosyo-ekonomik yapısını, inşasını mı talil edecen; Katma  işin içine sömürgeciliği...,  sosyo - ekonomik yapının sınıflar  yüzerinde yol açtığı karekterliği.... tamam.

Umreye Giden Düşkünler/ Erdal Yıldırım

Gündemde AKP iktidarı Kültür Bakanlığınca organize edilen 100 Alevi kökenli ‘dede’nin önce Necef’e, Kerbelâ’ya ve sonra da umreye götürülmesi olayı var. Ve (ben de dahil) bir çok yazar çizer, kanaat önderi, kurum yöneticisi günlerdir bu konuda, konuşuyor, yazıp çiziyor ve ülkenin başkaca bunca önemli yaşamsal sorunuları varken, bu konu gündemde önemli bir yer tutuyor.

On yıl mı beş yıl mı bu ne demektir?

AKP’nin başı Başbakan mahpusların uzun yargılama süresini kısaltacağını açıkladı! Herhalde bravo dememizi bekliyorlar. Ne diyelim ülkemizin kara mizahı böyle oluşmakta.  Ülkeyi  öyle ki yazboz tahtasına çevirdiler ki. Bu zevatlar ne yaptıklarını biliyorlar mı? Yoksa, bizlerle dalga mı geçiyorlar? Sanki on yıldır bu iktidarda olan, bu yasal düzenlemeleri yapan kendileri değilmiş de başka biri imiş gibi ortalığa çıkıp ne iyi düzenleme yapacaklarını ballandıra ballandıra anlatıp duruyorlar.

Lenin ile Stalin arasinda ulusal sorun konusunda"çeliski var"miydi

 

Abdullah Öcalan,Hatip Dicle ve “Kapitalist Modernite”’

Time dergisinin her yıl açıkladığı “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” listesinin 2013 versiyonunda Ortadoğu’dan sadece iki liderin adı vardı: Abdullah Öcalan ve Fethullah Gülen.Liderliğini esaret koşullarında sürdürmesiyse Abdullah Öcalan’ın çok özel durumuna işaret ediyor.Tam anlamıyla bıçak sırtında yapılan bir politika üretiminden bahsediyoruz.Bu politika üretimine ilişkin tartışmalar Öcalan’ın bir komployla 15 Şubat 1999’da TC’ye tesliminden ve takip eden sorgu aşamasındakı performansından itibaren hiç durmadı.Öcalan’ın özeleştiri vererek önünü kesmediği bu tartışmalar başta PKK dü

Mültecilik ve düşünce üretimi

Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) içinde eskiden beri “mülteciliğe” bir kızgınlık ve yabancılaşma vardır. Özellikle “mülteci” devrimcilere iyi gözle bakılmaz. Bunun TDH’ne, “kötü” olarak yansıması TKP’nin mülteciliğinden kaynaklanıyor. TKP önderleri,,, ülkedeki baskı koşularından dolayı uzun bir süre yurtdışında (o zamanki adıyla Sovyet bloku ülkelerinde) yaşamak zorunda kalmaları, 1970’lerden sonraki devrimci kuşak içinde, “lanetlenen” bir durum oldu.

Sayfalar