Cuma Ocak 3, 2025

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

İsrail saldırıları sonucu yaklaşık 2 milyon Filistinli evinden, yurdundan koparılıp sürgün ve bilinmezlik yollarına sürüldü. Filistin, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere her gün sayıları hızla artarak değişen ölümlerin “olağan ve rutin” günlerini yaşıyor. Tüm “uygar dünyanın” desteğini arkasına alan İsrail barbarlığı ve saldırıları durmak bilmiyor. Kırıntı halinde bile hak ve özgürlük isteyen halklara işgalin, yıkım ve imhanın en zalim örnekleri yaşatılıyor. Aylardır herkesin gözleri önünde yaşanan kıyım ve kırım ezilen dünya halklarının dışında kimsenin vicdanını sızlatmıyor, öfkesini kabartmıyor.

Yüzyıllardır özgürlük ile kölelik savaşımı sürüyor.  Dünyanın patronları, savaş generalleri bırakalım tam özgürlüğü kırıntı halinde bile özgürlüğü ezilen halklara çok görüyor. Orta Doğu’nun ikinci TC’si olan İsrail, 75 yıldır süren işgal, saldırganlık ve sürgünle, Filistin halkından intikam alıyor.

İşgal saldırısının 12. haftasında İsrail Savunma Bakanı Galant’ın savaş sonrası için “Gazze’nin sivil yönetimi Filistinlilere bırakılacak” açıklaması sömürgeciliğin yeni bir versiyonu olarak okunmalıdır. Öncelik olarak İsrail’in güvenliğini esas aldığını iddia eden Netanyahu yönetimi özünde Filistin’e teslimiyeti, yeni bir sömürgecilik statüsünü dayatmaktadır. Hamas dışında herhangi bir Filistinli grubun Filistin yönetiminde yer almasını kabul eden, Gazze’de İsrail’in herhangi bir kısıtlama getirilmeksizin askeri faaliyet özgürlüğünün sağlanması şartının öne sürülmesi sömürgeciliğin, modern işgalin ve köleliğin yeni şartlarıdır. Ölümü gösterip sıtmayı kabul ettirme politikasıdır.

Görünüşte bir “barış anlaşması” adı altında İsrail askeri gücünü Filistin’den çekecektir. Ancak gerçekte daha ağır ve daha sinsi bir işgalciliğin ve utanç dolu bir teslimiyetin dayatılması getiriliyor. Bu teslimiyet ve çökertme siyasetinin akıl hocaları başını ABD’nin çektiği batılı emperyalist devletlerdir.

Filistin’de durum bu iken Kurdistan’da faşist Türk komprador burjuvaların politikası çok mu farklıdır? Kurdistan adeta Türk faşizminin işgal ve savaş bölgesi, Türk ordusunun askeri kışlası durumuna getirilmeye çalışılmaktadır. Yüz yıldır TC’nin bitmeyen Kürt ve özgürlük düşmanlığının en açık ve en saldırgan ikiyüzlü hali Rojava’da yaşanmaktadır. Kürtlerin en temel yaşam haklarına, demokratik statüsüne saldırarak her gün yeni soykırım suçları işlemektedir. Kurdistan’da her gün yeni bir soykırım suçlarını işleyenler sanki kendileri değilmiş gibi İsrail’i suçlamaları ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.

Bir yandan göstermelik olarak İsrail işgaline karşı çıkan AKP-MHP iktidarı diğer yandan en kirli ticari ilişkileri Netanyahu yönetimiyle sürdürüyor. İsrail işgaline sözde karşı çıkarken Kurdistan işgalini, saldırganlığını gizlemeye çalışıyor.

Bugün dünya emperyalist gericiliğinin, TC faşizminin geldiği nokta, bırakalım mazlum ulusların “kendi kaderini tayin hakkını, tam özgürlüğü”nü kabul etmesini, kırıntı halinde bile özgürlükleri çok görmektir. Halklara  teslimiyeti dayatmaya çalışanlar fena halde yanılmaktadırlar. Türk faşistleri hayal görmeye devam etsinler. Kürt ulusal özgürlük gerillaları Kurdistan dağlarında yaktıkları çoban ateşlerini harlamaya, büyütmeye devam ediyorlar. Özgürlük ateşinden etrafa saçılan ışık, karanlık olan her bir karış toprağı aydınlatıyor. Hiçbir işgalci güç bu özgürlük ateşini söndüremez.

Kürtler tam hak eşitliğine, tam özgürlüğe sahip olmadan Türkler özgür olmaz. Kürtler özgür olmadan Türkiye demokratik bir hukuk ülkesi olamaz. Demokrasiye ait söylenen her söz bir yalandan ibaret kalır. Kürtler şartsız koşulsuz özgür olmalıdır. Ve bu uğurda Türkiyeli işçiler, gençler, kadınlar, devrimciler, aydınlar herkes sorumluluk üstlenmelidir. Yoksa faşizm ateşi herkesi yakmaya, her tarafı yıkmaya devam edecektir.

Yanmaktan ve kül olmaktan korkmadan, özgürlük ateşini önce Türkler kendisine yakınlaştırmalıdır. Ancak o zaman Kürtlerin özgürlük talebi anlaşılır. Bu uğurda ödedikleri sayısız bedeller, yıllardır yaşadıkları acılar anlaşılır olur.

4636

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar