Cuma Eylül 20, 2024

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?

Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Sistemin işleyişinin ana omurgasını oluşturan “evrensel hukuk normları”, “bağımsız yargı” ve “kuvvetler ayrılığı” ilkeleri tamamen terk edilerek; yerine, Diktatör ve ırkçı faşist ortağının anlık ve stratejik çıkarlarına göre düzenlenen “Kanun Hükmünde Kararnameler”, siyasal iktidarın buyruklarına tabi bir yargı erki ve yine “yasama erki” olarak Büyük Millet Meclisinin de devre dışı bırakılmasıyla, tüm yetkinin tek elde toplandığı bir sistem ikame edildi. 

Keza sistemin işleyişi açısından bir “sigorta” fonksiyonu oynayan “TBMM”, “Danıştay”, “Sayıştay”, “Anayasa Mahkemesi” ve keza uluslararası yargı erkleri olan AHİM, AGİT vb gibi denetleme kurumları da devre dışı bırakılarak, tam şef tipi bir keyfi yönetime geçilmiş oldu. 

İşine geldikçe mevcut Anayasaya ve hukuka uyulmasını isteyen ve bunu bir yaptırım gücü olarak kullanan, işine ve çıkarlarına ters düşen karar ve içtihatlar olduğunda da bunları bir paçavra gibi kaldırıp bir kenara atabilen boyutlara varmış olan, çifte standartçı bir “hukuk” anlayış ve pratik tutumu. 

Öte yandan, yarım yamalak ve de çarpık da olsa yine de mevcut Anayasa’nın bir buyruğu olan “Laik Devlet” olma prensibinin tabutuna “son çivi” de dini değerler temel alınarak düzenlenen yeni “eğitim-öğretim programı” ile çakılmış oldu. Çünkü bu “Müfredat” ile hem eğitim-öğretim artık farklı bir hukuk ile düzenleniyor ve hem de bununla, mevcut Anayasaya göre yasak olan, dinci değerleri baz alan bir hukuk sistemi dayatılmış oluyor.

Bütün bunlardan da rahatlıkla anlaşılacağı gibi; tam anlamıyla ikili bir hukuk durumu yaşanmaktadırBir tarafta, yürürlükte olan mevcut Anayasa, yasalar ve tarafı olunan Uluslararası Yargı Sözleşmeleri ve Evrensel Hukuk Normları, diğer tarafta, bunları hiçe sayan fiili dayatma ve uygulamalar.

Bundandır ki hem bir Anayasal kriz durumu sözkonusu ve bu, sistemi esasen de kilitlenmiş durumda ve hem de bu ikili hukuk, zorunlu bir sonuç olarak, rejimde; “ara rejim” özellikleri gösteren bir durum oluşturuyor.

İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Bu, bir bakıma; öz ile biçim arasında oluşan muazzam tezatlık halidir! Yani bir yanda adeta her şeye muktedir ve sistemin ihtiyacını duyacağı her türlü düzenlemeleri bir kararname veya bir buyruk ile anında yerine getirebilme pratikliği ve kudretini kendisinde toplamış “tek adam diktatörlüğü” var ve ama öte yanda da sistemin temel direğini oluşturan kural ve nizamlar sisteminin ortadan kaldırılmasıyla, sistemin içine sokulduğu güvencesizlik, hukuksuzluk, adaletsizlik, liyakatsizlik ve istikrarsızlık hallerinin oluşturduğu kaosun, sistemi kendi içinde adeta çökertme noktasına sürüklemiş olması hali var.

Bu olgu; hâkim sınıf klikleri arasında kıyasıya sürecek çok çetin bir kapışmaya da “özel bir saha” oluşturma karakterindedir. Nitekim hem Cumhur İttifakının kendi içinde ki ve hem de muhalefette olan klikler ile iktidardakiler arasında bu yönlü ciddi kapışma emareleri fazlasıyla oluşmuş durumda.

Keza bu olgu; çok aleni bir şekilde, yönetme yetkisini elinde bulundurmakta olan “muktedirin”, kucağında, ciddi şekilde, artık bir, “yönetememe krizi” olduğunun da ifadesidir.

Yaşanan ekonomik krizden ötürü halkın genelinin, başta Kürt halkına uygulanan sömürge hukuku nedeniyle özelde Kürt halkının ve keza dinci yobazlığın her geçen gün tırmanarak artan yükselişi nedeniyle başta Aleviler olmak üzere, seküler yaşamdan yana halk kesimlerinin artan bu anti-demokratik uygulamalar nedeniyle artık bu şekildeki bir yaşama giderek artan öfke ve tepkileri de bu içinden geçilmekte olunan sürecin bir başka önemli ve ayırt edici özelliği olarak okunabilir.

Sürecin çok önemli bu iki özelliği, devrimci sol-sosyalist ve komünist güçlerin önüne, devrimci bir durumun oluşması için gerekli olan, malum o üçüncü koşulun da oluşabilmesini kolaylaştırıp, hızlandırma adına, devrimci siyasal mücadeleye var güçleriyle asılma ve devrimi örgütleme görev ve sorumluluğunu koymaktadır, demek, herhalde ki son derece isabetli olacaktır.

1090

TKP/ML- TİKKO Gerillalarından Bombalı Pankart

Yerel  kaynaklardan  öğrendiğimiz  bilgilere göre,  10 Nisan2014 günü TKP/ML’ye bağlı TİKKO gerillaları Ovacık’ta yol kapatma eylemi yaparak bombalı pankart astı.

Değişimlere Direnen İdeal İnadımı

Aradan otuz yıl geçmişti, ben daha ülkedeyken tanıdığım kadim bir dost diye bildiğim Hasan’a misafirliğe gitmiştim. Hal hatır faslından sonra kardeşi olan Hüseyin’in durumunu sormuştum. Aldığım cevap ise, ‘’Annesi ve babası bir olan bir ilişki içinde değiliz maalesef’’ olmuştu.

Çocukluğumdan beri anne ve babası bir diye bildiğim bu kadim dostumun söyledikleri kafamı epey karıştırmasına yetmişti bile. Hasan bana dönerek ‘’Yok yok zannettiğin gibi değil ya da düşündüğün anlamda baba veya annemiz bir değil anlamında söylemedim’’ diye tekrar aynı vurguyu yapmıştı.

Eleştirinin sefaleti

Halkın Günlüğü gazetesinin 16–28 Şubat 2014 tarihli 77 sayısında “Eleştirinin Eleştirisi!” başlıklı bir yazı yayımlandı.

Munzur’dan İstanbul'a Yaralı Kartal: Ali Uçar!

Yıl 1974 Haziran’ıydı. Seni İstanbul- Kazlıçeşme’de tanıdım. Daha çok gençtin, 16 yaşındaydın. Dersim-Ovacik Cakperi köyünde yoksul ama Munzur suyu kadar temiz bir Anne-Baba'dan gelmeydin. Okullar yaz tatiline girmiş sen ve abin Musa Uçar okul paranızı ve ailenize maddi yardımda bulunmak için Kazlıçeşme deri fabrikalarında çalışacaktınız. Okullar açıldığında ise geri Dersim’e dönerek eğitiminizi sürdürecektiniz. Ama öyle olmadı. Partimizle tanıştın. Eğitimini yarıda bıraktın. Zeytinburnu’nda işçi sınıfı içerisinde örgütlendin, örgütledin.

Sürecin hasasiyetine hasasiyetle cevap vermek gerekiyor

Yaklaşık 30 yıldan beridir Kürt halkının ulusal demokratik taleplerinin seslendirilmesini üstlenerek öncülük eden Kürt siyasal hareketin siyasal konumunda olan siyasal güçleri, son barış sürecinin heyecanıyla atağa kalktıklarından beri, ağızlarından hiç düşürmedikleri süreç ve bu sürecin ortaya koyduğu ‘’süreç çok hassastır’’ söylemidir. 

Yaşamı degistirmek için tüm renkleriyle örgütlenmek[1]

“İnsan, uğrunda ölümü göze alabileceği bir şey bulmadığı müddetçe insan değildir.”[2]

Yaşamı, tüm renkleriyle, hep beraber, “11 Tez”in ısrarlı yaratıcı/ yıkıcılığıyla birlikte, el ele, omuz omuza örgütlemek insan olmanın ve kalmanın “olmazsa olmazı” olsa da, sürdürülemez kapitalizmin yıkım ve yoksulluk dünyasında hiç de kolay değildir…

KAPİTALİST VAHŞET

Seçim mi Devrim mi ?


Bu coğrafyada halklar düzenin yüz yıldır sahnelediği seçim oyununa katılmakla baltayı bilinçsizce hep kendi ayaklarına indirdiler. Bu 30 Mart yerel seçiminde de halk diğer seçimlerde olduğu gibi yine kendisine biçilen militan figüranlık rolünü oynadı. Yorucu bir seçim kampanyasını sırtlayarak Meclis partilerine pek çok belediye başkanlığı ve il meclis üyelikleri kazandırdı.

Sokaklar babam kokuyordu

Babamı hiç tanımadım, kokusunu da bilmem. Kulaklarımda çınlayan ne bir sesi ne de duvarımızda asılı bir resmi vardı. Olsaydı hep bakardım… Tam beş yaşındaydım. Bunların yokluğuyla bir gün sordum anneme. “Beni kaçırdı, köyden alıp getirdi buralara. Gerçi İzmir çok güzel ama…” dedi. Sustu, gözlerini tavana dikti, sonra da, “Benim için çoktan öldü baban,” dedi. ‘Benim için neden ölmedi?’ diye geçirdim aklımdan, hayıflandım. Biraz da gönül koydum. Babasızlık çok zormuş, insan büyüdükçe bunu daha iyi anlıyor. Örneğin sokaklarda hiç kavga etmedim, kavgadan kaçtım hep.

KESSAB ( GÜZEL EV ) SALDIRISI, 1915'İN DEVAMIDIR !

Suriye'de savaş bütün vahşeti ile devam ediyor.İktidarda bulunan Esad güçleri ile,muhalif güçler arasında,savaşın bilançosu her geçen gün daha da artmaktadır.Türkiye,Ürdün,Lübnan ve Avrupa ülkelerine göç eden Suriye'lilerin sayısı artık milyonları geçmiştir.Mülteci olabilmek için yollarda ölüm haberleri günlük haberlerin artık olağan bir parçası haline geldi.Ölü,sakat,yaralı kalanlar ile evsiz ve hastalıktan ölüm eşiğinde bekleyen Suriye halkının acısı her geçen gün artmakta ve na zaman sona ereceği belli değildir.

Yerel Seçimlerden Kaos Çıktı

Seçimleri herkes kendi sınıfsal penceresinde değerlendirmeye devam ediyor ve edecektir. Bazıları bu seçimlerden büyük anlamlar yükledikleri için, büyük beklentiler içine girdiler ve sonuçlar ortaya çıktığında hayal kırıklıkları yaşadılar. Ayrıca, seçimlerin sonuçları seçim öncesinden belliydi. AKP % 40’ın altına düşmeyecekti. Bütün veriler ve kamuoyu yoklamaları bu doğrultudaydı. AKP ve Erdoğan’da bunu bildiği için rahat davranıyordu.

Saflar çoktan seçildi,kazanan sokaklar ve alanlar olacak!

Başta AKP olmak üzere birçok çevre tarafından “milat” (Tayyip, 25.03.14) olarak gösterilen, yerelden öte “genel” anlamı yüklenen 30 Mart seçimleri; yakın dönemde hemen her tarafça girişilen tahkimatın son durumunu yansıtan verileriyle geride kalmış, üçlü sandık sürecinin ilk aşaması tamamlanmıştır. 30 Mart bir milat değildir ama üreteceği sonuçlardan kaynaklı, kritik bir viraj olma niteliğiyle, kayda değer etkilerde bulunacaktır.

Sayfalar