“Yeni Türkiye” İnşa Edilirken Esnaf-Haluk Gerger

Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın esnafın işlevlerine ilişkin olarak söyledikleri, Gezi cinayetlerine göndermeler ışığında ele alındı. Bu arada, Mussolini İtalyası’nın “Kara Gömlekliler”ine ve Hitler Almanyası’nın SA’larına atıfta bulunanlar da oldu. Bu yaklaşımlar kuşkusuz son derece isabetli perspektifler içermekteydiler ama gündemin akıcılığı içinde daha fazla geliştirilemeden kaldılar.
Oysa, Yeni Türkiye’ye ilişkin yaşamsal önemde ipuçları verdiğinden, bu konu üzerinde daha fazla durmak gerekiyor.
Önce Erdoğan’ın söylediklerini anımsayalım: “Bizim medeniyetimizde esnaf gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir, gerektiğinde de şefkatli kardeştir.”
“Eski Türkiye”nin “sivillerle bırakılamayacak önemde”ki tepeden inme resmi üniformalı faşizminde, vurucu derin güç, devlet içinde hiyerarşik olarak örgütlenmiş “Özel Harp Dairesi” (Gladio) idi. Siviller, kışkırtma amaçlı olarak toplumsal olaylarda kullanılır, sonra gerektiğinde tasfiye edilirlerdi. Bu manada, “Kanlı Pazar”lar, tepeden inme faşizmin, buz kıran gemiler gibi, “yolaçıcı” araçları işlevi görürdü. Bunların elemanları da geçici hizmet personeli olarak salt kışkırtıcı işlevleriyle ele alınır, “çapulcu ayaktakımı” mertebesinde değerlendirilirlerdi. “Sokak hakimiyeti” de, nihayetinde, devletin kolluk kuvvetlerinin uhdesine alınırdı.
Aşağıdan neşet eden faşizmlerde ise, durum farklıdır. Bu versiyonda, toplumsal katmanların vurucu güçleri çeşitli organizasyonlarla sürekli asayiş ve tedhiş görevleriyle yapılandırılırlar. Onların “sokak eylemlilik ve hakimiyetleri” süreklilik arzeder, projenin temel payandalarından biri olarak ele alınır. Sadece iktidara yürüyüşte bir araç olarak kullanılmazlar, bizzat iktidardayken yönetim erkinin organik parçası sayılırlar.
Sivil versiyonda, bu yapılanmaların şiddete dayalı “mahalle/semt baskısı”, faşizmin kolluk kuvvetleri düzeninin candamarı sayılırlar.
Bu kadarla da kalmaz; faşist projede, toplumsal yaşamın sıkı denetim altında pek çok düzlemde yeniden üretilmesinde bu aşağıdan paralel örgütlenmiş sosyal güçler çok boyutlu işlevler ve yetkilerle donatılırlar. Bu, hem sivil versiyonun kendisinin, hem de bu toplumsal güçlerin ayırdedici özelliklerinden başlıcasını oluşturur.
Sivil versiyonda, yeniden üretmeye ve toplumsal derinlik yaratmaya yönelik işlevleriyle kurumsal, kalıcı-yapısal özelliğe sahip bu organizmalar, yerinde ideolojik denetim misyonu da üstlenirler, sistemik meşruiyete dayalı şiddet kullanma, asayiş sağlama ve düzeni aktif koruma hakkıyla görevlendirilir, "resmi" faşizme böylece pek çok koldan eklemlenirler. Giderek de, onun bir uzvu olma nitelikleriyle, mütemmim cüzü haline gelirler.
Esnaf, kapitalizmde “özel sektör”ün krizlere en açık olan korumasız kesimlerindendir. Esnaf, kapitalizmin her yapısal döngüsünda krize girer. Kapitalizm gelişir ve kapsayıcılığı artarken esnafı krize sokar. “Küçük adam”ın, “büyük market karşısında küçük bakkal”ın, “tekeller karşısında küçük işletmeler”in trajedisi, en önce ve en fazla tahribatla esnafı vurarak başlar. Kapitalizmin periyodik durgunluk ve kriz safhalarında da esnaf yaşamsal ölçülerde darbeler alır. Buna karşılık, hem ideolojik/kültürel olarak, hem sınıfsal dinamiklerle ve ekonomik/sosyal varoluşuyla esnaf, kapitalizme organik bağlarla rabıtalanmiştır. Bu konumu, esnafı, kriz içindeki burjuvazinin saldırganlığına yem yapar, sistemin kurbanı olarak kapitalizmin kendini kurtarma saldırganlığında hazır kuvvet tetikçiliğine kadar götürür, kendi kıyıcısının hizmetine sokar. Faşizm, burjuvazinin son çaresiyse, esnafın da ölüm döşeğindeki intiharvari çırpınışının son evresidir.
Ayrıca, zamanın ve kapitalistleşmenin öğütücülüğünde “eski” değerler aşınır, geleneksel insani/sosyal bağlar gevşer, farklı yaşam tarzları gündelik yaşamı zorlarken ortaya çıkması kaçınılmaz tepkiler gericiliğe ve faşizme toplumsal zemin hazırlarken özellikle kırsal kesim kökenli esnaf bunun yoğunlaşmış halini ifade eder.
Faşizm, kapitalizmin kriz koşullarında, bir yandan esnafın proletarya saflarına kaymasını önlemeye yönelir, bir yandan da işlevsel olarak lümpenleşmesini, deklase bir katmana indirgenerek çürütülmesini hedefler; bu haliyle de, onun faşizmin vurucu gücüne dönüşmesi sağlanmış olur.
Bugün faşizmin/kapitalizmin evrensel yasalarının bir de Türkiye’ye özgü özelliklerle sentezlenerek daha da etkinleştirilmesi sözkonusu.
Herşeyden önce unutmamak gerekir ki, AKP iktidarı sistemik bir kriz ve çöküşün ürünüdür, dolayısıyla, aynı zamanda, bir bunalım yönetimidir de. Bu iktidar çökmüş olanın yerine onun krizi üzerinde “yeni”yi inşa ediyor ve bu arada krizi de yönetmeye çalışıyor. Yani bugün, yeninin inşasıyla sistemin ölümcül krizi içiçe geçmiş durumdadır. Bu nedenle de, “Yeni”nin inşası içinde onun kendine özgü (bünyesel) faşist karakteriyle krizlerin kurtarıcısı faşizm yöntemi birlikte gidişe sinerji katıyorlar, onu ortaklaşa etkiyle belirliyorlar.
Erdoğan ve AKP iktidarı, “Anadolu Muhafazakarlığı”nı bir ideolojik saldırı aracı olarak başarıyla kullandı “Eski Türkiye”nin iktidar güçlerine karşı. Ardından bu unsuru, bir sosyal/politik güç olarak örgütleyip seferber etti. Onun müşteki olduğu her bir vakıa üzerinden kendisine bir taban oluşturdu, onun ihtiyaç ve taleplerinden bir “Hareket” yarattı ve sistem içi zorlu iktidar kavgasından zaferle çıktı. Büyük burjuvazinin buna dayalı katmanında da hükümetinin “hayat iksiri”ni buldu. Eskisinin aksine devlet fideliğinde yetiştirilmeyen ve fakat kendi devlet cihazını ve siyasal iktidarını inşayı hedefleyen, esas olarak kendi dinamikleriyle gelişen her burjuva katmanı gibi, MÜSİAD örgütlü “Anadolu Kaplanları” ya da “Yeşil Sermaye” diye anılan bugünün yükselen sınıfının, Esnaf ile özel bir ilişkisi, hısımlığı, “kök hücre/yumurta ikizi” naturası var. Esnafın sosyal/politik önemi buralardan da kaynaklanıyor.
Bir kaç yıl önce Almanya’da bir politikacı, sokakların özelleştirilerek üzerlerinde yer alan işletmelere satılmasını önermişti. Böylece, özel mülkiyete devredilmiş sokakların sahibi işletmeler kendi mülkleri üzerindeki protesto gösterilerini, “sokak hareketleri”ni engelleme hakkına da sahip olacaklardı. Burjuva gericiliği, krizin bir aşamasında, evrensel hukuk normlarına uygun davranarak değil de, kaba “mülkiyet hakkı”na sığınarak baskı mekanizmalarını harekete geçirir. Krizin ileri aşamalarında ve Türkiye gibi ülkelerdeyse, en gerici yasanın da yeri olmaz. Orman kanunlarına dayalı faşist inşaların tekçi saltanatlarında güç ve şiddetin egemenliği yasa-hukuk tanımaz, kestirmeden tek bir kişi, örgüt ya da gurup hem hakim, hem savcı, hem polis, hem gardiyan, hem cellat olarak atanır. Her atanmiş tetikçi, paralel yapılar halinde kendi hükmünü icra eder, hizmetine koşulduğu sermayenin faşizmini sadece kapitalist işbölümü yasalarına göre uygular.
“Yeni Türkiye”, şimdi inşa sürecinin bu yeni aşamasında, Anadolu Muhafazakarlığı’nın temel ögelerinden olan, evrensel ve kendine özgü özelliklerle sentezlenmiş “Gericilik” gerçekliğini, düzeninin bir “vurucu güç” unsuruna dönüştürmek; yaygın-paralel-sivil “tetikçi örrgütlenme”nin tabanı yapmak; “sokakların efendisi” olarak hayatın efendisi sermayenin hizmetinde yapılandırmak; “terör ağası” rolünde yetkilendirmek peşinde.
Gericiliğin ve faşizmin mahalle/semt bazındaki paramiliter örgütlenmesi projesindeki muhayyel esnaf rolü, yıkıcı Zihniyet'in ardındaki Yeni Türkiye tasavvurunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Faşizmin simgelere verdiği özel önem malum. “Yeni Türkiye’nin karanlık dehlizlerinde satırlar, şişler, döner bıçakları, yeni hayatımızı karartacak simgeler olarak tarihteki yerlerini almaya bileniyorlar.
Yeni Türkiye inşa ediliyor, rejimiyle, yasalarıyla, toplumsal altyapısıyla, ideolojisiyle, kurumlarıyla, şiddet araçlarıyla, simgeleriyle. Bu yazıda bu unsurların birine değindim sadece...
Son Haberler
Sayfalar

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-
Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.
Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)
İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.

Fakir (Nubar Ozanyan)
Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı
Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama
Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.
6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”
Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR.

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!
Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.