Çarşamba Şubat 26, 2025

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Prensip olarak, yapılan her eleştiriye yanıt verme ya da beğenmediğim değerlendirmelere reaksiyon gösterme şeklinde bir tutum içinde değilim.

Bu yazıda Süleyman Cihan'a ilişkin dile getirdiklerime gösterilen tepkilerden bazılarını birkaç arkadaş benimle paylaşınca, bir açıklama yapma gereği duydum.
Birileri şunları yazmış:

 "Halil bu yazdıklarını bu biçimiyle bugüne kadar kolektif faaliyetlerinin karar süreçlerinde hiç dile getirmemişti. ima ettiği kişiye karşı mesafeli bir tutumu  vardı, ama burada yazdıkları başka anlamlar taşıyor. Ayrıca, bu yazılanların  kişisel değerlendirme, yorum ve kurguları aşıp, yarı resmi olarak bir kesim tarafından paylaşılıyor olması da ayrıca ilginç. Tarihin tanıkları, tanıklıklarını en etkili olduğu süreç ve mecralarda anlatıp, çözmemişte, şimdi yapma çabası da ayrıca düşünmeye değer."

Burada sanırım öncelikle şunu dile getirmem gerekiyor: Herhangi bir araştırma inceleme yapmadan, sanki de bütün örgütlü mücadele süreçlerimin doğrudan tanığı ve tutanakcısıymış gibi veya nerede neyin nasıl yaşandığının belgelerinin arşivcisiymiş gibi, " bir bilen" ve " her şeyi bilen" miş gibi kesin hükümlü ifadeler kullanarak benim yazdıklarımı eleştirip değerlendirmek; bilimsellikten öte, her şeyden önce etik olmasa gerek.

Oysa ben, tanığı olduğum bu yaşananları Sansaryan Han' dan hapishaneye tekrardan geri götürüldüğümde, oradaki parti organına aktardım. Bu bilgiler dışarıya rapor da edildi.
Ve konunun gündeme geldiği ya da getirildiği her platformda, yazıda, tanığı olarak anlattığım şeyleri ifade ettim de.

Keza anı anlatı kitabımda ve MKP de Siyasal Öznelcilik ve Dogmatizm isimli kitabımın  'Tarihi Muhasebe' bölümünde de bu konuyu anlattım.

Keza Ahmet Cihan ve Mehmet Çetin' in ortaklaşa yazdıkları kitapta Süleyman Cihan' ın yakalanmasına ilişkin anlatılanlara da itiraz ederek uzunca bir mektup yazıp paylaştım.
Yani özetle, hani deniyor ya; " Halil bunları bugüne kadar niye dile getirmemiş te, şimdi dile getiriyor acaba?"  Ya da; "Bugüne kadar niye susmuş ta bugün konuşuyor?" vs., gibi iddiaların bir gerçekliği yoktur.

Dediğim gibi, en azından zahmet edipte kitaplarım okunmuş olsaydı; bu kadar ezberden ahkâm kesmeye de gerek kalmazdı. 

Halil Gündoğan, 02.01.2023
                                                   

4753

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

Sayfalar