Cuma Eylül 20, 2024

Unutmayalim! Tahir CANAN

kaypakkaya-partizan
Ama yapamadığımız da açıkça ortada! Yapamadığımızı yapmak için güçlerimizi birleştirmek gibi bir görevimiz var. Evet, arkadaşlar herkes üzerine düşeni yaparak emeğin örgütlenmesine katkısını sunmalı! Emeğin örgütlenmesini asli bir görev olarak önüne koymalı.

 

İnsanın hesaplaşması bir yönüyle geçmişten geleceğe yürümesidir.

12 Eylül yargılamaları da bizler için geçmişle hesaplaşmadan başka bir anlama gelmez. Geçmişle hesaplaşmak aynı zaman da sermayeyle hesaplaşmaktır! Çünkü 12 Eylülün arkasındaki asıl güç sermayedir. Hatırlayalım: Dönemin İşveren sendikacıları adına konuşan Halit Narin “Bu zamana kadar bizim anamız ağlamıştı, bundan sonra da işçilerin anası ağlayacak” demişti. Aslında bu sözler gerçek yaşamda karşılığını buldu. İşçi örgütleri önce kapatıldı, sonra da yavaş yavaş işlevsizleştirilerek dağıtıldı. 12 Eylül öncesi yaklaşık 1 Milyon 500 bin kişi işçi sendikalarında örgütlü idi. Bugün çalışanların sayısı artmasına rağmen örgütlü işçi sayısı azaldı. Bugün yaklaşık sendikalı işçi sayısı 650 Bin ile 700 Bin arasında bir yerde. Görüldüğü gibi Halit Narin’in dediği gibi olmuş. İşçi örgütleri dağıtılarak işlevsiz hale getirilmiş! Mevcut sendikalarda ki işçi örgütlenmesi sadece işçilerin yüzde 2,5’ne denk gelmekte. Örgütsüz işçi sayısı ise yüzde 97,5 düzeyinde! Bu vahim tablo ’ya ek olarak Başbakanın deyimi ile yüzde 42,5 kayıt dışı bir ekonomi var. Kayıt dışı ekonominin beslendiği alanda işçilerin örgütsüz olmasıyla doğru orantılı olduğunu unutmayalım. Bugünkü AKP politikaları da özünde 12 Eylül politikaların devamıdır. ‘Her koyun kendi bacağından asılır’ desturu işçi sınıfını açlığa mahkûm etmiş! O nedenle de Tuzla Tersanesinde yaşanan olay ibretliktir:  Bir iş kazasın da bir işçi (siz iş cinayeti olarak okuyun) yaşamını yitirip de denize düştüğün de başka bir işçinin cesedini bulmaları hiç de tesadüfü bir şey değildir! 12 Eylül, 1980’de başlayan sermaye saldırıları hala aralıksız sürmektedir. İşçi sınıfının hak kayıpları da aynı hızda devam etmektedir. Aslında işçi sınıfının yaşadığı Hak kayıpları toplumun ara katmanlarının yaşamına da aynı ölçüler de yansımakta... Örgütsüz toplum haline getirilmişiz. Yani, bizlerin görgüsüzlüğü ve sermayenin örgütlülüğü ile sermayenin yüzü gülmüş, bizlerin anası ağlamış! Demek ki 12 Eylül yargılamaları bizler açısından basit birkaç generalin yargılanması değil de tarihsel ve toplumsal bir dönemin yargılanmasıdır.

 

Yani İran’da ortaya çıkan devrimin korkusuyla ülkemizdeki işçi sınıfı ve gençliğin birleşik devrimci gücünün yarattığı uyanış sermayeyi korkutarak harekete geçirdiği bir darbe dönemin yargılanmasıdır. Yani korkularına yenik düşen sermaye güçleri askeri darbe yapmasının yargılanmasıdır. Sermayenin yargılanmasıdır. Toplumu örgütlülüğe sürükleyen anlayışın yargılanması ve mahkûm edilmesidir. Savcılığın hazırladığı mütalaa ’da bütün o tarihsel süreçle birlikte işkenceler var. Yaşanan toplumsal gerçeklik var. Bizlere yapılan zulüm var. Taksim, Maraş, Çorum, Sivas vb. vs. katliam ve işkenceler var.

  

Durum bu olduğuna göre: Emekten yana olduğunu söyleyen bütün partilerin, örgütlerin yönünü döneceği tek alan iş yerleri, fabrikalar yani işçi sınıfıdır. Emek eksenli örgütlenmeler kendi aralarındaki kısır ideolojik çekişmeleri bir tarafa bırakarak güçlerini birleştirmek zorundalar. Sermayenin güçlü örgütleri karşısında işçi sınıfını zayıf bırakmaya hiç kimsenin hakkı da yok,  Yetkisi de. O nedenle de herkes yönünü işçi sınıfına dönerek örgütlenmesini oralar da var etmelidir. Var olan örgütlü güçlerini de ortak hareket ettirerek sınıfın hanesine kazanç sağlamalı. Buradaki yaratılan toplumsal uyanışa ortak değerler üzerinden yaklaşıldığında da herkes güçlenecek. En önemlisi de sınıf kazanacak. Sınıfın kazancı toplumun kazancı haline gelecek. Bunu yapabiliyor muyuz? Yoksa yapamıyor muyuz?  Yapıyorsak mesele yok!  Ama yapamadığımız da açıkça ortada! Yapamadığımızı yapmak için güçlerimizi birleştirmek gibi bir görevimiz var. Evet,  arkadaşlar herkes üzerine düşeni yaparak emeğin örgütlenmesine katkısını sunmalı! Emeğin örgütlenmesini asli bir görev olarak önüne koymalı.

Bizler ancak tarihsel rolümüzü bu şekil de oynarız. Dünle bugün arasındaki uçurumu görerek, anlayarak önümüzdeki engelleri kaldırabiliriz. Yani işçi sınıfı tarafından yaratılacak bir kıvılcım bütün toplum kesimlerini harekete geçirir. En önemlisi de: sendika bürokrasisini önünden iterek sahanın dışına atar. İşçi sınıfının geri kesiminizde arkasından sürükler. İşçi sınıfı örgütleri sınıf için de etkisini artırdıkça devrimci dinamizmi yükselir. Sınıf yeni önderlerini yaratarak ilerler. Politikadaki kısırlık, verimsizlik devri kapanır. Toplumdaki güvensizliğin yerini güven alır. Güven bunalımı devre dışı kalır.

Tahir CANAN

10.11.2013

1883