Cuma Eylül 20, 2024

Ermeni Soykırımı’nın ”sıradan” gerçekleştiricileri, Müslüman kadınlar İşlevsel özellikler

kaypakkaya-partizan
Özellikle Ermenilerin mal varlığının soyulması konusunda Müslüman kadınların katılımı büyüktür. Türk ve Kürt kadınlar genellikle komşu Ermenilerin evlerini yağmalamakta mobilya, elbise, ziynet eşyaları ve hatta gıdalarına el koymaktaydı.

 

Soykırım biliminde öne çıkan görüşlerden birine nazaran, toplu katliam veya soykırım gerçekleştirmek için, toplumun doğrudan katılımı veya en azından aktif desteği gerekmektedir. Bu durum, toplu katliamların düzenlenmesi ve teşvik edilmesinin önlenmesi için toplumun farklı sosyal gruplarının kanaati, zihniyeti, şiddet olaylarına katılma niyeti ve sebeplerinin araştırılması gerekliliğini ortaya koymaktadır[1].

Genelde, toplu şiddet olaylarının büyük oranda erkekler[2] tarafından gerçekleştirildiği, kadınların ise vahşete yatkın olmadığı kabul edilmektedir. Lakin var olan stereotiplere karşın, yeni araştırmalar, toplu katliamlar ve soykırım gerçekleştiren “insan unsurunun” gerçekte, gaddarlık açısından geri kalmayan kadın ve çocuklar gibi marjinal gruplar tarafından takviye edildiğini göstermektedir.

Siyasetçi Lisa Çarlaç’ın haklı olarak belirtmiş olduğu gibi, kadınları, soykırım gerçekleştiren caniler olarak görmek, soykırım kurbanları[3] olarak görmekten daha zordur, Norveçli sosyolog G. Holter tarafından öne sürülen görüşe göre cinsel stereotipler,  toplu şiddet olaylarında, erkek ve kadın rollerini gizlemektedir. Gerçekte ise kadınların olaylara gönüllü ve erkeklerden daha aktif katılması mümkündür. Yazar, egemen görüşlerin, var olan çok sayıda cinsel eşitsizliğin, toplu şiddet olayları gerçekleştirme sürecinde bir tek cinsin katılımını kabul etmekte veya soykırım gerçekleştirme siyasetine ters düşmediği sürece, farklı cins veya sosyal grupların temsilcilerinin katılımını sözde olanak dışı olarak kabul ettiğini açıklamaktadır[4].

A. Cons’un belirttiğine göre, Şoah ve Ermeni Soykırımı esnasında da benzer veriler kaydedilmiş olmasına rağmen, 1994 yılında Ruanda’da vuku bulan Tutsilerin soykırımı, imha sürecine kadınların katılımı açısından benzersiz olmuştur[5]. Yazar, kadınların Ermeni Soykırımı’na katılımı konusuna öylemesine değinmekle birlikte, tehcir edilen Ermenilerin kervanlarına sadece Kürt kadınların saldırıp yağmalanması olaylarından bahsetmektedir[6]. Cons’un aksine D. Meyer, şu soruyu ortaya atmaktadır. Tutsilerin soykırımında caniliklere katılma konusundaki kadınların gönüllülüğü, diğer halkların soykırımıyla karşılaştırıldığında daha mı büyük olmuştur, yoksa bu yaklaşım, Ruanda’yla ilgili daha büyük sayıda kanıtların kaydedilmiş olmasıyla mı ilgilidir[7]

Benzer yaklaşımı belki de, soykırım gerçekleştirme süresine kadınların katılımı konusundaki ilginin, özellikle Ruanda’da gerçekleştirilen soykırıma, kadınların geniş çaplı katılımı sebebiyle artış olmasıyla açıklamak mümkündür[8].

Tutsilere uygulanan soykırımının özellikleri en iyi şekilde, katil kadınlarla yapılan röportajlara dayanan “African Rights Report” verilerinde görülmektedir. Bu röportajlar, bunlardan her birinin, faaliyet alanları ve işlevleri açısından münferit olarak takdim edilmesi imkânı sağlamaktadır[9]. Soruşturmalar sonucunda iki bin kadının yargılanmış olduğu Raunda Uluslar Arası Ceza Mahkemesi (İnternational Criminal Tribunal for Rwanda-ICTR) ile ulusal mahkemeler, kadınların katılımıyla ilgili kanıtlar ortaya çıkarmıştır[10].

Ruanda’daki Tutsi soykırımı ve Şoahla ilgili araştırmaların aksine, XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nda Batı Ermenilerin katliamları ve soykırıma, Müslüman kadınların[11] katılımına yönelik bir tek bilimsel araştırma bulunmamaktadır. Tam da bu sebepten dolayı, bu sorunun ortaya konulması niyetiyle büyük oranda, hayatta kalan Ermeniler, yabancı görevliler ve görgü şahitlerinin anıları ile raporlarında yer bulmuş olan, kadınların şiddet olaylarına doğrudan katılması eylemlerine eğilmekteyiz.

Gerçekleştirilen sınıflandırma ve gruplandırma, toplu şiddet olaylarına katılmış olan Müslüman kadınların rollerinin özellikleri ile işlevlerini göreceli olarak belirlemeyi mümkün kılmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin toplu katliamlarına ve soykırıma kadınların katılımı farklı alanları kapsamış, bazen olayların girişimcileri, doğrudan cinayet tertipleyicileri, teşvik eden ve yağmacılar olarak rol oynamışlar, ayrıca çalıştırmak ve daha başka amaçlarla Ermeni çocukları ve kadınlarını kaçırmışlardır.

Müteşebbisler

Ermeni Soykırımı konusunda, doğrudan şiddet olayları düzenlemiş olan az sayıda kadın bilinmesine rağmen, her halükârda, kaynaklarda, özellikle müteşebbis olarak ortaya çıkan memur eşleriyle ilgili bazı kayıtlar vardır.

Örneğin, 1909 yılındaki Kilikya katliamlarının görgü şahidi, Adana Katolik Ermenilerinin dini önderi episkopos Hakob Terziyan, Adana’nın üç saat uzağında bulunan Ğayırlı Köyü’nde yaşayan Abdal Khaloyi’nin kızı Sineme Hanım’ın, hayatta kalanların anlatımına göre, etkisi sayesinde köydeki ve civardaki Ermeni kadın ve erkeklerini topladıktan sonra, güzel kadın ve kızları ayırıp kendi seçtiği Türklerle evlendirmiş, içlerinden bazılarını tereddüt etmeden fırına atıp yakarak eğlenmiş, kalanları ise nehir kıyısına götürüp, şahsen boğazlayıp nehre atmış olduğu bildirilmektedir[12].

Bir örnek daha verelim. Türk ordu komutanlarından Vehip Paşa’nın eşi aramalar gerçekleştirip, altın arama bahanesiyle tehcir edilen kadınların vücutlarını, hatta cinsel organlarını incelemiştir[13].

Cinayetlere doğrudan katılanlar

Müteşebbislerin oynamış olduğu rolün aksine, Türk ve Kürt kadınların, cinayet de dâhil olmak üzere, toplu şiddet olaylarına katılımıyla ilgili çok sayıda tanıklık bulunmaktadır. 1915 Temmuzunda Harput’ta bulunan İsveçli misyoner kadın A. Yohanson, konuyla ilgili vermiş olduğu bilgilerde “Temmuz başında, 2.000 Ermeni askerin, yol yapma amacıyla Halep’e gitmesi emredilir. Birkaç gün sonra 2.000 Ermeni asker daha gönderilir Diyarbakır üzerinden… Kürtlere, Ermenilerin geldiği bildirilmekte ve Kürt kadınları, kasap bıçaklarıyla, kocalarına yardım etmeye gelmekteydi”[14].

Alman başöğretmen Niipage’nin, 1916 Eylülünde siyasi kabine memuru Valentin aracılığıyla Rayhskantsler Bertan Hoolveg’e yollanan raporda, Bağdat demiryolu mühendisi ve Alman seyyahlar başta olmak üzere, çok sayıda kişi, Halep’te gerçekleştirilen caniliklerin görgü şahidi olup, bu konuda bilgi vermiş oldukları belirtilmektedir.

Niipage’nin belirtmiş olduğu gibi V. Şpiker, Halep’te erkeklerin elleri arkadan bağlanıp yokuşlardan aşağıya yuvarladıktan sonra, yokuşun alt kısmında bekleyen Tük kadınların, kurbanlar hayatlarını kaybedene kadar bu insanları bıçaklamış olduklarını görmüştür[15]. Ermeni Soykırımı’ndan hayatta kalan on iki yaşındaki Harputlu Manuk, bir Kürt kadınının, altın arama amacıyla Ermeni kadınların karınlarını bıçakla yardığına şahit olduğunu anlatmaktadır[16].

Yabancı görgü şahitleri ve Ermeni Soykırımı’ndan hayatta kalanların tanıklığına istinaden Türk kadınlar Ermenilere saldırıp taşlayarak, hakaret edip suçlamaktaydı.

Harput’ta çalışan Danimarkalı misyoner kadın M. Yakobsen, günlüğünde, 5 Mayıs 1915 tarihi altında, Türk kadınların Hıristiyanlara yönelik (etnik aidiyetlerini belirtmemektedir) nefret dolu olduklarını ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sorumlu olduklarını iddia ettiklerini belirtmektedir.

Bu kadınlar, Hıristiyan doktorların Türk askerlerini zehirlemiş olduklarından da emin bulunmaktaydı[17]. Hayatta kalan Ermeniler de, Türk kadınların Ermenilere yönelik benzer yaklaşımını belirtmektedir.

İçlerinden Minas Tataryan’ın belirttiğine göre, Siverek’te[18], kendi kervanlarından birkaç kişiyi, ekmek getirme amacıyla çarşıya gönderirler. Yolda, yaklaşık yirmi Türk kadınına rastlarlar. Bu kadınlar, Ermenilerin kocalarını öldürmüş olup, onların ruhu için bir kurban vermek istediklerinden, içlerinden birini polislerden talep eder. İçlerinden Hovhannes’i ayıran Türk kadınlar, taşlarla başını ezer[19]. Bayburtlu bir kadının anlattığına istinaden grupları, Haziran 1915 ortalarında Bayburtluların tehciri esnasında, savaş sebebiyle dul kalmış ve Erzurum’dan İstanbul’a seyahat eden otuz Türk kadının bulunduğu elli-altmış arabaya rastlar. İçlerinden biri, jandarmalardan bir Ermeni rica eder ve öldürür[20].

Erkeklerle birlikte cinayetlere katılan kadınlar

Türk ve Kürt kadınlar, cinayet ve soygun amacıyla genelde gruplar halinde katliam bölgelerine gider veya tehcir edilen Ermenilerin kervanlarının geçtiği yollara yaklaşırlar. Bu kişiler bazen erkeklerle birlikte Ermenilerin üzerine saldırır.

Hayatta kalanlardan, Soykırım zamanında dokuz yaşında olan Petros Dsaturyan şöyle anlatır. “Akın (Eğin-çev. notu) şehri yakınlarındaydık, ilk dağı geçtik, ikincisini daha yeni geçmiştik ki, Kürtler aniden dört yandan üzerimize saldırdı. Anneler çocuklarını suya attı… Kürt kadın ve erkekler, aç kurtlar gibi üzerimize çullandı”[21].

1901 yılında Bitlis’in Ahlat Sancağı’ndaki Pırkhus Köyü’nde doğan Sokrat Mıkırtiçyan, 1915 baharında Alaşkert’in Zilan dağlarında ve vadilerinde yaşayan Kürtlerin köylerine saldırmalarını anlatır “Bu Kürt sürüsü, gece vakti köye girmeye cesaret etmedi. Sabahleyin, direniş olmadığını gördüklerinde, dört yandan, kadınlarıyla birlikte, öldürmek ve yağmalamak amacıyla, kışın açlıktan uluyan kurt sürüsünün savunmasız ve silahsız kurbanına saldırır gibi bir vahşetle köye saldırdı”[22].

Dercan’ın Çıkhınlots Köyü’nden, 1915 katliamından hayatta kalmış ve o zaman 13 yaşında olan Arakel Tagoyan, “Bir de baktık ki, bir grup insan, ellerinde baltalar ve bıçaklarla, kadınları ise torbalar dolusu taşlarla üzerimize geldi. Jandarmalar geri çekildi. Onlar ise ileri geldi. Bizi, kayanın bir köşesine sıkıştırdılar, Fırat Nehri’nin kıyısında. Arkadan vurup, Fırat Nehri’ne döküyorlardı”[23],- diye anlatmaktadır.

Garegin Turikyan, 1915 Nisanında Büyük ve Küçük Armıtan köylerinin tehciri ve katliamıyla ilgili “Kervan Mavi Keban’ın yokuşundan, dağların tepelerine doğru yükselirken, ovalarda, tepelerin üstünde doluşan, kudurmuş Türk kadınları, erkekleri ve çocuklarının uluması ve küfürleri başlamıştı. Bazıları, çocukların sırtındaki ekmek torbasını çekiştiriyor, diğerleri kadınların omuzladığı yorganları ve bazıları da sığırlara yüklenmiş erzakı alıyorlardı”[24].

Teşvik edenler

Müslüman kadınların bir kısmı cinayetlere ve soyguna doğrudan katılmamış, fakat erkekleri teşvik etmiş, onlara yardım ve cesaret vermiş, ayrıca Ermenilerin gizlendiği yerleri göstermiştir.

 

1895 Kasımında, Antep olaylarıyla ilgili bir mektupta, Amerikalı din adamı ve misyoner Edvin Blis “Tabancamı alıp atıma atladım ve hızla oraya gittim. Dövüşen erkeklerin kaba seslerini, kadın ve çocukların haykırışını ve en kötüsü, erkekleri şevke getiren Türk ve Kürt kadınların bayramlık, kulak tırmalayan lu-lu-lu’larını ayırt edebiliyordum”[25],- diye yazmaktadır.

Sivas’ta, Fransa’nın ikinci konsolosu Moris Karlie’nin eşi Emili Karlie, günlüğünde, “Urfa olayları esnasında, 3.000 kadın katedrale sığınmıştı, katiller kiliseye girip çeşitli şiddet olayları gerçekleştirdiler. Bir süre sonra tüm bunlardan yorulduklarında öyle bir kana bulanmışlardı ki, tanınamaz hale gelmişlerdi, bunların içinde vahşi kadınlar da vardı, erkeklerden daha gaddardılar (vurgu bize aittir-H.G.), akıllarına korkunç bir şey geldi, şiddeti daha tırmandırmaya karar verdiler. Gazyağı aramaya koştular. Korkunç bir kader, kilisenin avlusunda elli sandık gazyağı vardı. Gazyağını dibine kadar boşalttılar. 3.000 talihsiz kadın ağır-ağır yanıyor, bu arada da sunağın üzerine çıkmış olan hocalar, ellerini yukarıya doğrultmuş, Tanrıya şükrediyorlardı”[26],- olarak, Fransızların “Sarı Kitabından” alıntılamaktaydı. 1909 yılında Adana’daki ilk katliam esnasında Ovalık Kilikya’da bulunan Say Geçit Köyü’nde, kurbanlar caniler tarafından çukura atıldığında, bir Türk kadın, küçük bir erkek çocuğun hayatta kalmış olduğunu fark ederek, “Gâvurlar dirildi” diye bağırıp katillerin dikkatini çocuğa çekerek, onun da öldürülmesini sağlar[27].

Ermeni Soykırımı’ndan hayatta kalan yazar-gazeteci Aram Andonyan, Türk kadınların oynamış olduğu rolle ilgili şöyle yazmaktadır, “Hapiste bulunan Ermeni aydınlara ve tanınmış kişilere işkence yapılırken, Türk kadınlar da her gün değnekler toplayıp, şişip daha sağlam olmaları için bir gün önce suya koyarak, cellâtlara “Vurun, güçlü vurun, sopalar kırılırsa işte, size yenilerini getirdik”,- diye bağırıyor, her yerde çalgılar, alaycı şarkılar ve oyunlar eşliğinde mezbahaya sürülen kervanları coşkuyla uğurluyorlardı”[28].

Hayatta kalan Anna Mirakyan, Diyarbakır Vilayeti’nin Amit Sancağı’nda bulunan Huni Köyü’nün kervanı yola çıkar çıkmaz bir Türk kadın, harmanda gizlenmiş çocukların bulunduğunu tahmin ederek, Sosikli Müdür adlı caniye haber verir, o da çocuklara dayak atar[29]. Bitlis Sancağı’ndaki Hılat Kazası’nın Pırkhus Köyü’nde, 1915 Nisanında gerçekleşen katliamlarla ilgili on iki yaşında hayatta kalan Ağavni Hılğatyan’ın tanıklığına göre “Kürtler ve kadınları anneme saldırıp tuttular. Kürt kadınlar “Gelin, burada da güzel bir kadın var…”,- diyerek erkeklerini çağırıyorlardı”[30].

Soyguncular

Özellikle Ermenilerin mal varlığının soyulması konusunda Müslüman kadınların katılımı büyüktür. Türk ve Kürt kadınlar genellikle komşu Ermenilerin evlerini yağmalamakta mobilya, elbise, ziynet eşyaları ve hatta gıdalarına el koymaktaydı.

Sayısız kadın ve çocuk soyguna katılıp, eşya ve malların bir kısmını çaldıktan sonra, yeni bir soygun beklentisiyle hemen geri dönüyorlardı. Askerler ve polisler, Ermeni yerleşim yerlerinin soygununu nihayetlendirdiklerinde, henüz çalınmamış malları yağmalamak amacıyla kadın ve çocuklar oraya üşüşüyordu[31]. Çoğunlukla, Ermenilere ait olan malları ele geçirmek için polisleri takip ediyorlardı[32].

Tehcire hazırlanmak için az bir süre verilen Ermeniler, yanlarına çok şey alamıyor ve böylece, mobilya, ev eşyası, erzak ve hatta elbiselerini yok pahasına satıyorlardı. Sokaklar, Ermeni komşularından kelepir fiyatlarla mal almaya niyetli Müslüman kadın ve erkeklerle doluydu. Mal sahipleri bunları satamadıklarından dolayı, birçok malı bedavaya götürüyorlardı.

Harput Amerikan konsolosu L. Devis, benzer bir olayı anlatarak şu şekilde betimlemektedir, “Bu sahne bana çakalların kurbanlarına saldırmasını hatırlatıyordu. Türkler için gerçek bir bayramdı, süslenip-püslenerek sokağa çıkıyor, başkalarının felaketiyle coşup eğleniyorlardı”[33].

Doinikan kardeşliği üyesi, kardeş Yasent Simon, 1 Temmuz 1915’te, Tel Armen Köyü’nün kuşatılmasıyla ilgili şöyle yazmaktadır, “Kürt erkeklerin işi bitmiş, herkesi katletmişlerdi. Şimdi Kürt kadınların işi, yağma başlıyordu. Kürt kadınlar, Ermeni evlerine girdi, mobilya, sandık, erzak, elbise, ne buldularsa, hepsi katırlara yüklenip dağlara doğru götürüldü”[34]. Ermeni kızlarının çeyizlerinden ele geçirilmiş ipek elbiseleri sürekli üzerlerinde görmek mümkündü. 1908 yılında Harput’un Çemişgezek şehrinde doğan, hayatta kalanlardan Ğevond Pırperyan’ın anlattığına göre, 1915 Eylül sonu-Ekim başlarında şehre döndükten sonra evlerinin kapı ve pencerelerini, komşu Kürtlerin ahırında bulurlar. Komşuları olan Türk kadınının, maharetle evlerine girip, her şeyi götürmüş olduğunu, annesinin ise, Rıza Efendi’nin kardeşi Faik Efendi’nin evine gittiğinde, kadınlarının üzerinde, kız kardeşinin çeyizindeki ipek elbiseleri görmüş olduğunu hatırlamaktadır[35]. Beyazıtlı, on yedi yaşındaki Kamsar Khaçaturyan’ın tanıklığına göre, “1916 yılı sonbaharında, şehir yarı boş bir haldeyken, gitmenin kaçınılmaz olduğunu anlayıp, toparlanmaya başladık. Az zaman kalmıştı. Komşu Türk kadınları çoktan evimize doluşmuş, kimin ne almak istediğini açıkça ilan ediyorlardı. Mallarımızı, gözümüzün önünde paylaşıyorlardı.

Ekmekçimiz olan Türk kadını her şeyin yerini biliyor ve nerede ne bulunduğunu gösteriyordu”[36].

Türk ve Kürt kadınlar komşu Ermenilerin evlerini soymakla kalmayıp, Ermeni kadınların üzerine de saldırıp, yağmalamaktaydı. Soygun amacıyla, katliam yerlerine gidip, genelde elbise ve ziynet eşyaları çalıyorlardı. Avetis Tekeyan’ın anılarında, Urfa tehciriyle ilgili bir kadının hikâyesini okumaktayız, “Köye doğru ilerliyorduk… O arada, bize doğru gelen bir grup köylü kadını gördük (Zaza)… Köylü kadınlar bize yaklaştıklarında, bozuk bir Türkçeyle “Nerde kaldınız, geberesiceler”,- dediler. … Bu kalleş kadınlar, önceden avuçlarında hazırlamış oldukları külü gözlerimize atıp, üzerimize saldırdılar ve bizi soymaya başladılar. Biri parmaklarımızdaki yüzükleri çıkarıyordu, bir diğeri ise kulaklarımızdaki küpeleri. Ardından kemerlerimizi sökmeye başladılar, elbiselerimizi çıkarıp sepetlere doldurdular ve “Geberesiceler, bunlar artık sizin neyinize gerek? Bu dağların sizin mezarınız olacağını ve kurda kuşa yem olacağınızı bilmiyor musunuz?”[37],- diyerek, dönüş yolunu tuttular.

Siranuş Yesayan, Nisan 1915’te gerçekleştirilen Kiğı Ermenilerinin tehciri ve katliamına değinerek, Palu’da Türk ve Kürt güruhun saldırısını betimlemektedir, “Kadınların dehşet içindeki grubu bu şekilde koşarken, aniden, kadın ve erkeklerden oluşan Türk güruhu, dolu gibi kadınların üzerine yağdı ve görüp, buldukları her şeyi, para, ziynet eşyası, elbise vs. acımadan yağmalamaya başladı”[38].

Hayatta kalan görgü şahitlerinden episkopos Grigoris Balakyan, Yozgat’tan Kayseri’ye kadar olan yolda erkek, kadın ve çocukların yüzde sekseninin, Ermenilerden çaldıkları, kana bulanmış Avrupai elbiseleri taşıdıklarını belirtmektedir. Görgü şahidine göre, elbisenin bir kısmını birinin üzerinde, diğer kısmını ise bir diğerinin üzerinde görmek mümkündü”[39].

Kiğı şehrinden hayatta kalan bir diğer kişi olan Yeprem Tılemyan, Çan Köyü’nde, 1915 Haziranında gerçekleştirilen katliamı anlatmaktadır, “Bu katliam esnasında ben ve annem bir Kürtün evine girdik. Bu evin erkeği ve kadını, soygun amacıyla katliam mevkiine gitmişlerdi. Katliam ve soygun bittikten sonra eve döndüler. Elbiselerimizi çıkarttık ve bize paçavralar verdiler”[40].

Erzurumlu kadınların tanıklığına göre ise, 3 Haziran 1915’te yirmi beş hane Ermeni, Palu ve Kiğı yoluyla Harput’a gitmekteydi. Şehrin dışında bir çadır yerleştirilmiş olur, burada Türk kadınlar, polislerin kontrolünde ayrıntılı bir şekilde herkesin üzerini arıyorlardı[41].

Türk ve Kürt kadınlar, erkeklerin çalmış olduğu eşyaları götürmek için bazen katliam yerlerine gider. Hayatta kalan Erzincanlı Vardan Malyan anılarında, Mayıs 1915’te gerçekleştirilen tehcirle ilgili, kadınların, tehcir edilmiş Ermenilerin kervanlarının geçtiği yerlere gidip, kocaları ile kardeşlerine, soygun mallarının taşınmasına yardım etmekte olduğunu belirtmektedir. “Henüz biraz ilerlemiştik ki, tekrar bir tüfek atımıyla işaret verildi ve çevre dağlardan büyük bir kalabalık halinde silahlı Kürtler ve Türkler bizi kuşattı. Atlılar, atlar ve eşeklerin heybelerini yükleyip götürdüler ve kötü kadınlarına teslim ederek, cinayet ve yağma için geri döndüler”[42].

Çalıştırma veya daha farklı amaçlarla çocuk ve kadınları kaçıran veya götüren kadınlar

Belirtilmiş olduğu gibi kadınlar, tehcir edilen Ermenilerin geçtiği yollara gidip, soygunla uğraşmalarının haricinde, tehcir edilenlerin arasından çocukları, kadınları veya genç gelinleri, evlerinde çalıştırmak veya daha başka amaçlarla seçip götürmekteydi.

Hayatta kalanlardan biri, Avetis Tekeyan, Pahesni Ermenilerinin 1915 tehciriyle ilgili, “Türk kadınlar, kocalarının teşvikiyle, Çat meydanında terk edilmiş Ermeni ailelerin içinden zengin olanlar veya genç kızları ile körpe gelinleri olanlara sahip çıkıp, evlerine götürmek istiyorlardı…”[43],- diye ifade vermektedir. Hayatta kalanlardan, Beyazıtlıların 1916 sonbaharındaki tehciri esnasında, kız ve erkek kardeşlerini yaşlı bir kadına teslim edip, annesini aramaya giden Sımbat Davıtyan, Ermeni çocukların, Müslüman kadınlar tarafından evlerine götürüldüğünü belirtmektedir. Geri döndüğünde yaşlı kadın şöyle anlatır. “Şehirli bir kadın geldi, oğlanın elinden tutup, kimin çocuğu olduğunu sordu. Ben de tanımadığımı söyledim… oğlanın elini tutmak için elini uzattı, kız kardeşi haykırdı, erkek kardeşine sarılıp ağladı… Kadın dayanamadı, ikisini de ver, götürüp yetiştireyim, dedi. Verdim”[44].

Baberdlilerin (Bayburt-çev. notu) 1915 katliamı ve tehcirinden hayatta kalmış olan Arşaluys Ter-Nazaretyan’ın Yerzınka (Erzincan-çev. notu) yakınlarında vuku bulanla ilgili tanıklığı da bu açıdan ilginçtir. “Ben o sözleri duydum, buna istinaden hepsini suya atmışlar. Oturup ağladım. Bu arada iki Türk kadını yaklaşıp “Evimize gelir misin?,- diye sordu. Yüksek rütbeli bir subayın eşleriydi. Kalkıp gittim onlarla. Elimden tutup, beni iki sokak öteye götürdüler. Beni yıkadılar, elbiseler giydirdiler ve üç yıl baktılar. Adımı Güli koymuşlardı”[45].

Erzurumlu Aşkhen Poğikyan, 1915 sonbaharında Tigranakert’te (Diyarbakır-çev. notu) kervanlarının başına geleni anlatmaktadır. “Ertesi günü Levonik öldü. Annemle tek başımıza kaldık. Sekizime basmıştım ve annemi teselli edip rahatlatıyordum. Soğuklar bastırdı, yiyecek yoktu. Korkunçtu. Günün birinde kadının biri geldi ve anneme “Kızını ver, kendi çocuğum olarak götüreyim, bu soğuk handa yaşamaz”,- dedi. Ben gitmek istemiyor, fakat annem ikna ediyordu… Türk kadını “Gâvura iyilik yaramaz”,- dedi. Sonunda o kadının evine gittim”[46].

Yukarıda belirtilen Arakel Tagoyan, Ermeni çocukların kaçırılması konusunda tanıklık etmektedir. “Akın’a (Eğin-çev. notu) varana kadar o denli çoğalmıştık ki, yaklaşık on bine ulaşmıştık. Orada bir gece kaldık. Annem elimden tutmuştu. Amcam Vardan’ın kızı da bizimleydi. Nehri geçtik. Gittik, bir köy vardı. Ekmek istemeye gittik. Çaremiz yoktu. Bir de, iki kadın gelip, amcam Vardan’ın kızını çekiştirerek götürdüler. Bu şekilde bizi Arapkir’e ulaştırdılar. Çok yorulmuş olduğumdan ve ayaklarım kan içinde olduğundan annem beni kucakladı. Adamın biri, karısıyla birlikte beni annemin kucağından kaçırıp götürdü”[47].

***

XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başında Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere yönelik gerçekleştirilen toplu katliamlar ve soykırım, cani Müslüman kadınların katılımının işlevsel özellikleri ve diğer halkların soykırımlarının gerçekleştirilme süreçleri zarfındaki benzer olgular arasında paraleller çizerek, toplu şiddet olaylarına kadınların katılımına, cinsel stereotiplerin haricinde, toplumun sıradan vatandaşlarının katılımı açısından bakmak gerektiğini kesin olarak söylemek mümkündür.

Kadınların katılımının nefret ve kıskançlık faktörlerine büyük oranda katkı sağlamış olduğu tabiidir. Buna rağmen, katliam ve soykırımlara toplumun geniş çapta katılımı konusundaki üç temel sosyal-ruhsal ve sosyal-kültürel mekanizmleri belirtmek gerekir.

***

  1. Soykırım öncesi propagandanın etkisi

Toplumsal kitlelerin yönlendirilerek, soykırıma katılımlarının sağlanması için yöneticiler, propaganda malzemesi olarak, genelde sosyalleşme[48] esnasında benimsenen “kültür modelleri” kullanmaktadır.

Bu şekilde, kişilerin kendilerine özgü özelliklerini kaybedip davranışlarını kökten değiştirdikleri bir ruhsal durum hâsıl olmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda, genel olarak Ermenilerin “isyancı” ve “hain” oldukları yönde haberlerin yayıldığı, “yabancı” figürüne yönelik patolojik tehlike barındıran veriler, benzer “kültürel modellerden” biridir. Vatan hakkındaki tasavvurlar, “altın çağın” yeniden tesisi, “cihat”, Türk “milli benliğini” oluşturma çabası vs. propagandanın geri planında kullanılan “kültürel modellerdendir”[49].

  1. Toplumun hiyerarşik yapısı

Toplu katliamlar ve soykırımlara, kadınlar da dâhil olmak üzere, tüm toplumun katılımı ve toplumun belirgin hiyerarşik yapısıyla da ilişkilidir. Geleneksel hiyerarşik yapıya sahip toplum düzenlerinin temelinde yatmakta olan toplumsal değerler, grup dâhilindeki ahengin tesis edilmesi için kullanılıp, şiddet kullanmanın önünü alan engelleri ortadan kaldırarak, radikal dışavurumlar sayesinde, toplu şiddet veya soykırım farizasına dönüşebilir[50].

Cinsel özellikler de, geleneksel toplumlarda önemli role sahip olup, kadınların bu toplumda sahip olduğu sosyal rol, onların toplu şiddet olaylarına katılmasındaki şekil ve kapsamı etkileyebilmektedir.

Batı Ermenilerinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki imhasına, genelde yağmacılıkla uğraşan büyük sayıda sıradan kadınların katılmış olduğunu, tam da Müslüman kadınların toplum içinde sabit bir sosyal konuma sahip olmadıkları ve aktif toplumsal faaliyetlerle uğraşmadığı hususuyla açıklamak mümkündür[51].

  1. Ortam baskısı

Toplumun sıradan vatandaşlarının toplu katliamlara ve soykırıma katılımı iki şekilde, ya askeri veya yarı-askeri kurumlara, ya da sokaktaki cani gruplarına katılmalarıyla gerçekleşmektedir. Halk kitlelerinin katliamlara ve soykırıma katılımını sağlamanın başlıca etkenleri, çevre baskısı ve toplumsal beraberlik etmenleridir[52]. Sıradan Müslüman kadınlar, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki toplu şiddet olaylarına ve karışıklıklara genelde ortamın baskısı altında, bazen erkeklerle birlikte, fakat genellikle sadece kadınlardan oluşan sokak gruplarına dâhil olarak katılmışlardır.

The “ordinary” executors of the Armenian Genocide: Functional peculiarities of women’s participation

To understand mass violence, massacres, genocides, as well as to prevent their organization and implementation it’s necessary to conduct a research of convictions of different social groups, the concerns they have, their goals and motives of participation in mass violence.

In general, it’s a common belief that the implementation of mass violence is the priority of men, that women in their nature are not inclined to commitment of cruelty. In contrast with the existing stereotypes recent researches show that the “human resource” implementing mass murders and genocides is in fact replenished by such marginalized groups as women and children who do not yield to men by their cruelty.

In the article are grouped and illustrated with examples the functional peculiarities of participation of Muslim women in the mass murders and genocide committed against the Armenians in the Ottoman Empire at the end of 19th and at the beginning of the 20th century. Muslim women have often appeared to be in the role of initiators, immediate participants, undertakers, assistants, sneakers, burglars and abductors.

Armenoloji konuları, Dergi 1, Yerevan, Yerevan Devlet Üniversitesi (YDÜ) yayınları, 2014, s. 48-60.

Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan

1 Konuyla ilgili bk. Valentino B., Final Solutions: Mass Killing and Genocide in the Twentieth Century, Ithaca and London, 2004, p. 31.

2 Goldhagen D., Worse than War: Genocide, Eliminationism, and the Ongoing Assault on Humanity, New York, 2009, p. 100.

3 Sharlach L., Gender and Genocide in Rwanda: Women as Agents and Objects of Genocide, Journal of Genocide Research, vol. 1, issue 3, 1999, p. 388.

4 Holter G., A Theory of Gendercide, Gendercide and Genocide, edited by A. Jones, USA, 2004, pp. 73-74.

5 Jones A., Gender and Genocide in Rwanda, Journal of Genocide Research, vol. 4, Issue 1, 2002, p. 65.

6 A.g.e., 88.

7 Maier D., Women Leaders in the Rwandan Genocide: When Women Choose To Kill, Universitas, The University of Northern Iowa, Journal of Research, Scholarship, and Creative Activity, vol. 8, 2012-2013.

8 Ruanda’da gerçekleştirilen Tustsi soykırımına Aile ve Kadın Bakanlığı ile çalışanlarının genelde kadınlardan oluştuğu “Mills Collin Radio Station” katılmıştır. Hükümet, bu radio sayesinde aktif bir şekilde Tutsi karşıtı propaganda gerçekleştirmiştir (bk. Sharlach L., s. 387, 392). Şoah ve Tutsi soykırımlarına katılmış olan kadınlar askeri kamplar, sağlık, haberleşme ve eğitim sistemlerine katılmıştı. (ayrıntılı bir şekilde bk. Adler R., Loyle C., and Globerman J., A Calamity in the Neighborhood: Women’s Participation in the Rwandan Genocide, Genocide Studies and Prevention, Offical Journal of the International Assosiation of Genocide Scholars, vol. 2, N 3, 2007). “Soykırım Ansiklopedisi’nde”, Yahudi halkının soykırımı esnasında askeri kampların var olduğu ve burada bulunan kadınların, erkekler gibi aynı yetkilere sahip olduğu belirtilmektedir. “Bu kadınlar, erkek meslekdaşları kadar kolay bir şekilde insan öldürüyorlardı. Onların sadizmi daha az değildi”. (տե´ս Encyclopedia of Genocide, edited by I. Charny, vol. II, Oxford, 1999, p. 481): “Alman kadın doktorlar ligası”, Yahudilerin üyeliğinin yasak olduğu ilk örgütlerden biriydi. Kadın doktorlar, toplama kamplarında gerçekleştirilen “tıbbi” cinayetlere de katılmışlardır. Hastabakıcılar, altı cinayet merkezlerinde “uzmanlaşmış katillere” yardım edip, bazen de şahsen cinayetler gerçekleştirmekteydiler. (ayrıntılı olarak bk. Bock G., Ordinary Women in Nazi Germany: Perpetrators, Victims, Followers, and Bystanders. – Women in the Holocaust, edited by Dalia Ofer and Lenore J. Weitzman, New Haven and London, 1998, pp. 87-88):

9 Affrican Rights, Rwanda. Not so innocent. When women become killers, August, 1995, Kigali.

10 Hogg N., Women’s Participation in the Rwandan Genocide: Mothers or Monsters? International Review of the Red Cross, vol. 92, N 877, March 2010, p. 70.

11 Bu bağlamda, ağırlıklı Türk ve Kürt kadınlar ele alınmıştır. Kaynaklarda, canilikleri gerçekleştirenlerin milli aidiyetleri belirtilmediği durumlarda makalede bu terim kullanılmıştır.

12 Terziyan Y., Kilikio ağetı, K. Polis, 1912, s.252. Konuyla ilgili bk. ayrıca, Ver. Aşçıyan H., Adanayi yeğernı yev Koniaye huşer (patmutyan hamar), New York, 1950, s.84.

13 Bk. Poğosyan S., Goyatevman paykari karuğinerum, Yerevan, 1988, s.428.

14 Yohanson A., Aksoryal joğovurd, mek tari hayots patmutyunits, Yerevan, 2008, s.44.

15 Bk. Gust V., Hayeri tseğaspanutyunı 1915-1916, Germaniayi artakin gordseri nakhararutyan kağakakan arkhivi pastatğterits, Yerevan, 2008, s.584.

16 Manuk, Dzeragir hush, HTsTİ, tğtapanak, 172.

17 Cekıbsın M., Oragrutyun, 1907-1919. Kharberd, Antilias, Libanan, 1979, s.92-93.

18 Severek (Sevarag), kağak Arevmtyan Hayastanum, Diarbekiri nahangi Diarbekiri gavarum.

19 Tataryan M., Kamavori mı huşer, Matenaşar tiv 7, Antilias, Libanan, 1960, s.40. Anı yazısı, 1930 yılında kaleme alınmıştır.

20 Gağtni teğekagir Doktor Yohannes Lepsiusi, Hayastani carderı, K.Polis, 1919, s.56-57. Bu konuda bk. ayrıca Gust V., belirtilen çalışma, s.370.

21 Dsaturyan P., Kyankı vor apretsa, Matenaşar tiv 13, Antilias, Libanan, 1969, s.27. Anı yazısı, 1962 yılında kaleme alınmıştır.

22 Bk. Sıvaslıyan V., Hayots tseğaspanutyun. Akanates veraproğneri vkayutyunner, Yerevan, 2011, s.106. Anı yazısı, 1980 yılında kaleme alınmıştır.

23 Sıvaslıyan V., belirtilen çalışma, s.234. Anı yazısı, 1975 yılında kaleme alınmıştır.

24 Bk. Hayots tseğaspanutyunı Osmanyan Turkiayum, Verapradsneri vkayutyunner, Pastatğteri joğovadsu, c. III, Erzurumi, Kharberdi, Diarbekiri, Sebastiayi, Trapizoni nahangner, Parskahayk, Yerevan, 2012, s.204.

25 Bliss E., Turkey and the Armenian Atrocities, Edgewood Publishing Company, 1896, pp. 451-452, 465.

26 Karlie E., Kotoradsneri mec, Hayastanum fransiatsi hüpatosi knoch oragirı, Yerevan, 2010, s.77-78. Bu konuda bk. ayrıca Братская помощь пострадавшим в Турции армянам, М., 1897, с. 53.

27 Bk. Terziyan Y., belirtilen çalışma, s.214.

28 Antonyan A., Meds voçirı, Haykakan vercin kotoradsnerı yev Talat paşa, Boston, 1921, s.243-244.

29 Bk. Mirakyan A., Verker u tsaver, Matenaşar tiv 10, Antilias, Libanan, 1960, s.30-31. Soykırım esnasında 26 yaşında olmuştur.

30 Hayots tseğaspanutyunı Osmanyan Turkiayum, Veraproğneri vkayutyunner, Pastatğteri joğovadsu, c. II., Bitlisi nahang, Yerevan, 2012, s.51.

31 Bk. Bliss E., belirtilen çalışma, s.458.

32 Gağtni teğekagir Doktor Yohannes Lepsiusi, Hayastani carderı, s.40.

33 Devis L., Spandi nahang, Yerevan, 2001, s.114.

34 Yeğbayr Yasent Simon, Martin. Heros kağak, khoran yev şirim Hayastani 1915’i carderun ıntatskin, Libanan, 1991, s.93-94.

35 Pırpıryan Ğ., İm kyanki vodisakanı, Los Angeles, 2000, s.93-94.

36 Sıvaslıyan V., belirtilen çalışma, s.172.

37 Tekeyan A., Drvagner aprilyan Meds yeğernen, Pahesnihayutyan goğgotan (1914-1918), Beyrut, 1956, s.134.

38 Hayots tseğaspanutyunı Osmanyan Turkiayum, c. III., s.162.

39 Bk. Palakyan G. Ds. Vard., Hay goğgotan, Drvagner hay martirosagrutene, Berlinen depi Zor, 1914-1920, Viyana, 1922, s.231-233.

40 Hayots tseğaspanutyunı Osmanyan Turkiayum, c. III., s.166.

41 Aynı yerde, s.45.

42 Malyan V., Yerzınkayi Hayots teğahanutyunı yev cardı. Akanatesi mı notagrutenen, dzeragir huşer, HTsTİ, tğtapanak 54. Bu anı yazısı 1930’lu yıllarda kaleme alınmıştır, Vardan Malyan, Soykırım yıllarında tahminen 10-12 yaşlarında olmalıydı.

43 Tekeyan A., belirtilen çalışma, s.81.

44 Sıvaslıyan V., belirtilen çalışma, s.173.

45 A.g.e., s.202.

46 A.g.e., s.226.

47 A.g.e., s.233-234.

48 Ferdin, kendi etnik toplumu ve kültürüne katılımı süreci, etnografya açısından “sosyalleşme” veya “enkültürleşme” terimleriyle adlandırılmaktadır. Bu durum, kişinin kendi sosyokültürel ortamını (kültürel ortam ve zaman, işlevsel objeler, faaliyet, ilişki, tutum eğitimi) benimsemesi sürecidir.

49 Grigoryan H., “Mşakutayin modelnerı” vorpes ambokhi varki kazmakerpman azdakner Hayots tseğaspanutyan hamatekstum, Merdsavor Arevelk, Patmutyun, kağakakanutyun, mışakuyt, Hodvadsneri joğovadsu, VII., Yerevan, 2011, s.98-103.

50 Waller J., Becoming Evil, Oxford, 2007, pp. 174-189.

51 Müslüman, özellikle de Türk kadınların toplum içinde sahip oldukları sosyal statü konusunda ayrıntılı olarak bk. ГолобородькоИ.И. (ЮжанинъИ.), Старая и новая Турция, М., 1908, с. 38-56.

52 Ayrıntılı olarak bk. Valentino B., Final Solutions: Mass Killing and Genocide in the

Hasmik Grigoryan

 

3387