Pazartesi Nisan 29, 2024

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Türk burjuvazisi tarihi boyunca hiç bir zaman bir burjuva “demokratı” dahi olamadı. “Vatan, millet, bayrak” ve AKP ile “tek vatan, tek millet ve tek bayrak” ile yürütülen ırkçı-faşist söylem ve uygulamaların dışına çıkamadı. Kitlelere “demokrasi” vaat ettikçe, kitlelerin demokratik hak ve özgürlüklerini kısıtlama ve yer yer ise cuntalar vasıtasıyla ortadan kaldırma yolunu seçti. AKP hükümeti eliyle de askeri cunta dönemlerindeki uygulamaları yürürlüğe soktu. Türk egemen sınıflarının askeri cuntalara (şimdilik) gereksinimi kalmadı. “Seçimle” gelmiş hülkümetlerine de işçi ve emekçilere yönelik aynı şiddeti uygulatırıyorlar. Böylece “Türk demokrasisine” “halel” gelmemiş oluyor.

 

Erdoğan, “demokratikleşemye katkıları” diyerek Menderes, Özal ve Erbakan’ı saydı. 27 Mayıs’ı ise lanetledi. Onun böyle konuşması doğal. Daha muhafazkar tabana oynadığı da bir gerçek. Ancak, bu saydıklarının, diğerlerinden hiç bir farkı olmadığı gibi, bunlarda kendisi gibi Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde sermayenin siyasal kalkanları olmuşlardır. 27 Mayıs Cuntası, 1961 Anayasası ile kısmen demokratik hakları sağlamıştır. Ancak bu uzun ömürlü olmayıp, kısa bir süre sonra, burjuvazi, bu kısmi demokratik haklara dahi karşı çıkmış ve ortadan kaldırmıştır.

 

Denebilir ki, Türk burjuvazisi,  faşist doğdu, galiba “burjuva demokrasisini” dahi görmeden,  işçi ve emekçiler tarafından tarihin çöplüğüne atılacakları gün gözleri açık gidecek. Politik özgürlüklerini isteyen kitlelerin karşısında duranların kaderi böyle olmuştur. Tarih, buna çokça tanıklık etmiştir.

 

12 Eylül 2010 yılında “Anayasa Referandumu” adı altında AKP faşizmini kurumlaştıran “oyalama”nın adı da “demokratikleşme” idi. Komünistler ve devrimciler bir çok tutarlı demokratlar, bunun yalan olduğunu yazdılar. Ancak, liberal burjuva aydınları ve liberalleşmek isteyen “sol” görünümlü kesimler, “yetmez ama evet” ile burjuvazinin faşist uygulamalarına destek oldular. Kitleleri aldatma yolunu seçtiler. Sonucu ise hepimiz biliyoruz. AKP, 12 Eylülcüleri yargılamadığı (süren mahkeme dincilere özgü takkiye tiyatrosudur) gibi, o günkü “demokraikleşme referandumu”da,  daha fazla baskı, daha fazla sömürü ve daha fazla özgürlüklerin kısıtlanması olarak halka geri döndü.

 

Haziran (Gezi) Ayaklanması ile iyice köşeye sıkışan burjuvazi, kitlelerin öfkesini dindirmek için ortaya bir “paket” topu attılar. Kitleler oynasın diye. İşçi ve emekçiler oynamadı, oynamaları için bir neden de yoktur. Ancak, sermaye uşakları ve kalemşörleri, kendilerini bir tas çorbaya satanlar, “demokratikleşiyoruz” diyerek yavan bağırtılarının duyulmasını istediler. Ne var ki, işçi ve emekçiler, AKP ‘nin 11 yıllık uygulamalarını canlı bir şekilde yaşadığı için bunun varolan hakların daha da kısıtlanması ve AKP’yi önümüzdeki seçimlerde güçlendirici bir araç olarak ortaya atılmış bir palavra olduğunu biliyordu. Bu nedenle her yerde: “Her yer direniş ve her yer Taksim” sloganından vaz geçmedi ve vazgeçmeyecektir.

 

Erdoğan, içeride ve dışarıda köşeye sıkışmışlığını, kenidisinin de inanmadığı “demokrasi paketi” ile gevşetmeye, daralan çemberi genişletmeyi deniyor. AKP ve arkasındaki sermaye güçleri, bu paketin, “demokratikleşme” ile hiç bir ilgisinin olmadığını elbette biliyorlardır. Bilmedikleri ya da “tutarsa” diye ortaya atıkları bu paketin işçi ve emekçilerin ellerinin tersiyle geriye gönderileceğidir.

 

Özel okullarda farklı dil ve “lehçe” (bu lehçe, her halde Kürtçe olsa gerek, o denli kafatasçılar ki, Kürtçe demeye dilleri bir türlü varmıyor) verilebilir ise, Kürtçenin serbestliği anlamına gelmez. Ve en önemlisi de, Mart ayında PKK ile vardıkları anlaşmaya yönelik, yani, Kürt sorunun “barışçıl” yollardan çözümüne yönelik ise her hangi bir işaret, belirti ya da söz yok. Anlaşılan, “özel okullarda farklı “lehçe” meselesi, Kürt sorunun çözümüne yönelik politikaları olsa gerek... ABD’nin maşası Fettullahçılara gün doğdu. Özel okullarında, bunu, Kürt gençlerini yobazlaştırmanın aracı olarak kullanacaklardır.

 

Oysa, olması gereken, Türkçenin yanında Kürtçenin de resmi dil olarak kabul edilmesi ve Kürdistan illerinde okutulması, diğer illerde ise seçmeli olmasıdır. Kürdistan illerinde de Türkçenin seçmeli ders olmasıdır. Ayrıca, bütün kamu yerlerde yazışmaların Türkçe ve Kürtçe yapılmasıdır. Kürtlerle birlikte yaşamak istiyorsanız bunu yapmak zorundasınız. Bu, demokrat olmanın olmazsa olmazlarından biridir. Bu konuda demokrat olamayanların işçi ve emekçilerin hakları konusunda demokratik bir tavır içinde olmaları söz konusu değildir.

 

Diğer bir “demokratikleşme” ise seçim barajlarıyla ilgili ve “dar bölge”  sistemini getireceklermiş. Pratik uygulama açısından seçim barajlarında değişim ve de “dar bölge” sistemi dedikleri ise, küçük partilere hiç bir zaman meclis kapısının açılması umudu olmayacağı  gibi, bağımsız olarak girenlerin dahi zor seçilebileceği bir seçim sistemi olacaktır. Hatta, 12 Haziran 2011 seçimlerinde seçilen bağımsızların (BDP’liler) yarısı dahi seçilemeyecektir.[1]

]Sanal ortamda söylendiği gibi paketten:"Alevilere üniversite ismi, Kürtlere 3 adet harf, Süryanilere 240 dönüm arazi, Romanlara enstitü çıktı." Halk aynen böyle düşünüyor. AKP bu halkı mı kandıracak! Hadi oradan!


Erdoğan'ın, ,"demokratikleşme" olarak "made made" diğer saydıklarının burada sözünü etmeye bile gerek yoktur.

Sonuç olarak, demokratik haklarını isteyen kitlelerin üzerine gaz bombalı, plastik mermili saldırılar düzenleyen, insanları yaralayıp katleden, bir iktidardan "demokratikleşme" bekleyen yok, ama, belki kafalarına bir taş düşmüştür diye düşünen de olabilir. 

 

AKP’nin paketi, işçi ve emekçilere “vay be” dedirtecek hiç bir hayal kırıklığı yaşatmadı. Beklenildiği ve bilindiği gibi oldu. Böyle bir paketten hiç bir demokratik bir adımın çıkmayacağı daha ilk günden biliniyordu. Çünkü halkımız, AKP ve Erdoğan’ın yalan ve demagogluklarıni iyitanıyor. 

Demokratikleşmeyi bu ülkeye, Haziran Ayaklanmaları  getirecektir. *** 30.09.2013


[1] Bkz. Doğu Eroğlu’nun yazısı. Muhalefet org


 

 

101242

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Sayfalar