Çarşamba Mayıs 8, 2024

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Sorunun özü, başlıkta da ifade edildiği gibi; insan soyunun, tarihin bir kesitinde üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezen-ezilen cins olarak sınıfsal bir ayrışıma uğramasıyla, anaerkil sistemden, erkek egemen sisteme geçilerek, cinsler arası eşit haklar ilkesinin ortadan kaldırılarak, kadının köleleştirilmiş olmasıdır. Ve böylece o kesitten itibaren toplumun başlıca çelişmelerinden birisi de ezen-ezilen cins çelişmesi olagelmiştir.

Ataerkilizm, kendisi de bir sistem olmakla birlikte, ancak kendi başına yalıtık bir şey olmayıp, sürecin egemen özel mülkiyet sistemlerine entegre olarak varlığını sürdürür. Nasıl ki geçmişte köleci ve feodal sisteme içkindiyse; bugün de kapitalist sisteme içkindir.

Bunun özel anlamı şudur: Ataerkilizme karşı mücadele, kaçınılmaz olarak, mevcut sınıflı topluma karşı mücadeleyle (ki, henüz sınıf çelişkilerinin ve de mücadelelerinin sürdüğü sosyalist toplumların ilk ve orta evrelerinde de) ortaklaşmak zorundadır. Çünkü nihai çözümünü ancak ki onu var eden ve her seferinde yeni biçimler altında yeniden-yeniden üretip geliştiren üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sisteminin (hukuku, kültürü, örf ve adetleriyle) tümden ortadan kaldırılıp, tarihin çöplüğüne atılmasıyla bulabilecek karakterde bir sorundur bu.

Sorunun özünün ve nihai çözümünün böyle olması, ona karşı yani sırf ataerkilizme karşı mücadeleyi güncel ve anın mücadelesi olmaktan çıkarmaz. Geçmiş dönem yanılgılarımızın aksine (ki bu yanılgılar, sınıfsal perspektif dışı, tepkisel bir yığın anlayış ve yaklaşımların ortaya çıkmasının da zeminlerinden olmuştu.) bu çelişme asgari çözümünü rahatlıkla mevcut toplumsal realiteler içinde de bulabilir karakterde bir sorundur. Çünkü sorun nihayetinde bir demokrasi sorunudur. Demokrasi mücadelesinin bazı unsurları özgülünde (örneğin ezen-ezilen cins, ulus ve inanç sorunları gibi) mevcut sistemler içerisinde de geliştirilebilir ve çok esaslı kazanımlar elde edilebilir bir boyuta sahiptir.

İnsanları şekillendiren ana unsur toplumsal sistemdir. Yani o sistemin egemen ideolojisi ve kültürüdür. Okullarından, ailelerinden, kışlalarından tutun da üretim birimlerine kadar her yerde kadınıyla erkeğiyle her birey o egemen değer yargılarınca şekillendirilir. Yani doğuştan ya da doğasal olarak değildir insanlarda ki kötülükler. "Kötü" veya "iyi" olanı belirleyen ve bireylere ta bebeklikten aşılayan erk, mevcut atarekil/ kapitalist sistemin doğrudan kendisidir. (Ve ama şu da bir gerçek ki; bunun bilincine varan bireyler, kesinlikle hem kendilerini bu kötünün dışına çıkarabilir ve hem de kendilerinden olan yeni nesil insanları alternatif kültürle yetiştirebilir. Ateist yapabileceği gibi, kadın ve erkeğin tam hak sahibi ve kendi bedenleri üzerinde tasarruf hakkına sahip özgür bireyler olarak da yetiştirebilirler) 

Sorun sistem sorunudur derken; anlamamız gereken işte tamda budur bir boyutuyla. Çünkü sistem bir kez egemen hale geldimiydi, kadını da erkeği de o sistemin birer uygulayıcısı yapar ve böylece her iki cinsi de değişen oran ve karakterlerde o sistemin mağduru/ kurbanı haline sokar. Çünkü sistem her iki cinsin biati ve kabullenmesi üzerinden meşruiyetini oluşturur ancak ki. Sınıf ve özellikle de cins bilinci edinememiş kadınların ataerkil değerleri nasıl 'normal'/ 'doğal' ve de 'tanrısal buyruk' algısıyla kabullendiği, uyduğu ve uygulayıcısı olduğu, kendisinden türeyen erkeği nasıl ‘efendi’ kadını da nasıl 'köle' olarak yetiştirdiği hepimizin malumu. 

İşte bu yüzden ataerkilizm kadının da (elbette baskın olarak kadının) erkeğin de ortak düşmanıdır. İşte bu yüzden ataerkilizme karşı mücadele, sınıf ve cins bilinci edinmiş kadın ve erkeğin ortak mücadelesiyle ancak ki alt edilebilir diyoruz. Yani bu bir keyfiyet değil; çelişmenin doğasının dayattığı bir zorunluluktur.

Bu biraz da şuna benziyor: Ezen-ezilen ulus sorununda Marksistler ezen ve ezilen ulus halkının ortaklaşa mücadelesinin başarı sağlayabileceğini söylerken; hevaller bunu şovenizmle itham edip şiddetle karşı çıkarlardı. Sonra hayat onlara da doğru yolu gösterdi ve nihayet bugünkü yaklaşım ve tutumlarına evrilebildiler.

Ama sınıf bilinci edinmiş kadın arkadaşların böylesi dar deneyci bir tecrübeyi yaşamaları gerekmiyor sanırım. Çünkü ellerinde Diyalektik- materyalizm kılavuzu var nede olsa, değil mi?

O halde anlamı ne ezen-ezilen cins çelişmesinin çözümü mücadelesinin öznesini sadece kadınlar olarak belirlemenin ve safları sadece kadınlardan oluşturmanın? 

Anlamı ve gereği ne Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamasını topal ördek yapmanın? Yani neden bu sisteme karşı cins ayrımı yapmadan birleşilebilecek tüm dinamiklerle birleşmek hedeflenmiyor da birleşik cephe darlaştırılarak marjinalize edilmek isteniyor? Kime ve neye hizmettir bu?

 

1563

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Halil Gündoğan

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

Sayfalar