Pazartesi Nisan 29, 2024

Bir “Radikal Demokratik Devrim” Deneyimi: ROJAVA DEVRİMİ!

Suriye’de 2011 yılında başlayan iç çatışmalar sonucunda, Suriye Kürdistanı’nda (Rojava) rejim güçleri çekilmiş ya da kovulmuş; esas olarak Suriye Kürt Ulusal Hareketi’nin önderliğinde, 19 Temmuz 2012’de Cizirê, Kobanê ve Êfrin bölgelerinde kanton adıyla tek yanlı biçimde “demokratik özerklik” ilan edilmişti.

“Rojava Devrimi” olarak ilan edilen bu sürecin ilham kaynağının Türkiye Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi ve onun önderi Abdullah Öcalan’ın tezleri olduğu bir sır değil. Deyim yerindeyse, S. Kürdistanı’nda A. Öcalan’ın tezleri test edilmektedir. Devrime önderlik eden Kürt hareketi bu devrimi (farklı tanımlamalar da olsa); “Tabii ki radikal demokratik devrimden ve radikal demokrasiden söz ediyoruz” olarak tanımlamaktadırlar. (H. Ali, “Rojava Devrimi, Ortadoğu halklarının devrimidir”, Ö. Gündem, 2 Eylül 2014.) Bu onlara göre bu “yeni” bir devrimdir!

Kuşkusuz ki hiçbir devrim süreci halkın desteği ve katılımı olmadan gerçekleştirilip sürdürülemez. Bu devrimi gerçekleştirenler de, başta Rojava’daki Suriye Kürt ulusu olmak üzere, bölgede yaşayan diğer milliyet ve mezhepler olarak görülmektedir. PKK’nin askeri desteğinin yanı sıra, Rojava’nın tüm saldırılara karşı başarıyla direnebilmesinin sırrını burada aramak gerekir.

Rojava Devrimi’nin dayandığı “demokratik özerklik” Suriye’nin sınırlarını değiştirme iddiasında değildir. Hedefi Suriye’yi “Yeni Demokratik Suriye” haline getirmektir. Bunun yolunun da halihazırda IŞİD çetelerine karşı sürdürülecek ortak mücadelede görmektedir: “Böyle bir demokratik ittifak temelinde IŞİD’e karşı yürütülecek ortak mücadele, aynı zamanda yeni demokratik Suriye’nin inşası anlamına da gelecektir.” (H. Ali, Agy.)

Dolayısıyla devrim henüz tamamlanmamış bir süreçten geçmektedir. Bir devrimden ziyade devrim süreci içinde bulunduğunu ifade etmek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Şu an için baş hedef IŞİD çetelerinin saldırılarının bertaraf edilmesidir. Devrim savunma pozisyonundadır. Gelişmelere göre, Suriye rejiminin “demokratik özerkliği” ele alışına göre şekillenecek, ya Suriye rejimi içinde sınırları belli bir şekilde özerk olacak, ya ezilecek ya da bağımsızlığını ilan edecektir. Devrim henüz yolun başındadır ve hedefi ona yön veren çizginin sınırları kadardır. Bu sınır ise “burjuva demokrasisi”nin sınırları kadardır.

Yaşanan süreç gerçekte İmralı’da ileriye sürülen “demokratik özerklik” politikasının somutlandığı bir deney durumundadır. Bu politika Kürdistan’ın dört parçasına da önerilmektedir. Nitekim T. Kürdistanı Kürt Hareketi, 2011 yılında T. Kürdistanı’nda da “demokratik özerklik” ilan etti. Tek yanlı ilan edilen bu özerkliğe yönelik fiiliyatta özellikle belediyeler bazında çeşitli adımlar atılmış olsa da, çok somutlanabildiği söylenemez.

Ancak Rojava’da ortaya çıkan konjektürel durum, Kürt hareketine tezlerinin yaşamla sınanması olanağını sundu. Aynı olanak şimdi IŞİD çetelerinin Irak Kürdistanı’na saldırması ve Şengal bölgesinde Êzidî Kürtlerine yönelik katliam uygulamasıyla ortaya çıkan, Şengal’in Irak Kürdistanı’nı içinde özerk bir bölge olarak ilan edilmesi ve öz savunma güçlerinin kurulması talebinin ortaya çıkmasında da görülmektedir.

 

“Radikal Demokratik Devrim”in Hedefi “Yeni Demokratik Cumhuriyet”(!)

T. Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi, TC devleti ile yürüttüğü “çözüm süreci”nde de T. Kürdistanı’na yönelik tıpkı Rojava’daki gibi bir çözüm önermektedir. Kürt hareketi benzer hedeflere sahip olarak bir “demokratikleşme”den bahsetmekte, bugünlerde sıkça kullanılan ifadeyle “yeni Türkiye”nin ancak ve ancak “Yeni Demokratik Türkiye” ile gerçek karşılığını bulabileceğinden bahsetmektedir: “‘Yeni Türkiye’ ancak ‘Yeni Demokratik Türkiye’ olursa bir anlamı ve içeriği olur. ‘Çözüm Süreci’ ancak ‘Demokratik Çözüm süreci’ olursa fiiliyatta bir anlam ifade edebilir.” (A. Bayram, “Esas Olan Demokratikleşme”, Ö. Gündem, 1 Eylül 2014)

T. Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi’nin an itibariyle Rojava Devrimi’yle test ettiği politikasının özünü, her bir coğrafyada ayrı uluslaşmış olan Kürt uluslarının, Özgürce Ayrılma Hakkı’nı (ÖAH) reddedip, her parçadaki ulusun bulundukları devletin sınırlarına dokunmadan, -bu tavizlere dayanarak- karşılanabileceğini düşündüğü “demokratik özerklik” içinde yaşamayı öngörmektedir. (“Demokratik ulus”, “demokratik vatan” gibi kavramlar kulağa hoş gelen ama hem yanlış hem de karşılığı olmayan kavramlardır.) Bu politikanın “radikal demokratik devrim” denilen, “yeni tipte” bir devrimle ya da Türkiye’deki gibi “çözüm süreci” sonucunda ulaşılacak “radikal demokrasi”yle gerçekleşebileceğini savunmaktadırlar. Bunun sonucunda da “Yeni Demokratik Cumhuriyet” kurulacağını söylemektedirler.

Yeni Demokratik Cumhuriyet, Yeni Demokratik Devrim’in ürünü olarak ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle, eğer Kürt hareketinin iddia ettiği gibi hem Suriye’de hem Türkiye’de, Yeni Demokratik Cumhuriyet kurma hedefi varsa; bu hedefin mutlaka ama mutlaka anti-emperyalist ve anti-feodal bir devrim olarak ortaya çıkması gerekir: “Bugünkü aşamada Çin devriminin niteliği, proletaryanın önderliği altında işçiler ve köylülerin ana gövdeyi oluşturduğu ve geniş sosyal kesimin de katıldığı anti-emperyalist ve anti-feodal bir devrim olarak belirir. Yani bu, hem eski demokratik devrimden hem de sosyalist devrimden farklı olan bir yeni-demokratik devrimdir.” (M. Zedung, Seçme Eserler, Kaynak Yay., Cilt 3, s.226)

Rojava Devrimi’nde anti-feodal bir yönelim görmediğimizi, başta kadın sorunu olmak üzere, bir dizi üstyapısal alanda son derece önemli adımlar atıldığını, ama örneğin mülkiyet sorununa dair, toprak ağalarına ve kırdaki gerici üretim ilişkilerine karşı bir yönelim olmadığını, (Bu belki de şu aşamada sol bir yaklaşım olmakla birlikte, ilerisi içinde böylesi bir perspektifi yoktur.) devrime önderlik eden “radikal demokrasi”nin böyle bir hedefinin olmadığını biliyoruz. Hakeza devrim an itibariyle anti-emperyalist bir yönelimden ziyade, emperyalizmin ve yerli uşaklarının silahlandırıp üzerine saldığı katliam çeteleriyle savaşmaktadır.

Devrimin emperyalistlerle ilişki geliştirme çabaları vardır ve bu ulusal bir hareket açısından, -çelişkilerden yararlanma anlamında-, son derece anlaşılır bir politikadır. (Örneğin Ş. Xelîl’in “Rusya Suriye’de Demokratik Özerkliği Destekliyor!” başlıklı haberi, Qamışlo, 29.08.2014, ANF) Devrim stratejik olarak anti-emperyalist bir muhtevaya sahip değildir. Taktik olarak emperyalistlerin taşeron örgütleriyle mücadele etmektedir. Bu durum onun ulusal niteliğiyle uyumludur.

Bu ifade ettiklerimizden hareketle Rojava Devrimi, “yeni tipte demokratik devrim” değil “eski tipte demokratik devrim” olarak ortaya çıkmaktadır. Rojava Devrimi, emperyalizm ve proleter devrimler çağında, proletaryanın değil burjuvazinin önderlik ettiği bir devrimdir. Emperyalizm koşullarında burjuvazinin gericileştiği, başta feodalizm ve emperyalizm olmak üzere her türlü gericiliğin alt edilmesi görevinin proletaryanın sırtına bindiği, bunun yolunun da Demokratik Halk Devrimlerinden Yeni Demokratik Devrimlerden geçtiği tarihsel tecrübeyle sabittir.

Zaten Rojava Devrimi’ne önderlik edenlerin böyle bir iddiası (anti-emperyalist, anti-feodal) yoktur. Bu nedenle de yeni bir tanım yapmakta, “radikal demokratik devrim”den bahsetmektedirler. Bu devrim belki “radikal bir demokrasi”ye yol açabilir ama asla yeni demokratik bir cumhuriyete yol açmaz. Yanılmamız demek, devrimci teorinin zenginleşmesi demektir ve biz ancak bundan mutluluk duyarız.

Rojava Devrimi’nin ortaya çıkardığı demokrasinin yaşama şansının günümüz koşullarında bir hayli zor (imkansız) olduğunun altını çizelim. Hele hele Ortadoğu gibi bir coğrafyadan bahsediyorsak, gerçek demokrasinin ancak ve ancak işçi sınıfı önderliğinde gerçekleştirilecek bir devrimle (ve “devletsizliği” savunan ulusal harekete “korkunç” gelse bile kurulacak bir diktatörlükle!) mümkün olduğu; bunun dışındaki devrimlerin (adı ne olursa olsun) eninde sonunda, “kapitalist modernite”(!)nin sınırları içerisinde kalacağı, en azından Maoistler için bir sır değildir.

Başta T. Kürdistanı Kürt hareketi olmak üzere, bölgedeki “radikal demokrat”ların, bu sınırları son derece dar ve Kürt halkına gerçek demokrasiyi (halk demokrasisi) getirmeyecek bir çizgide ve üstelikte başta ÖAH’nın red edilmesi olmak üzere, son derecece önemli konularda taviz vermekte ısrar ettikleri müddetçe, eleştirilerimizden muaf olmayacaklardır. Bu bizim başta Kürt halkı olmak üzere, Kürt Ulusal Hareketi’ne yönelik devrimci sorumluluğumuzun gereğidir.

86912

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Sayfalar