Cumartesi Nisan 27, 2024

Bir sanatçı gerilla Yetiş Yalnız

Bir sanatçı gerilla Yetiş Yalnız

Hikayeleri vardır; dağların, taşların, uçurumların, nehirlerin, insanların, hayvanların ve ağaçların. Her şeyin bir hikayesi vardır. Yolların da… Kimi ömürler kısa gibidir, ancak mesele ne kadar gün ya da yıl yaşadığın değil, ne kadar yol yürüdüğündür.“Mutluluk varılacak yerde değil, yoldadır” demiş Bern Williams.Yetiş Yalnız bir yolcuydu, ömrünün tümünü yol aşkına harcadı. Öyle bir inancı vardı ki; bin defa dünyaya gelse bin defa bu yolda korkusuzca yürüyecek cesarette, naif, temiz ve sanatçıydı.

2009’da Paris’te Pere-Lachaise Mezarlığı’nı gezerken bana rehberlik ediyordu Yetiş. Önce Yılmaz Güney’in mezarını ziyaret ettik. Sonra yukarıya doğru kıvrıla kıvrıla dönen Arnavut kaldırımlardan, Ahmet Kaya’nın mezarına kadar yürüdük. Birkaç cümle yazdığım kağıdı beyaz mermerin üstüne bıraktım. Çisil çisil yağmur yağıyordu. Orada kalıp kurumasındansa yağmur suyu ile mezarına akmasının bende yarattığı mistik bir duygu ile ayrıldık ordan. Bilenler bilir Pere-Lachaise Mezarlığı adamın aklını başından alır. Farklı yüzyılların filozof, yazar-çizer sanatçılarının mezar taşlarının bir destan gibi kükremesi, insanı şaşırtarak okutuyor. Hasbelkader kitaplarına, resimlerine rastlamıştır herkes. İnsan orada karıştırıyor hüzün ile coşkuyu. Mezar taşlarıyla iftihar olunur mu? Olunurmuş. Yetiş yolu istinat duvarına doğru götürdü.

“Bunlar Fransız komünarları yoldaşım” dedi iftiharla. “Burada kurşunlanmışlar ve hiçbiri diz çökmemiş.”

Gözlerine baktım. “Ölmek diye bir şey vardı,” diyor ya Hasan Hüseyin; evet, madem ölecektik, o zaman dik durup ölürsek mezar taşlarımızla iftihar edecekler. Öyle bakıyordu işte Yetiş. İlk defa orada fark ettim ki Yetiş Yalnız dağa açmış yüreğini. Ki iflah olmaz aşktır “dağ.” Açıkça ona şu cümleyi kurdum:

“Yetiş; sende dağa çıkma tutkusu var, bunu hissediyorum ama mücadele sadece dağ değil. Sen çok yetenekli bir sanatçısın, devrimin sanatçıya, sanata, bilime ve tekniğe de ihtiyacı var. Elbette sanatçı ille şehirde de olmaz, mücadele neredeyse orada olmalıdır. Lakin sana bu alanda çok ihtiyaç var.”

Yüzüme baktı illegal bir tavırla. Yetiş, çok genç ve çok heyecanlıydı. Sanat konusunda dahiyane bir yeteneğe sahipti. Her enstrümanı çalar, belgeselden aranjörlüğe kadar teknik alanda da bir derinliğe sahipti. Devrimci sanat noktasında tutarlılığı onu Yılmaz Güney’in tabiri ile “Halkın sanatçısı halkın savaşçısıdır” iradesine kavuşturmuştu.

Hozan Serhat, Halil Uysal-Dağ da aynı tutku ile dağa yolculuk yapmışlardı. Biri bağlama diğeri kamerası ile canlarından çok sevdikleri davalarına armağan ettiler kendilerini. Yetiş de öyle yaptı. Ve nihayet dağdan her gün inen haberlerin fotoğraflarla anlatıldığı bir sayfada yüzünden eksilmeyen sükûnet, kırmızı yanaklarına düşen karanfil, gözlüklerinin ardından gülümseyen o çocuk gözlerini gördüm.

Kirmanckî öğrenip dağ kokulu besteler yapan o sanatçı gerilla Dersim’de ölümsüzleşen 12 kişiden biriydi Yetiş Yalnız...Çok sahne aldık birlikte, çok sohbet ettik. Avrupa’da İbrahim’i anma konserlerinde özellikle ayrı bir heyecanla çalışırdı. Nerede olursa olsun bir devrim hamalıydı o. Bu kadar erken yaşta davayı bu kadar içselleştirmesi onu devrim yolcusu ve davanın kahramanı yapıyor benim nazarımda. Ölümüne İslami bir ibare yapıştırıp “şehit” demeyeceğim. Zira o komünistti, hakkı ile dövüştü ve Karl Marx’ın Fransız Komünarları için dediği; “Göğü fethetmeye çıkan kahramanlar” tanımı Yetiş Yalnız ve beraberindekiler için de en doğru tanımdır. Onlar Munzurlarda dorukları fethetmeye çıkan kahramanlardı.

51776

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Sayfalar