Cuma Mayıs 31, 2024

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

Katliam henüz yaşanırken dahi olay birden sosyal medyada canlı yayın konumuna büründü… Normalde de zaten oradan canlı yayın yapan turistler, İstanbullunun kamerası patlama yerine doğru döndü… Korku, panik, kaçışmaların olduğu anlar ve polisin olaya müdahalesi, ambulansların hemen oraya gelmesi ile birlikte, olayın olabilirliği üzerinde emniyet ve sağlık teşkilatı koordineli çalıştığını ortaya koyuyordu. Zaten daha öncede de İstiklal Caddesi'nde canlı bomba patlamış ve katliam olmuştu…

Bombaya, acıya yabancı değildir istiklal Caddesi, orada bir bölüm sermaye el değiştirir…

Tarih, cadde üzerinde yaşanan olaylara bir satır daha yer açar.

Katliamlar bizim ülkemizde sanki olağanmış gibi algılanır oldu, o kadar çok canlı bomba ve benzeri olayı yaşadık ki, her aileden bir kayıp olmasa da sanki aileden birini kurban vermişiz ve arkasından günlerce ağıt ve yas tutmuşuz gibiyiz… Acıların üzeri hale açık ve kanarken, arka arkaya gelen saldırılar acıların daha da ağırlaşmasını ortaya çıkarıyor…

İstiklal Caddesi’nde yaşanan katliam ve hemen sonrasında gelişen olaylar ibretlik bir durum ortaya koyuyordu. Katliamın henüz kimin yaptığı belli olmazken, katilin kimliğini açıkladığını iddia eden sosyal paylaşımlar devreye girdi ve linç kültürü kendisini somut olarak ortaya koydu.

Olaydan haberi olmayan birinin başına gelen, hani bir söz vardır ya, “pişmiş tavuğun başına gelmez!” ama geldi…

Bir avukatın başından geçenlere bir bakın, İstiklal Caddesi’nde patlama oluyor, faili olarak o ilan ediliyor...

İftira eden avukatı tanımıyor, ama avukatın ismini biliyor ve o isim sanki torbadan çıkan şanslı numara gibi suçlu ilan ediliyor. Torbadan hep rakam çıkacak değil ya, isim de çıkarmış. Adı sanı belli olan kişi suçlu ilan ediliyor ama tesadüfi ki aynı zamanda kadın avukat karakolda işleri varmış...

Yani, karakolda olmasaydı kendisini nasıl savunacaktı?

Suçsuz olduğunuz halde suçlu ilan edilmek, ne kadar ağır bir şeydir...

Uzağa gitmeye gerek yok yakın tarihimizde bile ne kadar suçsuz insanın suçlu gibi cezalandırıldığı görürsünüz. Suçlu ilan edilen cezaevinde onuruna yediremeyip intihar edenleri yazar tarih. Aynı zamanda yıllarca yatıp gerçek faili bulununca “pardon” denileni, üstelik enflasyondan erimiş bir küçük para ile kaybolan yılların telafi edileceği düşünen bir devlet organizasyonunu da yazar… Yaşanan bunca kötü olayların hesabını kimse vermediği için suçlu ilan etmek işin en basiti, kısaca çamur at, izi yıllardır zaten üzerinde kalır...

İftira atan, neden vicdanen rahat?

Çünkü o kendi ön yargısı içindedir, o zaten suçludur! Suç işlemediği zamanda dahi o zaten suç işleyecek potansiyele sahiptir... Kısaca “öteki” olmak “potansiyel olmak” ile eşdeğerdir, potansiyel olan birçok anlayış içinde zaten doğal suçludur...

Potansiyel suçlu, suçsuz olduğu zaman bile artık mimlenmiştir, o yaratılan atmosferin kurbanıdır... Onu kurban ilan eden en ağır ceza ile cezalandırılmadığı sürece birisi rahatlıkla çıkıp aklından geçen ismi suçlu ilan edecektir...

Peki, olayın başka boyutu var, bugüne kadar mesleğinde profesör olandan, savcısına, hakiminden, öğretmenine kadar dolandırılmış insanlar... Onları nasıl korkutuyorlardı? “Sizin bir dosyanız var, o dosyada şu yapı ile ilişkiniz var!”… “İlişkiniz var” demek zaten üzerinize atılan çamurdur, kim ister üzerine atılan çamur ile yaşamak!

Çamur korkuyu büyütür.

Dolandırıcının yaratmış olduğu senaryo ile oluşturulan atmosfer içinde masum biri kurban olur... Akla hayale gelmeyen paralar el değiştirir, çünkü resmi bürokratik işler ile şaka olmaz. Bizim tarihimiz masum insanların başından geçen olaylar tarihi gibidir…  “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” olayı farklı senaryolar ile benzer şekilde bürokrasi içinde yaşanır. 

Siz, suçlu olmadığınızı kanıtlamak ile mükellefsiniz, sizi suçlayanın bir enerji harcamasına gerek yok! İspat edin suçsuzluğunuzu, o zaman dosyanız kapanır! Elbette bu bilinen durum olduğunda masum olan vatandaş dolandırıcının eline ne isteniyorsa gönüllü verir...

O dolandırıcı bu gücü nereden alıyor derseniz? Elbette, o avukatı suçlu ilan eden anlayıştan, siyasi atmosferden...

Kurban, avcı, hepsinin üstünde birde bunları besleyen siyasi atmosfer...

Yaşanan siyasi atmosferden dolayı gitmesi gerekenler üzerine gitmeyip, üstüne üstlük yaşanan bu çamur at izi kalsın durumunun üstü bayrak ile veya başka şey ile örtülürse bu durumdan cesaret alan torbadan isim çekmeye devam eder...

İsmail Cem Özkan

2094

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Sayfalar