Cuma Mayıs 31, 2024

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Dersim Tertelesi ne kadar Sara’nın bilinç ve duygu dünyasında etki yaratmışsa 5 Nolu Zindan da her devrimci tutsak gibi Sara’nın mücadele yaşamında bir dönüm noktası oluşmuştur. Sara, bir kez değil, birkaç kez büyük felaketler içinden geçerek öncülüğün iradesi ve sesi olmayı başarmıştır.

Sara, 5 Nolu Zindan hücrelerinde sadece Dersim’in özgür kadınının direngen şarkısını söylemedi. İşkenceci cellatların yüzüne tükürürken tüm zamanların, tüm dillerin ölümsüzlük şarkısını söyledi. Haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkarken ülkesini ve halkını kurtaracak hakikati savunmaktan devrimi istemekten asla geri durmadı. “Hep kavgaydı yaşamım” derken aslında bitmeyen mücadelesinin yalın hikayesini anlatıyordu. İnandığını söylemekten, savunduğunu yapmaktan bir an olsun tereddüt etmedi. Tıpkı Dersim’in sert yelleri gibi esti ve bendine sığmayan suları gibi coştu aktı.

Sakine Cansız’ı Sara yapan, onu öncülüğe taşıyan, zorluk ve haksızlıklar karşısında gösterdiği olağanüstü direnç ve bu dirençten aldığı güçtü. Onu bu denli direngen ve güçlü kılan yaşadığı toprakların acıları ve Dersim halkının yaşadığı soykırımın benliğinde yarattığı unutulmaz izlerdi. Dersim kadınlarının ayak izlerine inançla ve direngenlikle bastığı için “Sara”laştı. Ve hepimizin Sara’sı oldu. Kürt kadın duruşunun unutulmaz simge ismi oldu. Özgürlük arayan her Kürt kadın onun suretine bakarak yaşamı doğru okuyor, geleceğe kararlılıkla yürüme cesareti gösteriyor.

Sara, katlanılması zor işkence altında herkesin sindirilmeye çalışıldığı zindanda olağanüstü cesareti, baş eğmeyen duruşuyla umudu ve inancı büyütmeye çalıştı. O artık her yerde dağları evlat kokan, çiçekleri oğul açan ülkenin özgürlük kavgasını verdi. Çocukları zindanda, anneleri yollarda ölen kadınların cesur sözü, kırılmayan iradesi ve öncüsü oldu. Yanılgılı yaşamı kaybedilmiş ve ihanete uğramış olarak gördüğü için umudu öldürmek isteyenlerin öncelikli hedefi oldu.

Özgürlüğün ve umudun düşmanları kavgasız bir yaşamı koca yalan olarak gören, nerede, hangi zaman diliminde olursa özgür bir yaşamdan başka bir arayışı olmayan Sara’yı ancak fiziki olarak imha edebilirlerse durdurabileceklerini düşündüler.

Düşmanın her zaman en iyi yaptığı şey olan insanlardan önce umudu öldürürken unutup hesaplayamadıkları bir şeyi geride bırakmışlardır. Sara’yı öldürmenin kurtuluş olmadığını unutmuşlardı. Yaşamı, gerçeğin ve özgürlüğün sembolü haline getiren Sara ne kendisine işkence yapan katillerden ne de onu vurmaya gelen düşmandan korktu.

Hayallerinin peşinden koşan Sara, güçlüklerden ve ölümden korkmayan kuşaklara hayallerini sadece müziğin ve şiirin diliyle anlatmadı, yaşamıyla, yaratıcı elleriyle gösterdi, pratiğiyle öğretti. Biz geride kalanlara, özgürlüğünü arayan kadınlara fırtınaya katlanarak ancak gökkuşağının özgür renklerinin tadının çıkarılabileceğini öğretti. Sara’yla öğrenmek, direnmek kadar savaşmaktır.

Bugün Sara’nın hayalleri Kürdistan dağlarında dolaşıyor. Düşmana en etkili darbeleri indirerek yeni yaşamı inşa edecek şekilde kendini eğiten kadın gerillalar tüm coşkularıyla işgalcilere kök söktürüyor. Kürdistan dağları, Sara renkli duruşundan ödün vermeden özgürlük ve adalet arayan herkese umut oluyor.

Özgürlük uğruna toprağa düşen Sara’lar onurumuzdur.

2267

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

Sayfalar