Perşembe Mayıs 2, 2024

Denizlerin devrimci çıkışını, Kaypakkaya’nın kopuşunu kuşanalım!

OHAL koşulları altında türlü engellemelere, baskılara rağmen coğrafyamızın dört bir yanında gerçekleştirilen 1 Mayıs kutlamaları, sınıf hareketinin durumu hakkında oldukça zengin veriler, ipuçları sundu. İşçi sınıfı ve geniş emekçi yığınlar, geleceksizleştirilmeye, esnek ve taşeron çalışmaya, emeği ve alınterinin gasp edilmesine, kıdem tazminatına göz dikilmesine karşı alanları doldurdu. Kuşkusuz tüm bu saydıklarımızın yanı sıra 1 Mayıs meydanlarına damgasını vuran en belirgin gündemlerden biri de 16 Nisan referandumunda yaşananlar oldu.

Kitleler, “Hayır”a yönelik tehditler, gözaltı ve tutuklamalarla geçen, eşitsiz koşullarda gerçekleşen seçim yarışına karşın sokakta adım adım büyüttükleri “Hayır” iradesinin çalınmasına, yaşanan hilelere ve gayri meşru seçim sonuçlarına yönelik tepkisini 1 Mayıs alanlarında dile getirdi. Sokakta büyüyen “Hayır” öfkesi ve tepkisinin 1 Mayıs’ta da karşılık bulduğu bir gerçektir. AKP’de ifadesini bulan düzenin tüm uygulamalarına karşı gelişen öfke ve buradan beslenen direniş, 1 Mayıs’la buluştu. Sistemin sömürü, zulüm; imha, inkar ve asimilasyon; cins ayrımcılığı ve homofobiyle bezeli saldırılarına karşı yükselen “hayır” ve “dur” çığlığı 1 Mayıs alanlarında yankılandı.

2017 1 Mayıs’ının önceki yıla kıyasla daha kitlesel ve coşkulu geçmesi, OHAL koşulları, baskı, gözaltı ve tutuklamalara rağmen yığınların mücadele istek ve iradesinden vazgeçmediğini ve mevzilerini yeni güçler ve motivasyonlarla tahkim ettiğini gösterdi. Açık ki kitleler, komprador burjuvazi ve toprak ağalarının şovenizmle örülü şiddet ve zor aygıtına önceki yıla oranla daha güçlü bir direniş ve mücadele mesajı vermiştir.

16 Nisan referandumunda fiili meşru mücadele ile sokakta, gözaltı ve tutuklamalara inat geliştirilen “Hayır” iradesini bir adım ileri taşımak; devletin yasak ve engellemelerinin simgesi durumundaki İstanbul-Taksim’i hedeflemek yaklaşımı ile hareket edilmiştir. Bugünkü politik atmosferin bir sonucu olarak şekillenen söz konusu taktik, temelde, faşizmin Taksim’de cisimleşen işçi sınıfı ve emekçi yığınlara dönük yasak ve saldırılarını teşhir etmeyi amaçlıyordu. Sürecin özellikle de “Hayır”la birlikte açığa çıkan enerjinin büyütülmesi perspektifiyle birçok devrimci ve ilerici kurum tarafından Taksim’de olunması kararı alındı.

Bu kararda etkili olan önemli bir mesele de 1 Mayıs 1977 tarihinde Taksim’e çıkanlara dönük katliamın 40. yıldönümü olmasıydı. 34 işçi ve emekçinin katledildiği, yüzlerce işçinin yaralandığı katliamın ardından Taksim, 1 Mayıs’a kapatılmış, 1 Mayıs’ın kanlı tarih bilinci unutturulmak istenmişti. Ancak bu ülkenin devrimci ve ilerici güçleri buna izin vermeyerek ilk olarak 80’li yılların sonları, 90’lı yılların başlarında bu yasağı delme yönelimiyle hareket etmiş, bedel ödemiştir. Daha sonra ise 2000’li yıllarda Devrimci 1 Mayıs Platformu adı altında biraraya gelen devrimci ve ilerici güçlerin itkisiyle konfederasyonlar, meslek odaları Taksim yasağına karşı yıllarca alana çıkma mücadelesi vermiş ve sonuç olarak 2009 yılında “sınırlı temsiliyet”le; 2010, 2011 ve 2012 yılında ise 1 Mayıs’a açılan Taksim yüzbinleri ağırlayarak 1977 ruhunun hala nasıl diri olduğunu ortaya sermişti. Ancak 2013 yılından itibaren ise Taksim yine yasaklanmış, bu yasağı Gezi İsyanı izlemiş ve o tarihten bu yana devlet Taksim’i adeta “namus” ve “intikam” meselesi haline getirerek işçi ve emekçiye yasaklamıştı. Geçtiğimiz yıl yine devrimci ve ilerici bir kesim tarafından Taksim’e dair ısrar sürdürülürken emek örgütleri ve meslek örgütlerinin Bakırköy’de miting düzenleme kararı almış, durum bu yıl da bir öncekine benzer bir tablo yaratmıştı.

Bu kapsamda önceki yıldan farklı olarak devrimci, ilerici güçlerin daha organizeli olduğundan ve ortak duruşundan da söz etmek gerekir. Kuşkusuz 2008, 2009’da başlayan ve devamında Taksim yasağının delinmesi ve 1 Mayıs’ın Taksim’de gerçekleştirilmesiyle sonuçlanan süreçle kıyaslandığında işin çok başında olunduğu da bir gerçektir. Kıyaslarımız bugünkü politik atmosfer içinde ve özellikle OHAL’in gölgesi altında, bir önceki yıl düzenlenen 1 Mayıs’ladır. Bu bağlamda önceki yıla oranla gerek Taksim ısrarı ve kararlılığında gerekse de Bakırköy’de alanları dolduran kitlelerin coşku ve kitleselliğinde belli bir gelişimin olduğundan söz etmek yanlış olmaz.

Tüm bunlara ek olarak bu yıl İstanbul için alınan Taksim kararının kendisinin en öncelikli gerekçesi, devletin diz çöktürme ve sürekli geri adım attırma politikaları karşısında gedik açma, tıkanmaya çalışılan direnişçi nefes kanallarımızı temizlemedir. Ancak bu durum, Taksim ısrarının komünistler açısından stratejik bir konu anlamına gelmez, gelmemelidir. Taktiksel ve dolayısıyla dönemsel olarak alınan Taksim kararı, Taksim’in 1 Mayıs alanı olduğu, olması konusundaki düşüncenin bir göstergesidir. Ancak bunu stratejik olarak ele alıp işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı Taksim kararı ve ısrarı ile darlaştırma yaklaşımı kabul edilebilir değildir ve halihazırda işçi sınıfı ile devrimciler arasındaki kopuşu derinleştirme, işçi sınıfını kendi mücadele gününden uzaklaştırma tehlikesi taşıdığı durumda yeniden değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.

 

Devletle toplumsal mücadele arasında savaşım

“Diz çöktürme” adı altında 2.5 yıldır tüm demokratik hakların tırpanlandığı, siyasi ve askeri operasyonlarla başta Kürt ulusal mücadelesi olmak üzere coğrafyadaki devrimci durumu ve toplumsal muhalefeti bastırma, geriletme amacının güdüldüğü süreç, egemenlerin istediği şekilde ve verimde ilerlemedi. Bundan kaynaklı daha önce parça parça ilan edilen OHAL, “darbe girişimi” mizanseni ile tüm ülkeye yayıldı ve 3 aylık üç dönemi geride bırakan OHAL süreci 4. evreyle 1. yılını tamamlamaya doğru koşuyor. Ancak OHAL’in tüm ülkede uygulanması ciddi bedellere neden olsa da toplumsal muhalefetin sokaktan geri çekilmesini sağlayamadı, referandumda görüldüğü üzere halkın sık sık OHAL’i deldiği örnekler yaşandı.

Ancak tüm bu gerçeklikler, devletin devrimci ve ilerici güçlere karşı sürdürdüğü savaşımda “kazanım” elde etmediği anlamına gelmez. Aksine devlet, bu süreçte sokak eylemlerine neredeyse istisnasız saldırmış, gözaltı ve tutuklamalarla devrimci ve ilerici kesimleri hapishanelerde tutsak ederek fiili engellemelere girişmiştir. Özellikle Türkiye Kürdistanı’nda devrimci güçlerin ve toplumsal muhalefetin nefes kanalları tek tek tıkanmış, ardı arkası kesilmeyen siyasi ve askeri operasyonlarla bölgede sadece 2.5 yılda binlerce kişi katledilirken, on bini aşkın kişi de tutuklanmış durumda. Devletin politikası, halkı köşeye sıkıştırmak ve diz çöktürmek üzerine kurulu olduğu için bu yolda tüm eşitsiz, insanlık dışı, vahşi uygulamaları devreye sokmaktan çekinmemiştir!

40215

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Tarihsel bir şahsiyet TKP/ML'nin Kurucusu kurucu Önderi İBRAHİM KAYPAKKAYA-Halil Ahmet

Kimilerince genç Komünist diye bilindi. Yaşı 24’dü, ortaya koymuş olduğu eser ise bir dâhinin ortaya çıkarmış olduğu esere benzerdi. Amacımız, Komünist öndere dahi sıfatı yükleyip, olmayacak, başarılmayacak şeyleri başarmış olmasını göstermek değil. Bizler Komünist öndere dahi misyonu biçmiyoruz. Zira dahi demek, burjuvazinin bir takım insanları yüceltmesi, her yüzyılda bir gelen insanlar kategorisi çıkartmak, mucit icat vb şeyleri bulanları toplumlar tarihi sınıf savaşımında iyi şeyler gerçekleştirmiş olanlara da içteki ve dıştaki burjuvazi tarafından payeler biçilmesidir sadece.

Kiminle Çuvala Girdiğini Bilmek- Fikret Başkaya

 HDP’li milletvekillerini Meclis dışına atma operasyonunun terörle mücadeleyle uzaktan-yakından bir ilgisi yok. Tam tersine savaşı şiddetlendirmek ve faşist tırmanışı kurumsallaştırmak için öyle bir yola giriliyor. Asıl amaç tek adam diktatörlüğünü tesis etmek!

Rakka Operasyonu Emperyalizmle Kurulan Köprüdür!- Marco Karakaya

Suriye’de 2011’den bu yana yaşanan toplumsal gelişme ve karmaşa hali derinleşerek devam ediyor. Artık Ortadoğu sisteminin nasıl şekilleneceğine dair bir mücadele ve savaş süreci yaşanıyor diyebiliriz. Uzun süre muhalif denen ve geniş bir emperyalist blokun ve bölge gerici devletlerinin desteğiyle ayakta duran kesim gerek askeri gerekse de siyasi anlamda Esat rejimi karşısında ciddi bir başarı üretemedi. Rusya ve İran’ın Esat rejimine sunduğu destek Suriye’de ki “savaşın” tam bir “vekalet savaşı” niteliğine bürünmesine neden oldu.

Rakka’ya Sefer Tutarlı Devrimci Çizgiye Yönelik Seferdir!

Ortadoğu’da emperyalist güçler kendi sermaye egemenliklerini kurmak için her alanda savaşıyor. Ortadoğu halkları emperyalist kan emici  haydutların kırımından,vahşetinden, zulmünden inim inim inliyor. Yüzbinlerce mazlum kadın, çocuk genç-yaşlı katledidi.milyonlarcası yerinden, yurtlarından zorla koparıldılar. İşkence, zulüm gördüler. Binlerce kadın aşağılık haydutlarca seks kölesi olarak pazarlandı.

“Zübük devrimci” dedikoducular üzerine

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bir devrimci durüst olmalı, yalan söylememeli. Düşündüklerini,eleştirilerini,yargılarını açık ve net söylemelidir. Kişilerin arkasında konuşmamalı, eleştirisi veya söyleyeceği birşeyler varsa  muhatabı olan kişilerin yüzüne söylemelidir. Geyik muhabbetlerini yaparken gizli , imalı ,deyim yerindeyse; “sinsice, hin’ce ” iğneleyici laflarla kişiler eleştirilmektedir. Ömrüm boyunca ne bir devrimciye şiddet uyguladım nede uygulayanlara müsade ettim. Her zaman ve her koşulda  karşılarında oldum, teşir ettim.

TKP/ML TİKKKO savaşçısı Sefagül Aslan,18 Mayıs’ı anmak direnişi tüm Kürdistan’a ve Türkiye’ye yaymaktır’

TİKKO savaşçısı Sefagül Aslan: “Benim Kaypakkaya yoldaşın yolundan gidişimin nedeni Kürdistan topraklarının derininde, halkın yüreğinde oluşundadır”

TKP/ML TİKKKO savaşçısı Sefagül Aslan, “18 Mayıs ölümün, yaşamın, direnişin, kararlılığın, cüretin, ısrarın, ölümlerden yeniden doğuşun simgesi olmuştur” dedi.
Aslan, İbrahim Kaypakkaya’yı, Haki Karer’i, Dörtler (Necmi Ferhat, Eşref ve Mahmut) gibi devrimci öncülerin ölümsüzleşmelerinin yıldönümünde andığını ifade etti.

Dünyayı kurbağa gözüyle değil, Kaypakkaya gözüyle görmeliyiz

Madem başaramadık? Neden olmamız gereken yerde değiliz? Yaşadığımız deneyimler diyor ki,  hiçbir şey bizimle başlamadı, bizimle de bitmedi. Böyle düşünmek hem bencillik hem de metafizik bir bakış acısıdır. İnsanoğlu tabiatı gereği bencil-egoisttir. Edinilen erkin özelliği doğru kavranmazsa; Erk’i insanları egemenliğine alma yolu benimsenir ki, bu da birçok yanlışa, sekterliğe yol açar.
  

TKP/ML - TİKKO ROJAVA KOMUTANLIĞI

18 Mayıs karanlığı parçalama günüdür

18 mayıs, karanlıkları parçalama özgürlük ateşini her tarafa yayma günüdür. Özgürlük idealini ve kurtuluş düşünü can bedeli bir mücadeleyle sonsuza dek yaşatma günüdür. Karanlığın en koyu anında özgürlüğe ve kurtuluşa sahip çıkmanın adı, direnişi büyütmenin günüdür.

 
18 Mayıs şehitleri özgürlük düşüyle yürümenin gerçek yoludur. Onların aydınlık yolunda kararlılıkla savaşılırsa sömürü merkezleri parçalanır ve zulmün kaleleri yıkılır. Onların ideallerine sahip çıkıldıkça emperyalizm-feodalizm ve her türden gericilik alt edilir.

TKP/ML-MK: “Şehitlerimizi, iradelerinden öğrenerek anacağız”

“Ülkemiz devrim mücadelesinin devrimci önderlerinden Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Aslan'ı, Amed zindanında direniş meşalesi olan Dörtleri, komünist önder İbrahim Kaypakkaya'yı katledilişinin 43. yılında andığımız Mayıs günlerinde ölümsüzlüğe uğurladık yoldaşlarımızı. Bir kez daha Mayıs ayı muştuladı zaferi, bir kez daha haykırdı direnişi, baş eğmezliği, teslim olmamayı…

Türk-Kürt ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımız!

YDG “Kaypakkaya yoldaş: Ölümsüzlüğünün 43. yıldönümünde halkımızın bağrında umut, zalimlerin zihninde korku olmaya devam ediyor!

 “İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve Dörtlerin 18 Mayıs ölümsüzlüğü, Kürt ulusunun ve ezilen tüm kesimlerin kader ve kurtuluş birlikteliğinin simgesel değeridir. Türk devletinin ortak mücadele ve birlikte hareket etme iradesine yönelik bu denli saldırmasının temelinde de bu öz yatmaktadır. Onun için 18 Mayıs’ta Kaypakkaya yoldaşı anarken ortak mücadele ve en geniş bileşenle Kaypakkaya yoldaşı sahiplenme temel çıkışımız olmaktadır” ifadelerine yer verdi. Açıklamada şu ifadeler yer alıyor:

“Fiili saldırılar artarak devam ediyor”

"Kaypakkaya, devrimin kutup yıldızı, direnişimizin meşalesidir!"

"Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın faşist cellâtlar tarafından Amed Zindanı’nda katledilmesinin üzerinden 43 yıl geçti. Faşist diktatörlük, önder yoldaşı fiziken imha ederek ondan duyduğu büyük korkuyu ilan etmiş ve böylece onun düşüncelerini yok edebileceğini düşünmüştür.

Sayfalar