Pazar Haziran 2, 2024

Devrilen “Çözüm” Masası Ve Topallayan Barış Süreci Üzerine…

7 Haziran seçimlerinin yaklaşması ile birlikte, seçimler ve ardından gelişecek süreç de şimdiden görünür hale gelmeye başlamıştır. Anketlere yansıyan rakamlar AKP’nin, son süreçte daha da ivmelenen gerilemesinin resmiyken, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ardından yaşanan AKP içerisindeki çatırdamalar ve güvensizlik iklimi bu gerilemeyi büyütmektedir.

Tüm bu tablo içerisinde ise, Kürt Hareketinin on yıllara yayılan mücadelesinin sonucu olan ve AKP’nin de büyük beklentilerle yaklaştığı “barış ve müzakere” süreci, AKP’nin kaderi açısından belirleyen pozisyondadır. Erdoğan’ın başkanlık hayalleri kurduğu bir süreçte, alanlarda “400” milletvekili istediği bir dönemde, bu belirleyici pozisyondan ötürüdür ki, AKP en çok da bu alanda kart oynamakta, kaderi ile imtihanı olacak olan seçimlerde, kendi saflarını sıklaştırmak adına bu alandan gerilimi yükselterek girmektedir.

Tüm bunların son görüngülerinden olan “barış ve müzakere” süreci açısından ciddi kırılmalar yaratan bir dizi gelişme de, son günlerde yaşanmıştır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kuveyt dönüşü yaptığı “çözüm masası da yok, Kürt sorunu da yok” ve ardından İmralı Müzakere Heyeti’nin yaptığı “masa devrildi, süreç hükmünü yitirdi” içerikli açıklamalar, bu gelişmelerin topluma yansıyan ve seçimler sürecinde de belirleyici etkide bulunacak olan gelişmelerdir.

AKP’nin son sığınağı: Kaos

Seçimlere bir ay kala gerçekleşen bu açıklamaların, kuşkusuzdur ki ne Erdoğan’ın iktidar merakı ile açıklanacak hali vardır, ne de egemenlik sevdası ile. Olayın kodları, AKP’nin seçim sürecine yaklaşımı ve toplumsal dinamiklerin bu seçimlerde nasıl konumlandığı ile ilintilidir.

Şöyle ki, AKP’nin 12 yıllık iktidarı boyunca Kürt sorununu temel bir politik argüman olarak işlediği bilinmektedir. Özellikle 2007’den beri süren çatışmasızlık iklimi AKP’nin iktidarının sürdürülebilirliği açısından işlevsel bir alan olagelmiştir. Tüm bu süreç içerisinde ise AKP bu sorunu, kendi hareket salahiyeti açısından işlevsel olarak kullanırken Kürt hareketini ise özellikle KCK operasyonlarından da görüleceği gibi sürekli bir markajlama çabasında olmuş ve özü imha ve asimilasyona dayanan faşist saldırganlığı çeşitli biçimlerde (Roboski katliamı vb) sürdürmüştür.

Temel eksen böyle olması ise süreci ve sürece AKP’nin mecbur kılındığını gölgelememektedir. Şöyle ki, temeli açıktan Kürt ulusunun reddine dayanan TC klasiği çizgide yaşanan değişim ve bunun egemenleri müzakere çabasına zorlaması, Kürt Ulussal Mücadelesi’nin ürünüdür. Ancak gelinen aşamada bu tablo varlığını korurken, AKP’nin sürece yaklaşımı ise üstte bahsettiğimiz temelden ayrılmamıştır.

Bu ahval içerisinde ise, AKP kendi gerilemesinin kaynağında, özellikle de HDP’nin son süreçte yakaladığı gelişimle de birlikte bu konuyu görmektedir. Zira bilinmektedir ki, Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi ile birlikte, AKP’nin devreye soktuğu hiçbir araç bu gelişimi engellememiş; AKP eliyle üretilen yolsuzluk ve faşist saldırganlığın artması HDP’nin çekim merkezi olmasını sağlamıştır.

Tam da bu temelde, Ortadoğu yöneliminin çökmesi, parti içi bunalımların da artmasına paralel AKP, durduramadığı bir gerileme evresine girmişken HDP’nin barajı aşma sinyalleri vermesi, hükümeti de toplumsal gerilimi arttıracak bir dizi adıma itmiş bulunmaktadır. Bunun en çarpıcı görüngüsü ise, Ağrı’daki askeri operasyon ve sonrasında yaşananlardır. 15 askerin açıkça ölüme terk edilmesi toplumu yeniden bir provokasyon ortamına itme çabasının ürünü iken, buradan umduğunu çıkartamayan hükümet şimdi de “masadan onlar kalktı” yaklaşımı ile kendi tabanında safları tahkim etmeye girişmiştir.

AKP’nin yeniden çatışmalı bir süreci göze alabilmesi, kendi ipini çekmesiyle eşdeğerdir ancak hükümetin iç dinamiklerinde yaşadığı sarsıntı, gerilimden beslenen bir ortamı ihtiyaç haline getirmektedir. Tıpkı Kobanê serhıldanı sonrasında olduğu gibi, AKP her gerileme yaşadığı dönemde saldırganlık düzeyini arttırmayı borç bilmektedir.

Zira bilinmektedir ki,  parti içerisindeki güvensizlik hali ve bunun AKP tabanında bulduğu yansıma, AKP açısından gerileme ve güç kaybı demek olup; bu da, buradan HDP’nin kazanımla çıkması ise “hedef 2023 konseptine” darbe anlamı taşımaktadır.

“HDP’nin barajı aşması tehlikelidir”

Bu nedenledir ki, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan seçimlere dair yaptığı bir açıklamada “HDP’nin barajı aşması tehlikelidir” demektedir. Yani temel kaygı, hükümetin yaşadığı gerilimden, parti içi çatışmalardan sıyrılmak adına, ülkeyi kaosa sürükleme girişimidir. Yani AKP’de görmektedir ki, güncelde AKP sultasını yıkacak tek güç HDP’dir ve bu nedenledir ki böylesi bir süreç ihtiyaç haline gelmiştir.

Ve HDP…

HDP ve müzakere heyeti açısından ise açıklama isabetli ve seçim sürecinin temel kaygılarına uygun bir niteliktedir. Kastımız, HDP güçleri açısından uzlaşı yolundan radikal bir kopuşun gerçekleştiği şeklinde gerçek dışı bir yorumda bulunmak değildir. Ancak görünen odur ki, AKP’nin krizini derinleştiren bu adım, iktidar sultasına ve onun oyalayıcı hamlelerine güçlü bir darbe niteliği taşımaktadır.

Ek olarak, seçimlere ramak kala atılan bu adımla, HDP güçleri sadece hükümetin maskesini düşürmemiş, aynı zamanda seçimler ve sonrası süreç için safları sıklaştırarak, daha güçlü mücadelelere hazırlanarak (kendi niteliğine uygun şekilde) “AKP’ye ve Başkanlık sistemine geçit vermeme” mücadelesine daha fazla kenetlenme mesajı da vermiştir.

 

50533

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]

“Bir yazarı okumak, yalnızca

neler söylediğini öğrenmek değildir;

onunla birlikte yollara düşmek,

onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

 

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2



Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2

DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz 

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]

“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]

Onlar düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür ![1]

“Ji bo bi çav li hev

nihêrtina bi mirovekî re,

divê ku ew meriv be.”[2]

 

Çoğunu tanıyorum; kucaklaştık; aynı ekmeği paylaşıp birlikte umutlandık…

İnebolu (Kastamonu) M Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Murat Kur, Hıdır Yıldız ve Deniz Kırbağ’ı…

Sincan (Ankara) F Tipi Kadın Hapishanesi’nden Evrim Konak’ı…

Elbistan (Maraş) E Tipi Hapishanesi’nden Tuğçe Özgül’ü…

Malatya E Tipi Hapishanesi’nden Ali Mükan’ı…

Kürkçüler (Adana) F Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Emrah Kalkan, İsa Uğur Erdoğan ve Özer İnal’ı…

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-1


DHF ve MKP cevresinden arkadaslar "cok partili sosyalizmi' tartisiyorlarmis...

Yeni Hınzır Paşalara Geçit Yok!

Bir kez daha asimilasyon ve Hınzır paşalar konusunda hem Alevi toplumuna, hem de Alevi örgüt yöneticilerine seslenmeyi, Aleviliğe yönelik asimilasyon operasyonunun bizzat devlet eliyle güçlü bir şekilde devam ettirilmesinden ötürü bir gereklilik olarak hissediyorum.   

Soru(n)dan Çözüme Kadın(lar)

“Selam olsun bizden önce geçene / Selam olsun dosta, hasa, çile çekene / Selam olsun dayanana, düşene / Yüreğim yürektir, bakma gözüm yaşına.”[1]

“Kadınlığın tarihi, dünyanın gördüğü en büyük zorbalığın tarihidir,”[2] der Oscar Wilde. Haklı.

Sayfalar