Pazar Nisan 28, 2024

Ellez Emmim’in Traktörü

Uzun zamandır yazmak istiyordum. Bir tülü sıra gelmedi. Sorun sınıflarla, üretim ilişkileri ve onun araçlarıyla ilgili ve bu gelişmeleri de direk yaşıyan bir köy olunca, insan doğduğu köye değinmeden edemiyor. 

Bizim köyün adı Tersihan. Diğer yüzlerce köy isimlerinin akibeti gibi bizim köyün ismi de sonradan değiştirilmiş ve milli bir isim olması için “Konaktepe” konmuş. Irkçılık salt renk ve dinsel olmuyor. insanların tarihsel köklerini yok etmek ve kendine yabancılaştırmak için de, kendinden olmayan isimlere karşı da baskı uygulamaktan geri durmadı, Türk egemen sınıfları.

Tersihan, Kaypakkaya’nın incelediği Malatya-Kürecik’e 115 km uzaklıkta kalıyor ve yörenin en yüksek köy yerleşim birimlerinden biri. İnsanlar, devlet baskısından kaçmak için olsa gerek, sırtlarını bir dağa dayamışlar ve yüksek yerlere yerleşmişler. Köyümüz 1970’e kadar 150 hane idi. Ogünün koşullarına göre aydın sayılabilecek bir köy ve okumuşları, özellikle 1968’lerden sonra hızla artarak çoğalmıştı. Çocuğunu okutmayan yok gibiydi. Okumuşları olmasına, uzak şehir yüzü görmelerine karşın, bir o kadarda bozkırı bol ve çorak bir yerdi. Bu çorak topraklar, toprak olarak yeşillenmedi, ama, 1968’lerden itibaren devrimcilerle  siyasal olarak yeşillenmeye başladı. Ülkedeki siyasal gelişmelerden uzak kalmayan ve devrimci yetiştiren bir köy oldu. Örneğin ben, 1968 yılında devrimci gençlerin ve devrimci dergilerin köye geldiğini anımsıyorum.

Daha sonra ise şehirlere dağılmış köylülerimizin çocukları devrimci örgütler içinde bolca yer aldılar. Hapis yattılar ve şehit verdiler.

Bu kısa anımsatmadan sonra, yazının esas konusuna gelelim. Konu; Ellez Emmim’in Amerikan döküntüsü Massey Ferguson traktörüdür.

Ellez Emmim 1965 yılının bir yaz günü bir koca traktör alıp köye geldi. O güne kadar traktör yüzü görmemiş köylüler ve biz çocuklar hem şaşkın, hem de çoşkulu ve gururluyduk. Köye koca bir alet gelmişti. Ancak, ikinci mi yoksa üçüncü el mi olan bu traktörün bir kusuru vardı. Kışın çalışmıyordu. O dönemin, deniz seviyesinden 1800 metre yüksekliğin köy kışı düşünülünce, mazotu donmaktan kurtarıp Massey Ferguson’u çalıştırmak zordu. Amerikan emperyalizmi (pardon malı) bizim köyün kışına dahi dayanamıyordu.

Ellez Emmim’in evi, köyün ortasından geçen derenin başında olduğu için, traktörü çalıştırmak için yokuş aşağı dereye doğru bırakıyordu. Yine de traktör banamısın demiyor ve bir türlü çalışmıyordu.

Bu kez devreye, öküzler ve biz ilk okul çocukları sokuluyorduk. Traktörün önünde öğrenciler, en önde de iki çift öküz yokuş yukarı çekmeye başlıyorduk. Ama öküzler bu bozuk traktörü yokuş yukarı çekmekte, biz öğrenciler kadar istekli değillerdi. Massey Fergouson’un Amerikan emperyalizmin tarihi olduğunu bildiklerinden mi, yoksa kendilerinin işsiz kalıp sadece mezbaha malı olacaklarını bildiklerinden mi bilinmez, bir daha hiç istekli istekli çalışmadılar. Zaten, traktörün köye gelmesinden sonra, nüfusları hızla azaldı.

Öküzlerin nüfusu azaldı, ama aynı zamanda köyün nüfusu da azalmaya başladı. Öküz nüfusu ile insan nüfüsu aynı oranda düşmeye başladı. 1965’den 1970’e geldiğimizde köyde iki çift öküz kalmıştı, iki elin parmağını geçmeyecek sayıda da köylü kalmıştı. Köylülerimizin, 3-4 km ötemizdeki okulu olmayan Kürt köyüne karşı övündükleri köy okulu, öğrenci sıkıntısı çekmeye başlamıştı. Sonraları ise okul binası, ne öğrenci bulabildi ne de öğretmen. Öylesine çürümye terkedildi. Öğrenci seslerinin yerini; o yıllarda okulun etrafın diktiğimiz söğütlerin, rüzgarda sallanan  dallarının, Farid Farjad’ın  hüzünlü keman sesi benzeri sesleri aldı.

Köylüler beş yıl içinde yok olmuştu. Öküzlerin yok olmasını anlamıştık anlamasına, ama insanların yok olmasına anlayamamıştık. Meğerse bütün keramet ya da suç Amerikan malı Massey Ferguson’daymış. Çünkü ondan sonrada köye bir çok traktör girmişti. Ellez Emmim köye toplumsal bir üretim çelişkisi sokmuştu. Bu aynı zamanda, eski ile yeni arasındaki bir çelişmeydi ve uzun süre birarada barış içinde yaşamalarınada olanak yoktu. Bu çelişme,  köyün yerli malı öküzlerinin yok olmasına sebeb olduğu gibi, kadim köylüleri toprağından koparıp çil yavrusu gibi şehirlere kaçmasına da sebep olmuştu.

Galiba, yarı-feodal sayılabilecek köy ekonomisi ortadan kalktığı gibi, kapitalizm, köye saltanatını da kurmuştu. Demek ki, kapitalizm böylesi bir meretmiş. Üretim araçları üretimi değiştirdiği gibi, yerleşim yerlerinin demografisini de değiştirmişti. Ama bu değişiklikler olurken, ne ülkede bir devrim olmuştu ne de bizim köyde traktör-öküz çatışması olmuştu. Yerli burjuva malı olmayan, “montaj Traktör”, köylülere ve öküzlere karşı galip gelmişti. Çelişme traktörden yana çözülmüştü. Köy çobanı olan babam, malı-davarı satıp “taşı-toprağı altın” olan İstanbul’a gelmişti. Ondan sonra bana, hiç unutmayacağım bir çift söz söylemişti:

“Sizlerin anası ağlayacağına, onların anası ağlasın, vurun” demişti. Bu ses; küçük toprak parçalarından koparılan köylünün işçileşmesinin sesiydi.

17.05. 2015

 

49972

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Sayfalar