Cuma Nisan 26, 2024

Emperyalistler arası savaş çanları çalarken... ENTERNASYONAL MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM!

Trump’ın başkan olmasıyla ABD emperyalizminin gittikçe ivmesi artan saldırgan politikalar içine girmesi salt politik düzlemde açıklanamaz. Ekonomi, politikayı belirleyen temel parametre olduğu için politika, salt politika değildir. Siyasi alandaki değişim ve gelişmelerin daha görünür olması onu ön plana çıkarırken ekonomiyi görünmez kılar. ABD emperyalizminin Ortadoğu alanındaki saldırganlığı, emperyalistler arası çelişkilerin her alanda derinleşmesinin bir sonucudur.

Kapitalist-emperyalist sistem kapitalist ekonomi yasalarının hüküm sürdüğü bir sistem olarak aşırı üretim, azami kar ve rekabet esaslarına dayanır. Emperyalistler var olabilmek için aşırı üretimi ve azami karı gerçekleştirmek zorundadırlar. Böylece rekabet gücünü yükselterek diğer emperyalistlerden üstün olmaya çalışırlar. Bu kural temeldir. “Serbest rekabet” döneminden emperyalizm aşamasına kadar geçen sürede dünya pazar alanlarını paylaşan emperyalistler  1. ve 2. Emperyalist Paylaşım Savaşlarında dünya pazar alanlarının yeniden paylaşımına soyundular. Aşırı üretim, azami kar ve rekabet emperyalistleri karşı karşıya getirdi.

Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın üzerinden yaklaşık 80 yıl geçti. Bugün de pazar alanlarının yeniden paylaşımı üzerine savaşlar sürüyor. ABD emperyalizminin saldırgan vaziyetinin arkasında Rusya ve Çin’le pazar savaşı yatmaktadır. “Süper güç” ABD’nin, bu süreçte her alanda bu konumda olmadığı açığa çıkıyor. 1990'lardan sonra Almanya ve Japonya, ABD emperyalizmi ile belli sektörlerde rekabet edecek düzeye gelmiştir. Bir emperyalistin dünyada hakim güç olması, emperyalistler arası rekabeti ortadan kaldırmıyor. 1990’lı yıllardan sonra ucuz iş gücünü son sınırına dek kullanan Çin de bu güce ulaşmıştır.

Dünya ekonomisindeki genel duruma baktığımızda, emperyalistler arası çelişkilerin kızışması hakkında bilgi edinmekteyiz. ABD 2008 ekonomik krizinin etkisinden kurtulmuş da değil. Ekonomik durgunluk aşamasından çıkamamıştır. ABD, korumacı politikalara yönelirken dışarıdaki tekelleri geri ülkeye çekme yöntemine başvuruyor. Savaş sanayine bütçeden ayrılan pay artırılarak ekonomi canlandırılmaya çalışılıyor.

Buna karşın Çin krizi de büyümeye devam etti. 2016 yılı IMF verilerine göre AB ve Japonya dışındaki ülkelerin dünya ekonomisindeki payları yüzde 50’nin üzerinde olduğu ve Çin’in dünyanın en büyük ekonomisi olduğu belirtiliyor. Dünya ekonomisinde pay dağılımında ABD % 22’den % 17’ye düşerken Çin % 5’ten % 17’ye yükselmiş, 2010 yılı itibariyle dünya manifaktür üretiminin % 19.8’ini üreten Çin, ABD'nin bu alandaki bir asırdır sürdürdüğü üstünlüğe son vermiştir. Emperyalistler arası rekabette paralarını koruma anlamına gelen serbest ticaret anlaşmalarıyla pazar alanlarını koruma çabası içindedirler. ABD’ye karşılık olarak Çin, Latin Amerika’dan Afrika’ya 20’yi aşkın ülke ile serbest ticaret anlaşması yaparak ABD’nin bu çabasını kırmıştır. Diğer yandan Almanya, yüksek katma değerli 10 ihracat dalından 9’unda ABD’nin en üst ihracat dalındaki ürünlerle rekabet ediyor. Bu verilerin ABD’nin “süper güç” olma durumunu tartışmalı hale getirdiği ortada. Üretim aletleri, meta üretimi ve pazar alanları bakımından ABD, hakim emperyalist olma durumunu yitiriyor. Bu durumda Rusya ABD’nin siyasi nüfuzunu kırmayı hedefliyor. Rusya’nın ekonomisi ABD ile rekabet edecek durumda olmamasına karşın askeri ve diplomatik gücü ABD'yi sınırlayabilecek durumdadır. Ukrayna ve Suriye'deki savaşlar da bunu gösterdi. Yıllardır Rusya ve Çin üzerinde kuşatma politikası izleyen ABD, gelinen aşamada jeopolitik olmasa da ekonomik ve politik eksende Rusya ve Çin tarafından kuşatılmış durumda.

ABD için çanlar çalmaya yeni başlamadı. 2000’lerin başında CIA ve birçok kuruluşunun hazırladığı raporlarda ABD için esas tehdidin Çin ve Rusya olduğu söylenmişti. ABD; Rusya ve Çin’i engellemeye dönük tüm politikaları (BOP, Afganistan, Irak işgali, Suriye’yi karıştırma vb.) değiştirmek zorunda kalmıştır. Bugün adı konmamış 3. Paylaşım Savaşı yaşanırken ABD, kapana kısıldıkça daha da saldırganlaşmaktadır.

Dünya pazar alanlarının üzerinde paylaşım dalaşının ayyuka çıktığı dönem içinde 3. Paylaşım Savaşının çıkması politik durumdan ziyade kapitalizmin azami kar oranının düşüp-düşmemesine bağlıdır. Trump’ın saldırıları tehditlerini, Çin’in görece daha ılıman ama yeri geldiğinde tepkisini koyan tavrını, askeri olarak, jeo-stratejik alanlarda konumlanma asker ve ağır silah yığma takip ediyor. ABD’nin Suriye’yi vurması her şeyi gözaltına aldığını gösterse de saldırıda Rojava’yı vurmaması, buna özen göstermesi daha her şeyi komple göze almadığının da emaresidir. Bunun hep böyle olacağı anlamına gelmediğini de bilmeliyiz.

Emperyalistler arası çelişkinin bir paylaşım savaşına dönüşmemesi enternasyonal proletaryanın savaş karşısında tarihsel deneyiminden de ders çıkararak, sosyal şoven bir tavra dönüşmeden kararlı bir direniş-mücadelesine bağlıdır. Bu açıdan tarih, 2. Enternasyonal oportünistleri ve buna karşı Lenin'in komünist tavrını büyük harflerle not düşmüştür.  Emperyalistler arası çelişkide enternasyonal proletaryanın mücadelesi olmadan ezilen halkların gün yüzü görmesinin imkanı yoktur. Bu anlamı ile 100. yılında Ekim Devrimi, güncelliğini koruyarak yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

40864

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Sayfalar