Perşembe Mayıs 2, 2024

Gerçeğe ışık, devrime pusula: Mehmet Demirdağ -2-

Mehmet Demirdağ ve “örgütlü olmak” üzerine

Mehmet Demirdağ yoldaşa ve onun tarihselleşen pratiğine dair yürütülecek inceleme açısından en belirleyici tartışma başlıklarından birisini de örgüt olgusu ve Demirdağ yoldaşın “örgüt olmak” çağrısı oluşturmaktadır.

1994 sonrası esen tasfiyeci rüzgara karşı kolektifi “ilkeleri üzerinden ayağa dikmenin” çağrısı olarak “örgüt olmak” yönelimi, hem yaşadığımız coğrafyanın kızgın politik gündeminde bir an önce süreci yakalamak hem de geleneğimizin değerlerine yönelen günceldeki açık tasfiyeciliğe karşı gerçeğin bayrağını yükseltmek için pratik bir sorumluluk ve gerekli bir inceleme olarak önümüzde durmaktadır.

Bolşevik parti anlayışı ve Mehmet Demirdağ

Sınıflar mücadelesi yaşamın her alanına sirayet eden çok yönlü çelişkileri içerdiği oranda, işçi sınıfı için tüm bu çelişkilerin açığa çıkarttığı pratik hattın üzerinde yürüyecek bir kumanda merkezine, komünist bir partiye ihtiyaç vardır.

Daha açık bir ifade ile sınıf mücadelesinin tarafları, düşman sınıfı ezmek ve kendi sınıf çıkarlarını savunmak için gerekli mücadele araçlarını yaratır ve sınıf mücadelesinde proletaryanın öncü-önder örgütü olarak işlev gören Komünist Partisi bu genel ihtiyacın ürünüdür.

Bu anlamda 1. Enternasyonal’den günümüze proletaryanın örgüt deneyimleri itibari ile, Marks ve Engels’in parçası olduğu Komünistler Birliği’nden Lenin’in Bolşevik Parti öğretisine ve Mao’nun iki çizgi mücadelesi belirlemesine kadar sürekli bir gelişimden söz etmek mümkündür.

Bu gelişim; Marks’ın “işçi sınıfı[nın] ancak kendi politik partisini kurduğunda sınıf olarak hareket edebileceği” yönlü belirlemesinden Lenin’in “proletaryanın en seçkin, en ileri unsurlarından oluşan, katı bir disipline sahip, çelikten bir çekirdek” olarak kavradığı Bolşevik modeline ve yine Mao yoldaşın Komünist Partisini de sınıf mücadelesinin arenası olarak kavrayarak buradaki sınıf mücadelesinin aracı olarak “iki çizgi mücadelesi” yöntemini partinin gelişim motoru olarak kavramasına kadar, bir politik partiyi KP’ye çeviren genel nitelikleri açığa çıkartan gelişimin haritası olmaktadır.

Bu genel belirleme ışığında ifade edebiliriz ki, yönü pratiğe dönük bir örgütlenme olarak Komünist Partisi, üstte bahsettiğimiz gelişim seyri içerisinde açığa çıkarttığı ilkelerle ve şaşmadan yürüdüğü iktidar yürüyüşü ile komünist olma vasfını koruyabilir. Mao Zedung yoldaşın “disipline sahip olan Marksist- Leninist kuram ile silahlanmış, kendi kendini eleştirme yöntemini uygulayan ve halk yığınlarına bağlı bir parti” (Mao Zedung Seçme Sözler/ Umut Yayımcılık/ Syf 12) şeklinde yaptığı tanımlama aslında politik organizasyona komünist sıfatını veren nitelikleri belirler.

Tüm bu pozitif tanım, soyut anlamda Komünist Partisi’ni tanımlarken, kuşkusuz ki ülkemizdeki komünistlerin iktidar yürüyüşünde bütünlüklü bir hayata geçiş sağlandığı iddia edilemez. Aksine tarihimiz bu ilkelerin defalarca pratiğe geçirememenin sonuçlarına, özellikle 90’lı yılların başlarından bu yana sol hareketi etkisi altına alan Sağ ve Sol Tasfiyeciliğin bu temelde ciddi bir dejenerasyon yarattığına tanıklık etmiştir. İşte bizler açısından Mehmet Demirdağ yoldaşın önemi de burada ortaya çıkmaktadır. ’94 tasfiyeciliğinin yarattığı tahribat, sadece saflardaki nicel azalma ile değil nitel anlamda devrimci ilkelerin dejenere olduğu bir içerikle tanımlanabilir. Mehmet Demirdağ yoldaş, kolektifi ilkeleri üzerinden ayağa dikme çağrısı ile yaptığı köklü müdahaleleri en temelde “örgüt olmak” olgusu üzerine yöneltmiş ve KP’yi KP yapan temel özellikler, yeniden işler kılınmıştır.

Politikleşmek, “yeniden ve yeniden” politikleşmek üzerine

Komünist Partisi olmak, daha doğrusu bir örgütlenmeye komünist sıfatı biçmek, birçok temel nitelikle beraber esas itibariyle bir çalışma tarzı sorunudur. Yoldaş Mao’nun Koalisyon Hükümeti Üzerine makalesinde yer alan  “Marksist-Leninist kuram ve ideoloji ile donatılan Çin Komünist Partisi Çin Halkına başlıca olarak kuram ve pratik birliği, halk yığınları ile sıkı ilişki ve kendi kendini eleştirme yöntemi üzerine kurulmuş yeni bir çalışma stilini getirdi” (Mao Zedung/age/agy/12) sözleri bahsettiğimiz çalışma tarzı sorununu özetlemektedir.

Bu tanımın izleğinde Mehmet Demirdağ ise “örgüt olmak” meselesinde yaşanan geriliğe yönelik olarak sorunu politikleşme sorunu olarak koymaktadır. Demirdağ yoldaş komünist partisinin politik olduğunu belirtmiş ancak onun politikleşme çabasından azade olduğunu reddederek Mao Zedung yoldaşın sadık öğrencisi olduğunu bir kez daha göstermiştir. Politik çalışmanın bütün çalışmaların can damarı olduğu bilimsel gerçeği ile tasfiyeciliğin MLM biliminde ısrar ve politikleşme çabası ile aşılacağını belirtmiştir. Bugün saflarımızda ortaya çıkan bir dizi sorunun aslında KP içindeki politikleşme düzeyinin giderek yok olduğunu ortaya koymaktadır. Zira kadro politikasından kitlelerle iletişime, statükoculuktan bir dizi hareketi tasfiyeye sürükleyecek en temel sorun o hareketin politik düzeyindeki sorunsalla ilgilidir.

Zira iç ve dış sorunlara karşı yaklaşımlarda ortaya çıkan çapsız yaklaşımların, avare pratiklerin, karakterde yansıma bulmayan teorilerin temeli, esas olarak bahsini ettiğimiz soruna dayanmaktadır. Devrimcilik adına devrim mücadelesinin pratiklerinden ve deneyimlerinden uzak yaklaşımların ortaya çıktığı bu süreç ne kitleleri örgütleyebilir ne de devrimci yapıyı bir adım ileri taşıyabilir. Bizler açısından sorun bu yaklaşımları mahkûm ederek sonuç çıkarmak ve bakış açımızı geliştirerek gerçekleri pusula edinmektir.

Tarihsel deneyimler elbette bugün yolumuzu aydınlatan pratikler olarak ele alınmalıdır. Ancak burada esasta tarihsel deneyimlere bakış açımız önemlidir. Zira tarihsel deneyimlere bakış açımız onu kelam edinip güncelde tanımlamama üzerinedir.  Zira politikleşme tarihsel deneyimlerin soyutlanmasında oluşur, anda kendini üretir ve geleceğe yönelir. Ancak bizler açısından uzun bir süredir tarihsel deneyimlere hapsolmak, anda politik üretimi sağlayamamak ve tarihe hapsolarak karanlığı beyt eylemektir. Tarih her ne kadar aydınlığa yürüyecek deneyimler barındırsa da bu deneyimlerin karanlıkta olduğu ve onu oradan çıkarmanın meziyetli ve bilimsel bir çabayla olacağı bilince çıkarılmalı. Bu noktadaki elimizdeki deneyim tarih bilimidir. Bu konudaki sözlerimizin ötesindeki ehli durumumuz içler acısıdır. Tarihten beslenmek adına ona mahkûm olmak ve geleceği buradan üretmek, kitlelerden ve kültürden kopmak ve sonucunda apolitik bir zeminde gezinmekten öteye gitmez. Böylesi bir algı açık biçimde iki çizgi mücadelesini algılayamaz, örgüt olamaz, politikleşemez ve sınıf ve tarih ilerlerken gelecekte olduklarını zannederek aslında geçmişe saplanarak konuşurlar. Bugüne dek bu politik meselelere tarihsel olaylar üzerinden yaklaşılmaktadır. Tarihte yaşananların deneyim olduğu ancak soyutlanıp teori haline getirilmediği bir durumda an üretilemez ve örgütlenemez. Bu durum devrimci hareketin politikleşme sorununu açığa çıkarır ki bu aynı zamanda Marksizm kılıfıyla Marksizm’in reddidir. Örgüt olmak, politikleşmek durağan değil sürekli bir evredir. Bu süreklilik ise statik değil aksine değişkendir. Devrimci hareket içindeki birey veya grupların anda sergilediği duruş onun tarihsel misyonu ile değil andaki misyonu ile tanımlanır ve bu misyon ancak politikleşmiş bir devrimci hareketin oluşumu ile mümkündür.

Politikleşme sadece tek tek kadroların politize olması ya da daha net ve tutarlı bir politik hattın tutturulması şeklinde de anlaşılamaz. Politikleşme sorunu esas itibari ile örgütlenmenin bütünde politize olması, ideolojik ve politik mücadeleye, iki çizgi mücadelesine açtığı alan, kitlelerle kurduğu bağın politikliği ve iktidar hedefindeki ısrar ile ölçülebilir. Dolayısıyla politikleşmek örgüt olmak, örgüt olmak ise politikleşmeyi şart koşmaktadır. Bu durum açısından kültür devriminin  örgüt içinde süreklilik arz etmesi her zaman günceldir.

Devam edecek

* Fotoğrafta ayakta duranlar arasında sağdan 7. Mehmet Demirdağ

44965

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Siyasi partiler ve İslami sermaye ilişkileri içinde Fethullah Gülen

Türk siyasetinde bir tiyatro oyununa daha tanık olduk. Türk devleti, yıllardır bağrında büyüttüğü, hatta 12 Eylül darbesinden sonra Anavatan Partisi döneminde Türkiye Umumi Vaizi yapılan Fethullah Gülen’i terörist ilan edip darbe yapmakla suçlayarak demokrasi oyunu oynamaya başladı.

15 Temmuz Darbe girişimi, Yenikapı mitingi ve burjuvazinin kendi arasındaki uzlaşması

15 Temmuz 2016 tarihinde geçekleştirilen darbe girişiminin üzerinden bir ay gibi geçmeden devletin yeniden yapılandırılması adı altında AKP’nin dizginsiz saldırıları devam etmektedir.

AKP, 2011 yılında siyasal çıkarlarına ters düşmesiyle yollarını ayırdığı Fetullah Gülen’le girdiği hesaplaşmayı bugünlere kadar aralıksız sürdürse de, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaptığı hamle, geride kalan süreyle kıyaslandığında, 5 yılda yapamadıklarını bir ay gibi kısa bir sürede başarmış oldu.

Düzen İçi Sol’culuk;Özgür Yıldız

Her toplumsal yapı kendi karşıtını da içinde taşır. “Sol”da, kapitalist sistemin karşıtı olarak ortaya çıktı ve gerçek kimliğini Komünist Manifesto’nun yayınlanmasıyla buldu. Bu süreçten sonra işçi sınıfı, kendisi için bir sınıf olarak burjuvazisinin karşısına, ütopik olmayan gerçek sosyalizm alternatifiyle çıktı. Elbette, burjuvazi boş durmadı. “Sol” hareketi reforme etme yollarını seçti. Proudhon, Bernstein ve Kautsky kadar sol”u reformizme etmenin teroik zeminlerini hazırladı.

Milliyetçi Enternasyonalizm

Bir kavramın, bugünün üretim ilişkileri içerisinde neyi ifade etmeye çalıştığını bilince çıkarabilmek için O kavramın, ilk ortaya çıktığından bugüne geçirdiği evrimı, hangi sınıfta ortaya çıktığını, hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını, diğer bir deyişle hikayesini incelemek en etkili yöntemlerden biridir, çünki kavramların ifade edildiği dillerde sosyo-ekonomik hareketliliğe bağlı olarak gelişen, gerileyen canlı organizmalardır, bir kavram ilk çıktığı dönemde „olumlu“yu „iyi“ yi, „doğru“ yu işaret ederken sonraki dönemlerde karşıtına dönüşerek „olumsuz“ u, „kötü“ yü, „yanlış“ ı işaret edebilme

BATI BAĞIMLISI TÜRK BURJUVAZİSİ YÖN MÜ DEĞİŞTİRİYOR?

15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra, darbenin arkasından tartışılan konulardan birisi de; “Türkiye eksen mi değiştiriyor?”

AKP-Erdoğan çevresine ve yandaş medyada yazılıp çizilenlere bakıldığında ise, darbenin arkasındaki ABD ve AB istenmiyor. ABD ve AB medyasına bakıldığında ise Erdoğan'ın artık istenmediği gerçeği vardır.

Trabzon / Maçka'da Partizanlar; Tamer Çilingir

’’(…)
Maçka bir noktadır Türkiye haritasında,
Osmanlı’nın vergi defterlerinde geçer adı,
önemsizdir yağı, bol yumurtası, peyniri,
bir de delice balı vardır ilkçağlardan beri,
saray mutfağında bilinir
Maçka`yı, Maçkalıyı bundan öte tarih ne bilir? (…)’’ der İsmet Zeki Eyüboğlu bir şiirinde.

Ya Devrimden yanasın yada faşist diktatörlükten yanasın

Garip olaylar oluyor ülkemizde. Aslında garip olaylar oluyor demekte yanlış. Çünkü,hepimiz alıştık devletin bu tür panorayak oyunlarına... Devlet erk'inde at iziyle ıt izi birbirine karışmış durumda. Darbeciler kim? Darbeyi yapanlar kim? Bunların siyasal temsilcileri ve yönlendiricileri kimler? Henüz bu sorular en azından kamu tarafından netlik kazanmış değil. Açık olan birşey var ki,darbeciler devletin içerisinde ve iktidarın önemli mevkilerinde yer almaktadır.

Emperyalizm yaşlanıyor. Yaşasın Halk Savaşı

Uzun süredir yazamıyorum. Bunun temel sebebi okuma, araştırma ve inceleme yapıyor olmam. Bir yandan günlük ekmek mücadelesi, bir yandan ev içi sorumluluklar, ara molalar, bilgiyi fazlalıklarından arındırma ve süzme. Marx, Engels, Lenin, Mao’nun Türkçe eserleri bitti gece üçlere dörtlere yol alırken. Arada çerez niyetine Orhan Hançerlioğlu’nun düşünce tarihi, ve yüzlerce sayfa, tez… Sabah altı buçukta kalk borusu sonrası, martı çığlıklarına zincirlerimin sesi karışıyor. İş yerine ulaşım için gereken bir saatlik süreyi de boşuna harcamak olmazdı.

TKP/ML : Ne sois pas du côte du conflit des cliques fascistes mais du côte de la Guerre Populaire – (sur la tentative de Coup d’Etat)

Aux turques, aux kurdes et aux travailleurs de différentes nationalités,

M.Oruçoğlu’nda boy veren anarşizan ve revizyonist karakterli kimi görüşler üzerine kısa bir değerlendirme ; Halil Gündoğan

Bilenler bilir Sayın Oruçoğlu Halkın Günlüğü gazetesinde “Antagonizma” ismiyle tanımlamayı tercih ettiği köşesinde çeşitli konular/meselelere dair görüş ve düşünsel eğilimlerini paylaşır okuruyla.

Demokrasi, OHAL'le Değil Demokratik Halk İktidarıyla Gelecek!

Türk, Kürt uluslarından ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımız,

Faşist Diktatörlük halkla bir kez daha dalga geçmeyi tercih etti. Ve bir kez daha kendi içindeki kapışmayı halka fatura etmekten bir saniye bile tereddüt etmedi.

Sayfalar