Çarşamba Mayıs 8, 2024

Gerçeğe ışık, devrime pusula: Mehmet Demirdağ -3-

Mehmet Demirdağ ve “darbeciliğe karşı mücadele” üzerine

Mehmet Demirdağ yoldaşı ve onun tarihimize kazılı pratiğini değerlendirdiğimizde, kuşkusuz , onun politik ve pratik anlamda öncüleştiği en temel konuyu 94 darbesi karşısındaki konumlanışı ve sonrasındaki süreçte kadro politikasında yarattığı dönüşümlerin oluşturduğunu görürüz. Kolektifi ilkeleri üzerinden ayağa kaldırmanın mimarı olarak Demirdağ yoldaşın, tasfiyeciliğin saflarda açtığı gedikleri onarmadaki pratik önderliği esas anlamda bu iki mesele karşısındaki doğru önderlik tarzı ve yürüttüğü ideolojik mücadele ile mümkün olmuştur.

İçinden geçtiğimiz sürecin, kolektifi kuşatan tasfiyecilik koşullarında saflarda yarattığı tahribat da esas kaynağını bu iki olgu üzerinden almaktadır. Tarihin aradan geçen 20 küsur yılın ardından tekerrür ettiği güncelde, yaşadığımız kriz pratikteki kimi aksaklıklar ve sorunların ötesinde, ciddi bir dejenerasyon yaratmakta, komünist kimliğe ait tanımlar ziyadesiyle aşınmaktadır. Böylesi bir dönemde yüzümüzü yeniden tarihsel birikime dönmek, kitlelere devrimcilik (!) olarak yutturulmaya çalışılan sol maskeli tasfiyeciliği tarihsel birikimimizle ele almak önemli bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır.

Güncel tasfiyeciliğin özeti: “Sol” gösterip “sağ” vurmak!

En kaba hali ile tasfiyecilik, proletaryanın sınıf bilincinin burjuva fikirlerle bozulması ve sınıf mücadelesinin ideolojik yönden yadsınması anlamına gelmektedir. Bu tanım, tasfiyeciliği proleter ideoloji karşısında açık bir karşı kampa atmakla birlikte tasfiyecilik, tarihin hiçbir döneminde ve hiçbir devrimci deneyimde kendisini açıktan yürütemez. Onun karakteri itibari ile varlığı örtülüdür ve geçmiş devrimci deneyimlerde olduğu gibi kendisini en geri ideolojik zemine dayandırarak pratikte ise en keskin ve radikal söylemle kendisini üretir.

Rus devrim deneyiminde sol sosyalist devrimcilerin Narodnik keskinliği ile (özde kardeş) sol komünistlerin savaş çığırtkanı “radikal” sloganları ve BPKD sürecinin Deng Siao Ping çizgisi ile (yine özde kardeş) Lin Piao çizgisi tam da tarihsel olarak bu en geri ideolojik zeminden kaba ve dogmatik yönelim üreten karakterine örnektir.

Bu genel karakterin saflarımızdaki yansıması, özellikle 94 tasfiyeciliği ile ayyuka çıkarken, bu tarihsel süreç, sol sekter savaş ağalığı çizgisinin söylemde en “keskin” Halk Savaşı savunusunu nasıl parti ve örgüt düşmanı, kolektifi parçalayan ve Halk Savaşını gerileten bir biçime büründüğüne tanıktır.  Mehmet Demirdağ yoldaş yürüttüğü kapsamlı ideolojik mücadeleyle, 94 Tasfiyeci çizgisinin “irade” çığırtkanlığı ile örtülü parti düşmanlığının, “halk savaşı” naraları ile gizlenmiş yüzünün boyalarını dökmektedir.

Güncelde yaşadığımız tasfiyecilik de, Demirdağ yoldaşın mahkum ettiği hatta yürümekte, eline aldığı dogmatizmin bayrağı ve hocacı örgüt çizgisi ile kendinden öncekilerin yolunu sürmektedir. Bir yandan irade çığlığı atan güncel tasfiyeciliğin, kolektifin en üst irade ve organlarını on yıllardır işletmemesi, “hizip” naraları atarken yaşadığı güç yitimi ile alternatif örgütlenmelere yönelmesi tam da bu ikiyüzlü gerçekliği, “sol” gösterip “sağ” vuran karakteri deşifre etmektedir.

Günceldeki tasfiyeciliğin gidişatı en çok da kadro politikasında açığa çıkmaktadır. Şöyle ki, güncel tasfiyeciliğin bugün attığı “irade” çığırtkanlığının özünü biat çağrısı oluşturmaktadır. Komünist kadro olmanın temel koşullarından olan kolektif ile kurulacak diyalektik bağ güncel tasfiyecilik tarafından dıştalanmakta, “irade” olmayı “idare” etmekle özdeşleştiren, onu meslek edinerek tasfiyeciliğin ve örgütsüzlüğün kaynak suyu olmaktadır. Girişilen birçok pratiğin özünü bu bürokrat çalışma tarzının ürünü olan faaliyetçilere yaslayan bu çizgi, sorunların çözümü için yürütülen tartışma ve ideolojik mücadele ısrarını ise Maoizm’in sokağından geçmeyen hocacı örgüt algısıyla karşılamakta, apolet üzerinden “irade” icat ederek kolektifin yaşadığı irade yitimini kendilerine sınırsız at koşturacakları alan olarak anlamaktadır.

Güncel tasfiyeciliğin yarattığı tahribatın kapsamı sadece pratikte kurumu ve onun sınıf mücadelesindeki yerini sekteye uğratmanın ötesine geçmiş, ciddi bir yozlaşma ve bozulma alanı üretilmiştir. Şöyle ki, tasfiyeci çizginin hedefine oturttuğu alanlar sorunların çözümü için kolektifi irade tesis edeceği platformlara taşıma girişimlerini sürdürürken “devrimcilere yönelen devrimci müdahale(!)”ler aymazca hayata geçmekte, taciz vb pratiklere ise saflardan uzaklaştırılanlarla tasfiyeciler kol kola girmektedir.

Aktardıklarımızın toplamı, sadece bir olaylar anlatısı değil bir olgudur. Söylenen ile yapılan arasındaki, doğru ile yanlış arasındaki, devrimci olan ile karşı-devrime hizmet eden arasındaki çizginin ayrıştığı kanallardır ve bunların analizi yapılmak zorundadır. Tasfiyeciliğin KP’ler içinde kaçınılmaz bir olgu olduğu gerçeği ile bunlara yaklaşımın ne olması gerektiği konusunun bilince çıkarılması her daim mutlak ve kaçınılmazdır.

“Zira biz partiyi kafamızdaki yerin üstünde oturtmak, onu sosyal kurtuluş ve nihai özgürlük kavgasının önderlik etmekle sorumlu kılınmış öncüsü olarak, bu ideallerimizin yenilgisiz silahşörü yapmak istiyoruz. Öyleyse ancak yeterli bir diyalektik kavrayışa sahip olmayan beyinlerin boşluğunda sarsıntı olanağı bulabilen şaşkınlıklar yaşamak için kabul etmeliyiz ki devrime hem parti hayatı açısından hem de onun üye ve taraftarları olarak kendi siyasal ve sosyal pratiğimiz açısından hiçbir zaman belalardan kurtulama olanağı bulamayacağız, ‘oh nihayet belasız, sorunsuz bir gün” diyeceğimiz bir süt limana demir atma şansı bulamayacağız. Çelişkinin başlıcası, başlı başına olanı, sınıf çelişkileri olduğu müddetçe ve nihayet bir dünyasal devrim vücut bulacak komünizme kadar bu böyle olacaktır. Oraya kadar sadece belaların boyutu ve gelişmeleri değişecektir. Mao: ‘Eğer parti içinde çelişmeler olmasaydı, parti ölür giderdi’ der. Sorun çelişkilerden ve parti içi sorunlardan yılmak değil, yıldırıcı olan çelişkilerin ele alış yöntemidir. Partiyi yoran, gerileten ve yozlaştıran parti içi mücadeleler bir çelişkinin burjuva eğilimler ve parti düşmanı akımlarca partiyi yıpratmak bölmek ve güçten düşürmek amacıyla ele alınmasıdır.” (Mehmet Demirdağ, Fırtınalar içinde Bıçak Sırtında, Cilt 1, s. 243)

43793

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

Sayfalar