Pazar Haziran 2, 2024

Hücrem demir, yürek demir! (Nubar OZANYAN)

Amed Zindanı’nda ağır zulüm koşullarında mısralara dökülen acılar, ortaya konan direniş kavganın ve onurun şiiri olur. Yıllar geçmesine karşı halen kulaklarımda çınlar. İşkence ve zulmün vicdansız ve sınırsız olduğu Amed Zindanı’nda duyarlılıkla okuduğumuz sevgili Hasan Hayri Aslan arkadaşın şiiri gelir aklıma.

Aradan kırk yıl geçmesine karşı zayıflayan hafızama ilmik ilmik işlenen mısralar kavga kimliğimin parçası oluyor.

“İşkencede tükeniyor günlerim. Yara-bere-kan içinde inlerim… Kardeşlerim yanıyordu ateşte, ölüm orucunda ölür peşpeşe… Neylersin be cellat sen neylersin. Hiç usanmaz zulüm cefa eylersin. Bizden kemlik, döneklik mi beklersin? Hücrem demir, yürek demir, can demir…”

Yaşamın ölüm üzerinde, özgürlüğün kölelik üzerinde tam hakimiyet sağlamadığı sürece ölüm; emekçileri, devrimcileri, Kürtleri, Alevi ve kadınları mutlaka gelip bulur. Çünkü bu topraklarda para, adalet, hukuk kanla yıkanıp zulüm üzerine yazılmıştır. Sermaye, adalet ve devlet, şiddet üzerine kurulmuştur. Toprak ve emek, sömürü ve zulüm üzerine kazınmıştır.

Aralık ayı, ölümle yaşamın arasında kalan kara bir aydır. 2000 yıllarında dönemin faşist iktidarı tarafından gerçekleştirilen zindan katliamı devam ediyor. Hasta, sakat ve yaş almış tutsakların tedavilerinin zamanında yapılmaması ve tahliyesi edilmemeleriyle katliam devam etmektedir. Zaman ve mekan değişiyor, isimler farklılaşıyor. Ancak baki kalan faşizmin kuralsız, kendi hukukunu bile tanımayan, yasalarını bile hiçe sayan zulmü oluyor.

Aralık; ölümle yaşamın arasında

Farklı yıllarda da olsa Aralık ayı, Maraş, Zindanlar, Roboskî katliamlarının gerçekleştiği aydır. Bu topraklarda anaları ve çocukları öldürmeden önce adaleti katlettiler. Sonra Ermenileri, Pontus Rumlarını, Süryani ve Keldanileri, Kürtleri, Alevileri, kadınları, devrimcileri öldürdüler. Ama devrime ve direnişe güzelliğini, gençliğini, yaşamını ve canını verenler var oldukça devrim, emekçilerin ellerinde daha da büyüyecektir.

1915 yıllarında dönemin İttihat Terakki Partisi Dahiliye Nazırı Mehmet Talat, Ermeni halkını katletmek için “Vurun, Yıkın, Öldürün” talimatını verir. 1978 yılının Aralık ayında Maraş’ta Alevileri katleden faşistlere “Saldırın, bunlar Müslüman değil. Bunları öldürmek sevaptır. Öldürdüğünüzde cennete gideceksiniz” talimatı verilir. Otomatik silahlarla Alevilerine saldırırlar. Yaşanan vahşet o kadar büyük boyuttadır ki, gençler “Elimden bir şey gelmediği için kendimden bile nefret eder duruma geldim” diyebilmektedir.

2000 yılının Aralık ayında kadın devrimci tutsakları “diri diri yaktılar.” Böyle başlıyor devrimci tutsakların haykırışı… 19 Aralık 2000, devrimci hafızamıza kazınan katliam günüdür. Yüreklerimiz bir kez daha yangın yerine döndü. Şafağın sinsice karanlığa boğulduğu o gün öfkemiz hiç dinmedi, bilincimiz eylem fikrinden asla vazgeçmedi.

Önce Kürt kadınlar vurulur: Taybet Ana

Acılarına yas tutacak zaman dahi bulamayan bir Kürt halk gerçekliği yaşanıyor. Daha bir katliamın acı ve yaraları sarılmadan, yası bile tutulmadan başka bir infazla karşılaşıyor Kürt anaları, gençleri, halkı.

Ermenilerin yaşadığı soykırım sonrası varlıklarının son bulmasıyla birlikte -bir anlamıyla- fiziki acıları da sonlanır. Acılar geride kalanların hafızasında yaşamaya devam eder. Ancak Kürtlerin acıları soluk almadan devam ediyor. Bu tarifi ve tanımı zor acılar, anaları direniş ve onurun öncüsü yapıyor.

Taybet Ana’nın katledilmesi karşısında çaresiz kalan evladı “Annem vurulduğunda haber verdiler. Koştuk. Biz daha varmadan amcam gitmek istemiş onu da vurmuşlar. Annem sokakta cansız bedeniyle bize bakıyordu. Gitmek istedim tuttular. Ağladım. Ağladım. Ağladım. Bir hafta cansız bedeni yerde kaldı. Köpekler gelir, kuşlar konar diye uyuyamadık” demişti.

Türk savaş uçakları çocuk yaştaki 34 Kürt gencini sorgusuz sualsiz infaz eder. Türk Genel Kurmayı yaptığı açıklamada “PKK’li bir terörist grubun etkisiz hale getirildiğini” açıklar. Parçalanmış çocuk bedenleri yanık halleriyle battaniyelere sarılır, hayvanlara bindirilerek köye taşınır. Soğuktan ve güneşten yanmış esmer kaçakçı çocuklar, toprağı öperek adaletsiz dünyaya veda ederler. Sadece görüntüleri bile, izleyen her onur ve vicdan sahibi insanı öfke yağmuruna tutar.

Tarih ve an tanıktır ki, her Kürt “PKK’li olmak” bahanesiyle katledilme tehdidi altındadır. Katliam ve infazlara ses çıkaran, temel hak ve özgürlükleri savunan hukukçular da kalleşçe arkalarından kurşunlanarak, savundukları çocukların yüzlerine döndürülür.

Toprağa ve taşa sadece kan ve acı içinde Kürt anaları ve çocukları uzatılmaz. Aynı zamandan katledilen, kaybolan adaleti aramaya çıkan hukukçular da savundukları halkın yanına uzatılır. 12 Eylül 1980 Amed Zindan sürecinde bunlar yaşandı. Adaleti ve onuru savunan hukukçular da kelepçelenerek savundukları tutsakların yanına konuldu. Aynı zalim uygulamalara hukukçular da tanık oldu ve tanıklık etti. Milletvekilleri de benzer kaderi yaşadı.

Roboskî Katliamı’nı yaşayan ailelere sus payı için tazminat önerilir. Katliamı yaşayan aileler “Kan parası değil adalet istiyoruz, katiller cezalandırılsın” derler. Ama adalet arayışı için kurdukları dernekleri KHK ile kapatılır. Amed Diclekent’te açılan Rojava Parkı’ndaki Roboskî Anıtı faşistler tarafından parçalanır.

33 Kurşunu, Roboskî’yi, zindanlar katliamlarını, Taybet Ana’ya zulüm yaşatanlar; hapishanelerde tutsaklara ölümü dayatanlar bilmelidir ki, yaşadıklarımızı-yaşattıklarınızı asla unutmayacağız. Kürde her uçak sesinde irkilmeyi yaşatanlar, yağmur yerine bomba yağdıranlar, iyi bilmelidir ki, her gecenin bir sabahı vardır; sorarlar bir gün sorarlar…

2714

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Sayfalar