Pazartesi Nisan 29, 2024

“İktidar savaşında, proletaryanın, örgütten başka bir seçeneği yoktur!”*

"1980’li yıllara göre “sol muhalifler” olarak isimlendirilebilecek kesimler içerisinde örgüt ve örgütlenme meselelerine yaklaşımda çok ciddi değişimler yaşanmıştır. Aslında bu değişimler birden bire ortaya çıkmadı. Avrupa’da gelişen Batı Marksizm’inin yanısıra Latin Amerika’nın bilinen anarşist ve Troçkist etkilerinin ideolojik/politik alandan sonra doğal bir sonuç olarak örgütsel alana da yansımasıydı yaşanan. Türkiye özgülünde elbette ki hesaba katılması gereken etmenlerin sayısı az değildir. 12 Eylül darbesinin, birçok devrimci örgütü geriletmesinin ve hatta bazılarının kendilerini feshetmesinin, zaman içerisinde ezilen sınıfları kapsayacak politikaların üretilemeyip kitlelerden kopuk hale gelinmesinin, bu anlayışların değişmeye başlamasında yeni tasfiyeciliğin egemen olmasında etkileri mevcuttur.

Öne çıkarılmaya çalışılan örgüt modeli, merkezi olmayan, açık faaliyet yürüten, belli sorunlar özgülünde bir araya gelen ve sorunlar çözülünce dağılan gevşek yapılanmalardır. Son yıllarda bu fikirleri savunanların en güçlü materyalleri ise, kendiliğinden yani siyasi iktidarı hedeflemeyen bu tarz hareketlerin eylemliliklerin devrimci yapıların örgütlediklerinden daha kitlesel, daha etkili olabilmeleridir. Mesela, 8 Mart’ta Bakırköy’de devrimci örgütlerin çağrısıyla yapılan eyleme katılım ile akşam saatlerinde yapılan ve esasta feministlerin çağrıcısı olduğu yürüyüşe katılım arasındaki fark buna örnektir. Yine 1 Mayıs’ta Bakırköy’deki katılımla Taksim’i zorlayan devrimciler arasındaki fark gibi…

Hatırlanacağı üzere, Gezi’de en çok tartışılan konuların başında, devrimci örgütlerin artık gerekmediği, kitlelerin inisiyatifi ellerine alarak daha etkili olduğuydu. En son 16 Nisan referandumunda “Hayır”ların açıktan çalınmasına, CHP’nin kendi tabanındaki gençliğin dahi kendi yönetimine ciddi tepki duymasına rağmen; devrimci örgütler CHP’nin reflekslerini aşabilecek bir teori ve pratik sergileyememişlerdir. Bütün bu gerçeklerin bahsini ettiğimiz tartışmaları güçlendirdiğine hiç şüphe yoktur. Fakat bu fikir yürütme tarzı ve doğal olarak ortaya çıkan sonuç doğru değildir. Hatta, aynı olgulardan tam tersi sonuçlar çıkmaktadır. “Kendiliğinden” dediğimiz politik iktidar hedefli yürütülmeyen gösterilerin, mitinglerin ve çeşitli eylemliliklerin artması, bunlara katılımın yoğunlaşması bizlere ezilen kesimlerin-işçilerin, köylülerin, kadınların, ezilen mezheplerin vb. artık eskisi gibi (mevcut durumdaki gibi) yaşamayı istemediklerini gösterir. Tam da bu rahatsızlık, bu öfke, bu değişim isteği devrimci örgütlenmelerin varlığına uyulan ihtiyacın arttığını göstermektedir.

Başarmaya mahkûmuz...

Egemenlerce kabul görülmeyen 7 Haziran 2015 seçimlerinin sonuçlarının Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ve kendi iç çelişkileriyle birlikte yol açtığı gelişmelere bakalım. Son iki yıl içerisinde, tüm demokratik hak ve özgürlükleri de kısıtlayan, yaygın deyimiyle tüm Türkiye’yi açık bir hapishane durumuna dönüştüren durumun önüne geçilememesinin en başta gelen nedeni devrimci örgütlerin sürece hazırlıklı olmamaları, sağlam ve güçlü bir temeli oluşturamamış olmalarıdır.

Hatırlanacak olursa 15 Temmuz’dan sonra aldığı darbeyle sendeleyen AKP, önce bir durakladı! Aslında devlet içerisinde ciddi bir güç kaybına uğradığı kadar sol ve Kürt muhalefetin ne yapacağını bilmemesi de onu ilk anda ihtiyatlı davranmaya itmiştir. “Yenikapı Ruhu” adı altında özellikle CHP “işbirliğini” öne çıkarmaya çalıştı. Türk devleti kurulduğundan beri CHP sahip olduğu modernleşmeci ideolojiyle özellikle sol reformist hareketlerin ve bazı ezilen kesimlerin üzerinde bir etkiye sahip olmuştur. Bu etki, o dönemde bir kez daha tepkilerin kontrol altında tutulması için kullanılmak istendi. Kısa bir süre sonra da “sol”un ciddi bir reaksiyon vermeyeceği ortaya çıktı. Zamanında Özgür Gelecek sayfalarında da değerlendirdiğimiz gibi gösterilen en önemli tepkinin “OHAL’e ve her türlü darbeye hayır” şiarıyla sendikalar önderliğinde siyasi partilerin bir araya gelerek basın açıklaması ve aylar sonra etkisiz bir miting düzenlemekle sınırlı kalması iktidarın elini güçlendirdi.

Devrimci bir muhalefetin,  hareketin yokluğu devletin saldırılarının yoğunlaşmasına ve her zamankinden daha fazla sonuç alıcı olmasına yol açmıştır. Bu saldırılar demokratik alanlara olduğu kadar, devrimci yapıların illegal ve silahlı örgütlenmelerine de yönelikti. Şehirlerde ev baskınlarında katledilmeler, kırlarda ise kimyasal silah kullanımı ve dağ taşın bombalanmasıyla içinde Aliboğazı şehitlerimizin ve DHKP/C gerillalarının olduğu büyük kayıplar da yaşandı. T. Kürdistanı’nda ise devletin saldırısı TC tarihinde görülmeyen bir boyuta ulaştı. Büyük katliamlar eşliğinde yıkılan şehirlerin “yönetimi” kayyımlara devredildi. Sokağa çıkma yasakları, şehirlerde de kırda da rutin hale getirildi. Fakat burada Kürt ulusal hareketinin örgütlü olma gerçeği dengeleri değiştiren bir durum olmuştur.

Tarihteki tüm deneyimler bize gösterir ki, sağlam ve güçlü, ezilen sınıfların içerisinde kök salmış bir devrimci örgüt varsa yenilgiler yaşanılsa bile sonrasında toparlanma daha hızlı ve etkili, hatta zafere götürücü olur. 1905 devrimi yenilgisi sonrası Bolşevik Parti’nin, 1923 büyük yenilgisi sonrası Bulgaristan Komünist Parti’nin devrime giden yürüyüşü gibi… Yani örgütlü olduğunda yenilgiler yaşanılsa bile toparlanış, mücadeleye devam edip zafere yürüyüş gerçekleşebilmekteyken, örgütsüz olunduğunda toparlanabilme ve başarı görülebilmiş değildir.  Bu en başta, egemen sınıfların ezilenleri yönetme ve baskı altında tutma aracı olan devletin; ekonomiden politikaya, askeriyeden kültüre her alanda çok güçlü örgütlenmelere sahip olmasıyla ilgilidir. Bu örgütlenmelerin hepsinin temel amacı, ezilen kesimleri örgütsüzleştirmek, daha kolay yönetilebilir hale getirmektir. Modern devlet sisteminin en önemli yanlarından biri, egemen sınıfları örgütlerken, baskı araçlarının yanı sıra ezilenleri de temsil ediyormuş gibi görünüp onları bölme, dağıtma veya en iyi olasılıkla sadece demokratik tepki adı verebilmelerine izin vermektir. Hegemonyasını en güçlü şekilde oluşturduğunda buna da, son iki yılda daha açık görüldüğü gibi izin vermemektedir. Oysa, ezilen kesimlerin egemenlerin bu güçlü örgütlenmeleri ve saldırıları karşısında kendi devrimci örgütleri dışında hiçbir silahları yoktur.

Buradan çeşitli nedenlerle kurulmuş olan demokratik kitle örgütlerinin varlığını ve faaliyetlerini önemsemediğimiz sonucuna varılamaz. Bu tarz örgütlenme ve eylemliliklerinin sınıf mücadelesinde kapladığı yer ve etki alanı ile devrimci örgütlerinki farklıdır. Birinci tip örgütlenmeler sistem içi kısmi düzeltmeleri hedeflemekte en önemlisi de siyasi iktidar gibi bir amaçları olmayan yapılardır. Oysa devrimci örgütler, ezilen sınıfların çıkarı için egemen sınıflara ve onların örgütlenme, yönetme ve baskı aracı olan devlete karşı siyasi iktidar mücadelesi verirler. Bu hedef aradaki nitelik farkını belirler. Politik iktidar mücadelesi, ekonomik, politik, teorik/ideolojik ve askeri mücadeleleri kapsar. Bütün bunları birbirleriyle koordineli bir şekilde ve birbirlerini besleyerek, ezilenleri örgütler, bir araya getirir ve siyasi iktidara yöneltir. Bu tarz bir devrimci örgüt ancak düşmanın tüm örgütlenmelerinin, saldırılarının üstesinden gelebilecek niteliğe sahiptir. Türkiye Devrimci Hareketi’nin ve örgütlenmelerinin yaşadığı genel gerileme ve kendiliğindenci hareketlerinin ve farklı tipte kurumların öne çıkışı, bu yapılanmaların gereksizliğinden ziyade, zayıflamalarına yol açan nedenlerin ortaya çıkarılması ve değiştirilmesi gerektiğini gösterir. Son iki yılda yaşananlar bir kez daha, sağlam bir teorik temele sahip, gizliliğin olmazsa olmaz olduğu, kendini dar politik hedeflerle sınırlamayan, uzmanlaşmış, profesyonel devrimcilerin oluşturduğu devrimci örgütlere ihtiyacı göstermiştir. Dolayısıyla, kapitalist sitemi düzeltmeyi değil, tarihin çöplüğüne göndermeyi hedefleyenlerin bahsini ettiğimiz niteliklere sahip komünist partilerde örgütlenmesi dışında bir seçenekleri yoktur.

Komünist Parti’nin de kitleselleşmesine, 45 yılda yayılıp-genişlemesine engel olan ideolojik/politik/örgütsel bütün zaaflarından yanlışlarından hesaplaşması ve sağlam bir devrimciler örgütü oluşturarak ezilen kesimlere umut olması gerekmektedir. Bunu yapmaya-başarmaya tüm ezilen sınıflar için mahkûmuz!

(*Lenin)

Bakırköy Hapishanesi’nden

Tutsak Partizan"

37922

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Siyasi partiler ve İslami sermaye ilişkileri içinde Fethullah Gülen

Türk siyasetinde bir tiyatro oyununa daha tanık olduk. Türk devleti, yıllardır bağrında büyüttüğü, hatta 12 Eylül darbesinden sonra Anavatan Partisi döneminde Türkiye Umumi Vaizi yapılan Fethullah Gülen’i terörist ilan edip darbe yapmakla suçlayarak demokrasi oyunu oynamaya başladı.

15 Temmuz Darbe girişimi, Yenikapı mitingi ve burjuvazinin kendi arasındaki uzlaşması

15 Temmuz 2016 tarihinde geçekleştirilen darbe girişiminin üzerinden bir ay gibi geçmeden devletin yeniden yapılandırılması adı altında AKP’nin dizginsiz saldırıları devam etmektedir.

AKP, 2011 yılında siyasal çıkarlarına ters düşmesiyle yollarını ayırdığı Fetullah Gülen’le girdiği hesaplaşmayı bugünlere kadar aralıksız sürdürse de, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaptığı hamle, geride kalan süreyle kıyaslandığında, 5 yılda yapamadıklarını bir ay gibi kısa bir sürede başarmış oldu.

Düzen İçi Sol’culuk;Özgür Yıldız

Her toplumsal yapı kendi karşıtını da içinde taşır. “Sol”da, kapitalist sistemin karşıtı olarak ortaya çıktı ve gerçek kimliğini Komünist Manifesto’nun yayınlanmasıyla buldu. Bu süreçten sonra işçi sınıfı, kendisi için bir sınıf olarak burjuvazisinin karşısına, ütopik olmayan gerçek sosyalizm alternatifiyle çıktı. Elbette, burjuvazi boş durmadı. “Sol” hareketi reforme etme yollarını seçti. Proudhon, Bernstein ve Kautsky kadar sol”u reformizme etmenin teroik zeminlerini hazırladı.

Milliyetçi Enternasyonalizm

Bir kavramın, bugünün üretim ilişkileri içerisinde neyi ifade etmeye çalıştığını bilince çıkarabilmek için O kavramın, ilk ortaya çıktığından bugüne geçirdiği evrimı, hangi sınıfta ortaya çıktığını, hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını, diğer bir deyişle hikayesini incelemek en etkili yöntemlerden biridir, çünki kavramların ifade edildiği dillerde sosyo-ekonomik hareketliliğe bağlı olarak gelişen, gerileyen canlı organizmalardır, bir kavram ilk çıktığı dönemde „olumlu“yu „iyi“ yi, „doğru“ yu işaret ederken sonraki dönemlerde karşıtına dönüşerek „olumsuz“ u, „kötü“ yü, „yanlış“ ı işaret edebilme

BATI BAĞIMLISI TÜRK BURJUVAZİSİ YÖN MÜ DEĞİŞTİRİYOR?

15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra, darbenin arkasından tartışılan konulardan birisi de; “Türkiye eksen mi değiştiriyor?”

AKP-Erdoğan çevresine ve yandaş medyada yazılıp çizilenlere bakıldığında ise, darbenin arkasındaki ABD ve AB istenmiyor. ABD ve AB medyasına bakıldığında ise Erdoğan'ın artık istenmediği gerçeği vardır.

Trabzon / Maçka'da Partizanlar; Tamer Çilingir

’’(…)
Maçka bir noktadır Türkiye haritasında,
Osmanlı’nın vergi defterlerinde geçer adı,
önemsizdir yağı, bol yumurtası, peyniri,
bir de delice balı vardır ilkçağlardan beri,
saray mutfağında bilinir
Maçka`yı, Maçkalıyı bundan öte tarih ne bilir? (…)’’ der İsmet Zeki Eyüboğlu bir şiirinde.

Ya Devrimden yanasın yada faşist diktatörlükten yanasın

Garip olaylar oluyor ülkemizde. Aslında garip olaylar oluyor demekte yanlış. Çünkü,hepimiz alıştık devletin bu tür panorayak oyunlarına... Devlet erk'inde at iziyle ıt izi birbirine karışmış durumda. Darbeciler kim? Darbeyi yapanlar kim? Bunların siyasal temsilcileri ve yönlendiricileri kimler? Henüz bu sorular en azından kamu tarafından netlik kazanmış değil. Açık olan birşey var ki,darbeciler devletin içerisinde ve iktidarın önemli mevkilerinde yer almaktadır.

Emperyalizm yaşlanıyor. Yaşasın Halk Savaşı

Uzun süredir yazamıyorum. Bunun temel sebebi okuma, araştırma ve inceleme yapıyor olmam. Bir yandan günlük ekmek mücadelesi, bir yandan ev içi sorumluluklar, ara molalar, bilgiyi fazlalıklarından arındırma ve süzme. Marx, Engels, Lenin, Mao’nun Türkçe eserleri bitti gece üçlere dörtlere yol alırken. Arada çerez niyetine Orhan Hançerlioğlu’nun düşünce tarihi, ve yüzlerce sayfa, tez… Sabah altı buçukta kalk borusu sonrası, martı çığlıklarına zincirlerimin sesi karışıyor. İş yerine ulaşım için gereken bir saatlik süreyi de boşuna harcamak olmazdı.

TKP/ML : Ne sois pas du côte du conflit des cliques fascistes mais du côte de la Guerre Populaire – (sur la tentative de Coup d’Etat)

Aux turques, aux kurdes et aux travailleurs de différentes nationalités,

M.Oruçoğlu’nda boy veren anarşizan ve revizyonist karakterli kimi görüşler üzerine kısa bir değerlendirme ; Halil Gündoğan

Bilenler bilir Sayın Oruçoğlu Halkın Günlüğü gazetesinde “Antagonizma” ismiyle tanımlamayı tercih ettiği köşesinde çeşitli konular/meselelere dair görüş ve düşünsel eğilimlerini paylaşır okuruyla.

Demokrasi, OHAL'le Değil Demokratik Halk İktidarıyla Gelecek!

Türk, Kürt uluslarından ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkımız,

Faşist Diktatörlük halkla bir kez daha dalga geçmeyi tercih etti. Ve bir kez daha kendi içindeki kapışmayı halka fatura etmekten bir saniye bile tereddüt etmedi.

Sayfalar