Perşembe Mayıs 2, 2024

Ilımlı İslam projesi ve İhvan mesajı

İslam dininin iktidar, devlet ve siyasetle ilişkisi dini, siyasi ve sosyal çevrelerin, egemen güçlerin sürekli gündeminde olmuştur. Bu ilgi “yakın tarih” diyebileceğimiz zaman dilimi içinde oldukça artmıştır. Siyasal İslam olgusu toplumsal yaşam içerisinde daha çok yer almaya başladıkça ilginin dozajı da yükselmiştir. Son olarak Mısır’da İhvan hareketinin darbeyle dağıtılması, üyeleri hakkında alınan idam kararları bu gerçekliğin bir yansımasıdır. “Siyasal İslam”ın yani siyaset ve din/İslam kavramlarının biraradalığını bu dinin ortaya çıkış yıllarına kadar götürmek mümkündür. Mekke aristokrasisinin kendi iktidarlarını ve kurdukları toplumsal düzene yönelik bir tehlike olarak aldığı İslam’ın yayılışına karşı tutumu, Muhammed ve takipçilerinin İslam’ın çağrısına uyanların Mekke’de barınamaması ve Medine’ye hicret süreci bu açıdan örnektir. Burada, İslam’ın toplumsal, sosyal, kültürel temelleri atılmıştır. İslam coğrafyasında böylesi bir gerçeklik vardır.

İslam, dinsel ve siyasal sorumluluklar arasında ayrımın yapılmadığı bir inanç yapısında gelişmiş, özellikleri böyle biçimlenmiştir. Halifelik makamı, din ve siyasetin birleştiği bir makamdır, halife hem din hem siyaset işlerinden sorumludur. Öte yandan din toplumsal-sosyal yaşamda sürekli ve canlı bir olgu olarak yaşamaktadır. İslam yalnızca öte dünyacı değil bu dünya yaşamının neye göre nasıl yaşanması gerektiği üzerinde duran ve ölçütler koyan bir dindir. Bu açıdan İslam’ın maddi ve sosyal yaşamı düzenleme ve yürütme aygıtı olarak siyaset dışı kalması, siyasetten bağımsız olması mümkün değildir. Ve asıl mesele de buradadır; nasıl bir İslam, nasıl bir siyasallaşma? Egemenler açısından bu sorunun cevabı çok önemlidir. Bu noktada genel olarak iki ayrım noktası belirmiştir; inanç yapısının bireysel mi toplumsal formda mı gelişeceği üzerinde durulmuştur. Egemenlerin İslam’ın siyasallaşması sürecinin birinci anlayış temelinde gelişmesini hedeflediği bilinmektedir. Toplumsal form tehlikeli görülmüş ve gelişmesi sürekli önlenmiştir. Genel olarak inançlar konusunda egemenlerin tutumu böyle olmuştur.

Ortadoğu İslam coğrafyasının merkezinde bulunmaktadır. Bu coğrafya insanlık tarihi boyunca dünyanın en önemli bölgeleri arasında yer almıştır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarının zenginliğinin yanısıra coğrafi özellikleri emperyalist güçlerin iştahını kabartmıştır. Ortadoğu; üç kıta Asya, Avrupa ve Afrika arasında geçiş güzergahıdır. Basra Körfezi, Kızıldeniz ve tarihi İpek Yolu dünyanın en önemli ticaret yollarıdır. Emperyalist saldırganlığın esas sebebi bölgenin bu özellikleri olmuştur. Basra Körfezi, dünya petrol transferlerinin yaklaşık yarısının gerçekleştiği bir yerdir. Güney ve Doğu Asya ve Avrupa-Amerika üslerine giden petrollerin ana geçiş güzergahı burasıdır. Hürmüz Boğazı nedeniyle İran, Basra Körfezi’nin hemen girişinde yer alması sebebiyle Pakistan, ABD’nin sürekli hedefinde olmuştur. Kızıldeniz, Basra Körfezi’nden daha önemli görülmüştür. Asya-Avrupa deniz ticaretinin ana güzergahı olması Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeleri hegemonya mücadelesinin zorunlu bir nesnesi haline getirmiştir. Dorfur, Somali’deki çatışmalar, Eritre-Etiyopya arasındaki çatışmalar Kızıldeniz’e hakim olma savaşlarının yansımalarıdır. Ulaşım ve ticaret yollarının ele geçirilmezi tarih boyunca sömürgeci güçlerin hareket noktası olmuş, bu uğurda pek çok stratejik-politik hamleler (BOP, GOP, vs) yapılmıştır.

Başta ABD emperyalizmi olmak üzere bütün emperyalistler bölgenin içerdiği zenginliklerle yine bölgenin emperyalistler açısından içerdiği riskleri, tehditleri birarada değerlendirmekte, zenginliklere erişmek için tehdit olgusunu elimine etmeye yönelmektedirler. Bunun yollarından biri fiziki saldırı ve imha ise diğer bir yolu da tehdit unsurunu kendi içinde etkisiz kılmaktır. İnancın bireysel ve toplumsal formları arasında yapılan tercih de bu noktayla ilgilidir. Emperyalistler için İslami radikalizm önemli bir tehdit unsurudur. Her şeyden önce belli koşullarla buluştuğunda dinin kendisi, bizzat egemenler için tehlike olabilmektedir. Bunu en fazla tecrübe eden de (Alman köylü isyanları ve Thomas Münzer’i hatırlayalım) yine emperyalistler olmuştur. Bu nedenle çeşitli programlar, projeler düzenliyor, İslam inanç ve yaşam biçimi yeniden yapılandırılmak isteniyor. Emperyalistler ve uşaklarına göre müslümanlar farklı kategorilere ayrılmıştır: fundamentalistler, gelenekselciler, modernistler ve laikler. Fundamentalistler, radikaller olarak görülüp yok etme hedefi ile hareket edilmiştir. Gelenekselciler ve laikler sosyalizme, halk demokrasilerine yakın olarak değerlendirilip “güvenilmez” olarak tanımlanmış, modernistler ise bu projenin esas dayanakları olarak alınmış ve desteklenmiştir. Nasıl bir İslam, nasıl bir siyasallaşan sorularının karşılıkları bu kesimde görülmüştür. İslam mezhepleri arasında bu kategorilere göre hareket edilmiştir. Şii ve Sünniler arasında ılımlı olanlar, daha kontrol edilebilir olanlar desteklenmiştir. Selefi ve Vahabi gruplar içerisinde de aynı yaklaşım izlenmiştir. Türkiye, Mısır, Filistin, Pakistan, Afganistan, Irak, İran, Suriye gibi ülkelerde durum böyle olmuş. AKP gibi ılımlı İslam modelleri yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak şurası çok önemlidir ABD açısından, her şeyden önemlisi kontrol edilebilir olmaktır. Mısır’ın, Mısır’da İhvan hareketinin akibeti bu noktayı kanıtlamış bulunmaktadır, ılımlı İslam projesini uygulayamayan İhvan hareketi idamlarla cezalandırılmaktadır.

Mısır’da ılımlı İslam projesinin hayata geçirilmesinde farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Müslüman Kardeşleri İhvan Hareketi’nin kurulduğu yıllarda İslam’ın ilk yıllarına dönüşü savunmuş, anti-emperyalist bir çizgide gelişimini sürdürmüş, bu temelde silahlı mücadele de vermiş, sadece Mısır’da değil Ortadoğu’nun genelinde örgütlenmiş bir harekettir. Fakat sonraki zamanlarda bu çizgisi değişime uğramış; silahlı mücadeleyi bırakarak daha ılımlı bir çizgiye oturmuştur. Bu dönüşümüyle birlikte ABD emperyalizmi açısından Müslüman Kardeşler’in önemi artmış, Mısır’daki halk ayaklanması ve Mübarek’in devrilmesinin ardından işbaşına getirilmiştir.

İhvan hareketi, Ortadoğu genelinde örgütlü bir hareket olduğu için başarılı olması halinde ılımlı İslam projesinin Ortadoğu genelinde sonuç vereceği düşünülerek desteklenmiştir. Ancak beklentiler tutmamış, İhvan hareketi kontrol edilebilir olmaktan çıkma sinyalleri vermiş, kendi gündemine yoğunlaşmıştır. İkinci halk ayaklanmasının başlaması ve hedefinde İhvan’ın olması emperyalistlerin hesaplarıyla da uyuştuğu için Mısır ordusu devreye sokulmuş, Müslüman Kardeşler hükümeti darbeyle devrilerek Mursi tutuklanmış, yüzlerce İhvan mensubuyla birlikte hapsedilmiştir. Mursi halkına ekonomik refah, demokrasi, özgürlük sözleri vermiştir. Bunlar yerine getirilmedi ve halk bir kez daha ayaklandı ancak Mısır’daki devrimci süreç bu sefer El Sisi cuntasının devreye girmesiyle kesintiye uğratıldı. İhvan projesi de rafa kaldırılmış oldu.

Ilımlı İslam projesi Mısır’da tutmamıştır. Ancak bu projenin hepten bittiği anlamına gelmemektedir. İslam, Ortadoğu coğrafyasının en temel gerçeğidir. Bu gerçek, emperyalizmin bölgesel stratejilerinin merkezinde olmaya devam etmektedir. Ilımlı İslam projesiyle daha kontrol edilebilir, işbirlikçi devlet-hükümetler yaratarak bölgeyi yönetme yaklaşımı bugün form değiştirerek uygulanmasına devam edilecektir. ‘Ilımlı İslam’ yerine ‘Modern İslam’ söylemi kullanılmaya başlanmıştır bile. Bu süreçte gelenekçiler ve uygun, uyumlu laik kesimler de modernistlere yaklaştırılacak, bu temelde buluşturulmaya çalışılacaktır. Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkarılan ‘çatı aday’ Ekmeleddin İhsanoğlu, bu anlayışın tam bir prototipini sunuyor. İhvan hareketinin kontrolden çıkmasının ne anlama geleceğinin mesajı olmuştur. Bu mesajı Erdoğan da almıştır.

(Tekirdağ 1 Nolu F Tipinden Bir Tutsak Partizan)

92407

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Sayfalar